Van'daki yamyamlık iddiaları, insanların açlıkla nasıl vahşileşebileceğini gösteriyor. Aç kalan sokak hayvanları da hayatta kalmak için saldırganlaşabilirler, fakat bu onların doğuştan vahşi oldukları anlamına gelmez.

Türkiye'de sokak hayvanları yasası, toplumun vicdanını derinden sarsan ve büyük tartışmalara yol açan bir konu olarak gündemin en üst sıralarında yer alıyor. Bu yazıda, yasaya ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarına eleştirel bir bakışla yaklaşarak, sokak hayvanlarının doğası gereği vahşi olmadıkları gerçeğini ve yaşam hakkının kutsallığını vurgulayacağız. Ayrıca, insan ile köpeğin binlerce yıllık dostluğunun önemini ele alacağız.

Yaşam Hakkı Kutsaldır

Her canlının yaşam hakkı kutsaldır ve bu ilke sadece insanlar için değil, tüm canlılar için geçerlidir. Hayvanlar, bizimle aynı dünyayı paylaşan, duyguları ve ihtiyaçları olan varlıklardır. Onların yaşam hakkına saygı göstermek, insanlık onurunun bir gereğidir. Sokak hayvanlarının yaşam hakkını ellerinden almak, insani değerlerle bağdaşmaz ve bu tür uygulamalar, toplumsal vicdana aykırıdır. Ancak sokak hayvanları yasası, bu kutsal hakkı ihlal etmektedir.

Van’da Yamyamlığın Yaşandığı İddiası

Sokak hayvanlarının tehlikeli ve yırtıcı varlıklar olduğu yönündeki yanlış inanışlar, onların açlık nedeniyle saldırganlaştıklarını göz ardı etmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında, insanların aç kaldıklarında ne kadar vahşileşebileceğine dair örnekler bulunuyor. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Dr. İrfan Polat’ın yaptığı araştırmaya göre, yamyamlık tarihte sadece ritüelistik veya zorunlu nedenlerle değil, aynı zamanda tedavi ve lezzet amaçlı da gerçekleştirilmiştir. Bu örnekler, açlığın insanları bile ne kadar vahşileştirebileceğinin bir kanıtıdır. Aynı şekilde, aç kalan sokak hayvanları da hayatta kalmak için saldırganlaşabilirler. Ancak bu, onların doğuştan vahşi oldukları anlamına gelmez.

 İnsanlar Daha Tehlikeli Olabiliyor

İnsanlar, tarih boyunca hayvanlardan daha tehlikeli olmuştur. Savaşlar, katliamlar ve işgaller; günümüz dünyasının içinde bulunduğu küresel iklim krizinin mimarı, sokak hayvanları değil, insanlardır. Türkiye'de de insanın kendi türüne ve doğasına zarar verdiği pek çok örnek var. Özellikle Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle gerçekleşen PKK’ye yönelik operasyonlar, yeşil alanların tahrip edilmesine yol açtı. Örneğin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yapılan operasyonlar sırasında orman yangınları ve tahrip edilen doğal alanlar, bölgedeki ekosisteme büyük zararlar verdi.

2023 ve 2024 yılları arasında Türkiye’de kadınlara yönelik şiddet ve darp olayları da insanların ne kadar tehlikeli olabileceğinin bir göstergesidir. TÜİK verilerine göre, 2023 yılında 300 kadın cinayete kurban gitmiş, 2024 yılında ise bu sayı 350'yi aşmıştır. Bu rakamlar, insanların kendi türüne bile ne kadar zarar verebileceğini gözler önüne seriyor. Hayvanlar doğaları gereği hak gaspı, yolsuzluk veya savaş gibi suçlar işlemezler. Aldatmazlar ve yalan konuşmazlar. Bu tür şiddet ve yolsuzlukların en derin etkilerini insanlar yaratır.

İnsan ve Köpeğin Kadim Dostluğu

İnsanın köpekle olan dostluğu, tarihin derinliklerine kadar uzanır. Arkeolojik bulgulara göre, insan ile köpek arasındaki dostluk yaklaşık 15.000 yıl öncesine kadar dayanmaktadır. Bu dönemde, ilk köpekler vahşi kurtlardan evcilleştirilmiş ve insan yerleşimlerine yaklaşarak bir dostluk geliştirmişlerdir. Köpeklerin bu ilk evcilleştirilme süreci, insanın avcılık ve toplayıcılık yaptığı döneme denk gelir. Köpekler, avlanmada yardımcı olmuş, tehlikelere karşı insanları uyarmış ve sürülerin korunmasında büyük rol oynamıştır. Bu işlevsel ilişki, zamanla derin bir dostluğa dönüşmüştür.

Yaşam Hakkına Saygı Duyan Her İnsan Bu Yasaya Karşı Çıkmalı

12 Temmuz 2024’te Meclis komisyonuna sunulan ve sokak hayvanlarının ötanazi yoluyla uyutulmasını öneren kanun teklifi, hayvanseverler tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Sosyal medyada imza kampanyaları başlatıldı ve birçok kullanıcı teklife karşı paylaşımlar yaptı. Teklifte toplamda 17 madde değişiklik öngörüyor ve özellikle 5. madde, ötanazi uygulamasını içermesi nedeniyle eleştirilerin odağında yer alıyor. Bu yasaya karşı çıkanlar, sokak hayvanlarının yaşam hakkını savunmanın insanlık onuruyla örtüştüğünü vurguluyor.

 Gerekçelerinizi Size Kalsın!

Kanun teklifinin gerekçeleri arasında insan ve hayvanların can güvenliği, belediyelerin popülasyon kontrolündeki yetersizlikleri ve ekonomik sebepler yer alıyor. Ancak bu gerekçeler, hayvanların yaşam hakkını göz ardı eden yaklaşımlar olarak eleştiriliyor. Kedi ve köpek popülasyonlarını kontrol altına almanın daha insancıl yolları mevcut. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Hayvan Refahı Fonu (IFAW) gibi kuruluşlar, kısırlaştırma ve aşılatma yöntemlerinin etkin bir şekilde uygulanmasını öneriyor. WHO'nun raporlarına göre, düzenli kısırlaştırma ve aşılatma programları, sokak hayvanlarının popülasyonunu kontrol altına almakta ve saldırgan davranışları azaltmakta etkili olmuştur.

Alnınız Secde Görüyorsa Bu Ayetleri de Hatırlatmalıyım

2022 yılında Bitlis'te bir çocuğun kuduz sonucu hayatını kaybetmesi ve 2023 yılında Muş'ta 79 yaşındaki bir kadının köpek saldırısı sonucu yaralanması gibi trajik olayları hatırlatanlar bu durumun gelişmesinde insanın sorumluluğunu göz ardı etmektedirler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyla ilgili “Beyaz Türkler, köpeklerinize sahip çıkın” ve “Bu iş çığrından çıktı, neyi bekliyoruz?” şeklindeki açıklamaları, konuyu sadece bir güvenlik sorunu olarak ele alması yerine bu konu ile ilgili yerel yönetimleri ve veterinerleri göreve çağırması bence daha doğru olurdu. Bu tür açıklamalar, sokak hayvanlarına yönelik sert önlemleri meşrulaştırma girişimi olarak değerlendiriliyor ve hayvanların yaşam hakkına doğrudan bir saldırı olarak görülüyor. İslam, yaşam hakkını kutsal kabul eder ve her canı korumayı emreder. Maide Suresi 32. Ayet... bir canı kurtarmanın ise tüm insanlığı kurtarmak kadar büyük bir sevap olduğunu belirtir. En'am Suresi 151. Ayet ise haksız yere cana kıymayı kesin bir şekilde yasaklar. Bu öğretiler, sadece insanlar için değil, tüm canlılar için geçerlidir. Dolayısıyla, sokak hayvanlarının yaşam hakkını savunmak ve onları korumak, İslami değerlerimizle uyumlu bir sorumluluk olduğunu alnı secdeye giden sevgili muhafazakarlara da hatırlatmam gerek.

Çözüm Önerilerim Şöyledir:

Sokak hayvanları yasası, hayvanların yaşam hakkına yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları ve bu doğrultuda alınan kararlar, hayvanların doğal yaşam alanlarından koparılmasına ve kötü şartlarda barınaklarda tutulmasına neden oluyor. Yaşam hakkının kutsallığını göz ardı etmeden, sokak hayvanlarına daha insancıl ve sürdürülebilir çözümler bulmalıyız. Kısırlaştırma ve aşılatma gibi yöntemlerin etkin bir şekilde uygulanması, sorunun çözümünde daha insancıl bir yaklaşım sunabilir.

Açlık ve yaşam koşullarının hayvanları saldırganlaştırdığı gerçeğini unutmadan, onların da bizim gibi duyguları ve ihtiyaçları olan canlılar olduğunu kabul etmeliyiz. İnsanların hayvanlardan daha tehlikeli olabileceğini tarihsel ve güncel verilerle görmekteyiz. Bu nedenle, hayvanlara karşı daha duyarlı ve saygılı bir yaklaşım benimsemeliyiz. Çünkü gerçek medeniyet, en savunmasız olanlara gösterdiğimiz merhametle ölçülür.

Eğitim ve Farkındalık Artırma

Sorunun kalıcı çözümü için toplumsal farkındalığın artırılması gerekmektedir. Sokak hayvanlarının doğaları gereği saldırgan olmadığını,açlık ve kötü muamele sonucu saldırganlaştıklarını anlatan eğitim programları düzenlenmelidir. Okullarda hayvan hakları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı, çocuklara küçük yaşlardan itibaren hayvan sevgisi aşılanmalıdır.

Belediyelerin Sorumluluğu

Belediyeler, sokak hayvanlarının refahını sağlamak ve popülasyonlarını kontrol etmekle yükümlüdür. Bu kapsamda, belediyeler kısırlaştırma, aşılama ve sahiplendirme çalışmalarına daha fazla kaynak ayırmalıdır. Ayrıca, sokak hayvanları için barınma ve beslenme alanları oluşturulmalı, hayvanların açlık ve soğuktan korunmaları sağlanmalıdır. Yerel yönetimlerin etkin ve sorumlu çalışmaları, sokak hayvanlarının yaşam kalitesini artıracaktır.

Gönüllü ve STK’ların Rol Üstlenmelidir

Gönüllü kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri (STK’lar), sokak hayvanlarının korunması ve refahı için önemli bir görevler olmalıdır. Bu kuruluşlar, hayvanların bakımı, kısırlaştırılması ve sahiplendirilmesi gibi konularda destek sağlayabilirler. Aynı zamanda, kamuoyunu bilinçlendirme ve yerel yönetimlere baskı yapma konusunda da aktif rol oynamalıdırlar. STK’lar ve gönüllülerin çabaları, sokak hayvanlarının yaşam şartlarının iyileştirilmesine büyük katkı sağlayacaktır.

 Yasaların Geliştirilmesi

Hayvan hakları yasalarının geliştirilmesi ve uygulanabilirliğinin artırılması gerekmektedir. Mevcut yasaların sokak hayvanlarını korumada yetersiz kaldığı durumlarda, daha etkili ve caydırıcı yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Hayvanlara kötü muamele edenlere ağır cezalar verilmesi, hayvan haklarının korunmasında önemli bir adım olacaktır.

 Toplumsal İşbirliği

Sokak hayvanlarının korunması, tüm toplumun işbirliği ile mümkün olacaktır. Bireyler, sokak hayvanlarına karşı daha duyarlı ve sorumlu davranmalı, onları besleyip korumalıdırlar. Toplumun her kesimi, sokak hayvanlarının refahı için elini taşın altına koymalıdır. Unutulmamalıdır ki, sokak hayvanları da bizim gibi bu dünyanın bir parçasıdır ve onların da yaşama hakkı vardır.

Sokak hayvanları, insanlığın kadim dostlarıdır ve onların yaşam hakkı kutsaldır. Açlık ve kötü muamele, hayvanların saldırganlaşmasına neden olabilir, ancak bu onların doğaları gereği vahşi oldukları anlamına gelmez. İnsanın hayvanlardan daha tehlikeli olabileceğini tarihsel ve güncel örneklerle görmekteyiz. Bu nedenle, sokak hayvanlarına karşı daha duyarlı ve saygılı bir yaklaşım benimsemeliyiz. Yaşam hakkının kutsallığını göz ardı etmeden, sokak hayvanlarına daha insancıl ve sürdürülebilir çözümler bulmalıyız. Çünkü gerçek medeniyet, en savunmasız olanlara gösterdiğimiz merhametle ölçülür.

Toplum olarak, sokak hayvanlarının yaşam şartlarını iyileştirmek ve onlara daha iyi bir yaşam sunmak bizim elimizde. Hep birlikte hareket ederek, sokak hayvanlarına daha iyi bir gelecek sağlayabiliriz. Bu, sadece onların değil, aynı zamanda bizim de daha insancıl ve merhametli bir toplum olmamıza katkı sağlayacaktır.