Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, “Türkiye siyasetinin yumuşamaya ihtiyacı var” gibisinden bir açıklama yapması, “Acaba neler oluyor?” sorusunu gündeme getiriyor.
31 Mart 2024 yılında yapılan yerel seçimlerde birinci parti olan ve önemli Büyükşehirlerin neredeyse tamamını kazanan CHP, yaptığı ziyaretlerle dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Tayyip Erdoğan’ı AKP Genel Merkezi’nde ziyaret etmesi sonrasında MHP Genel Başkanı Bahçeli’yi de ziyaret etmesi kimi çevrelerce, “Türkiye siyasetinin yeniden dizayn edilmesi” olarak yorumlanırken, kimi çevreler de, “Siyasette yumuşama” süreci olarak değerlendiryor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, “Türkiye siyasetinin yumuşamaya ihtiyacı var” gibisinden bir açıklama yapması, “Acaba neler oluyor?” sorusunu gündeme getiriyor.
Fakat asıl olarak şuan içerisinde bulunduğumuz süreç, 1993 yılındaki siyasi mutabakatı hatırlatıyor. 1993 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın aniden ölmesi sonrasında Süleyman Demirel cumhurbaşkanı, Tansu Çiller Başbakan olmuştu. O dönemin Anamuhalefet partisi ise SHP idi. Başında da Erdal İnönü bulunuyordu. O dönem basına yansıyan kimi bilgilere göre, ülkenin “karanlık” dönemi olarak adlandırılan dönem için Erdal İnönü ile konuşuluyor ve gerekli bilgilendirmede bulunularak kendisinin de dahil olması isteniyor. Ancak İnönü bunun çok tehlikeli olduğunu belirttiği ve buna dahil olmayacağını söylediği ileri sürüldü. Bunun sonucunda İnönü “yumuşak” bir geçiş ile SHP’nin başından indirilir, o dönem Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan Murat Karayalçın SHP’nin başına geçer.
Sonrasında SHP hükümet ortağı olur ve Murat Karayalçın ilkin Devlet Bakanı sonrasında da Başbakan Yardımcısı olur. O dönem, ülkenin en karanlık dönemlerinden bir tanesi olur.
Bu dönem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel seçimlerden sonra CHP’nin başından indirilmesi ve sonrasında Özgür Özel’in CHP’nin başına geçmesi 1993 yılı ‘mutabakatı’nı çağrıştırmaktadır! AKP-MHP ortaklığına CHP de dahil olacak mı? Erdoğan-Özel görüşmesinde boş duran 3.koltuğa Bahçeli mi oturacak?
Eğer böyle olursa, 1993 tarzı yeni bir ‘Koalisyon’ tekrardan işbaşı yapabilir!
Kimi çevreler ise tam aksini savunarak, AKP ve Tayyip Erdoğan’ın MHP’yi artık bir yük olarak gördüklerini, kardan çok zarara yol açmaya başladığını düşündüklerini ve Erdoğan’ın, MHP’den kurtulmak için CHP ile ortaklaşmanın yolunu aradığını ileri sürüyor!
İşi daha da ileri götüren kimi yorumlarda ise Cemaat ile ortaklaşılarak iktidar olunduğu, ardından da onlardan destek alınarak Ergenekona operasyon çekildiğini, oylarının iktidar olmasına yetmeyecek kadar düşmesi sonrasında MHP ile iktidarını sağlamlaştırdığı, akabinde de Cemaata operasyon çektiğini, şimdilerde oylarının yeniden düştüğünü, birinci parti olmaktan çıktığını, bu kez de CHP’ye dayanarak iktidarını sağlamlaştıracağı savı ileri sürülüyor. Kimi yorumlarda iş daha da ileri taşınarak, ‘MHP’ye operasyon çekilebilir mi?’ sorusu tartışmaya açılıyor!
Elbette ki bunların tamamı sadece yorumdan ibaret! Türkiye siyasetinde yeni bir “Siyasi süreç”in başlayabileceği emareleri ortaya çıkmaya başladı.
Fakat burada asıl önemli olan, ülke ekonomisinin S.O.S verdiği, ülke demokrasisi ve insan haklarının çok alt düzeyde yer aldığı bir ortamda yeniden bir “Karanlık” süreç”in ülkeye neler kazandıracağıdır! Ortadoğu’nun kan gölüne döndüğü, bölgesel savaş ihtimalinin her geçen gün arttığı bir dönemde ülkenin “Karanlık” bir sürece girmesi nelere yol açabilir?
Diğer türlü yapılan yorumlarda ise CHP ile bir yumuşama sürecinin yaşanabileceği, AB üyeliği, insan hak ve özgürlüklerinin yeniden inşa edilmesi, içinde siyasi tutukluların da bulunabileceği bir af yasasının çıkartılması, sembol nitelikte kimi tutuklu ve hükümlülerin bırakılması bu “Yumuşama” sürecinin ilk belirtileri olabileceği dillendiriliyor.
Bunun için de “Sert politika”dan vaz geçilebileceği, daha yumuşak, daha kapsayıcı bir politikanın hayata geçirilebileceği ifade ediliyor.
Son seçimler ile birlikte ülkede 93 tarzı bir mutabakatın mı yoksa ülkeyi rahatlatan bir yumuşama sürecinin mi hakim olacağı bilinmez ancak 31 mart yerel seçimlerinde kazanan ve kaybeden tüm partilerin kendilerini ve politikalarını bir kez daha gözden geçirmeleri gerekmektedir.
En önemlisi de ülkede siyaset yapma zihniyetinin değişmesi gerektiği ve bunun bir zorunluluk olarak kendisini dayattığıdır.
İnsanlar için partilerin ideolojileri ve politikaları elbette ki önemlidir, ancak daha da önemli olan ise halkın derdinden anlayan, siyaseti bir ekmek kapısı olarak görmeyen, kurumları kendi yandaşlarına peşkeş çekmeyen, halkı gözeten parti ve siyasetçiler halkın büyük bir özlemle beklediği türden parti ve siyasetçiler olmaktadır.
Şunu da unutmamak gerekiyor; bir ülkede partilerin dünyaya bakış açıları ne olursa olsun, aslında az da olsa birbirlerine benzer, birbirlerinden etkilenirler. En nihayetinde hepsi aynı sistemin farklı noktalarında duran partilerdir.
Bu anlamda ülke için en başta da zihniyet değişimi olmazsa olmaz niteliktedir. Değişmeden aynı şekilde devam eden sistemde partilerin değişmesi pek bir şey değiştirmeyecektir.