Ülkemde temmuz ayı, tarihin karanlık sayfalarına kazınmış acı dolu hikayelerle doludur. Ancak bu ay, aynı zamanda büyük bir aşk ve direnişin de sembolüdür: Alişêr ve Zarife’nin hikayesi. Munzur Dağları’nın zirvelerine tırmanan rüzgarlar, yüzyılların yükünü taşır. Her yaprak, her toz zerresi, geçmişin gölgelerinde kaybolmuş bir aşkı ve direnişi fısıldar. Bu dağlar, göz alabildiğine uzanan vadileriyle hem özgürlüğün hem de trajedinin sessiz tanıklarıdır. Belki de gözlerinizi kapatıp derin bir nefes aldığınızda, o fısıltıları duyabilirsiniz: Alişêr ve Zarife'nin efsanevi hikayesinin yankılarını.

1882 yılında, İmranlı'nın Azgêr köyünde kader ağlarını örmeye başladı. Hesenan aşiretinden gelen Alişêr, zekası ve güçlü iradesiyle çevresinde saygı duyulan bir figür haline geldi. Sivas'ta eğitim görmüş, Mustafa Paşa'nın kâtipliğini yapmış ve daha sonra Mustafa Paşa'nın oğulları Haydar ve Alişan Bey'in Refahiye Kaymakamlığı'nda danışmanlık ve kâtiplik görevlerini üstlenmiştir. Alişêr Efendi, üstün zekâsı, kuvvetli mantık ve muhakemesi, güzel dizeleriyle tanınan bir Kızılbaş-Kürt aydınıydı. Alişêr, ideolog, şair, besteci, ozan, edebiyatçı, öğretmen, diplomat ve örgütçü bir halk önderiydi. Kısacası, Alişêr Efendi, kendini iyi yetiştirmiş, bölgenin sorunlarını iyi bilen ve kendini halkına adayan bilge bir kişiydi.

Alişêr'in yaşamına giren Zarife, onun hayatının eşsiz bir parçasıydı. İkisi de aynı yıl doğmuş, aynı köyün toprağında büyümüşlerdi. Zarife, Alişêr’in hem eşi hem de en yakın yol arkadaşıydı. Silah arkadaşı, yoldaşı ve halkının özgürlüğü için mücadele eden bir propagandacıydı. İkisi de birbirlerine "heval" diye hitap ederlerdi, bu hitap şekli onların arasındaki derin sevgiyi ve bağlılığı yansıtıyordu. Zarife, Alişêr’in yanında, onunla omuz omuza savaşarak cesaretiyle de halkının kalbinde yer etti.

Koçgiri hareketi ve Dersim'in özgürlük mücadelesi, Alişêr ve Zarife'nin hayatlarının en belirleyici dönemleriydi. Alişêr, Koçgiri aşireti reisi Mustafa Paşa’nın oğulları Haydar ve Alişan Bey'in danışmanlığını yaparken, aynı zamanda halkının özgürlük mücadelesine liderlik ediyordu. Zarife ise, bu mücadelede sadece bir eş değil, aynı zamanda bir savaşçı ve liderdi. Onun cesareti ve Alişêr’in zekası, onları birlikte zorlu bir yolculuğa çıkardı.

Dersim’e geldiklerinde, Seyid Rıza’nın yanına sığındılar. Ancak Ankara hükümeti, Seyid Rıza’dan onları teslim etmesini istediğinde, Seyid Rıza bu talebi reddetti. Alişêr ve Zarife’nin kaçış ve saklanma maceraları, onları Palaxine’deki bir mağaraya götürdü. Burada, bir mağarayı ev haline getirerek, yeğenleri Sabri ve Sabri’nin eşiyle birlikte yaşamaya başladılar. Bu mağarada, Zarife evin düzenini sağlarken, Alişêr gelecekteki direniş planlarını yapıyordu.

General Abdullah Alpdoğan ve Jandarma Albay Nazmi Sevgen, Alişêr ve Zarife'yi ortadan kaldırmak için haince bir plan hazırladı. Bu planın başrolünde, Reyber ve Zeynel gibi kişiler vardı. Reyber, devletle işbirliği yaparak Alişêr ve Zarife’ye tuzak kurdu. Zeynel ise Alişêr’in kirvesiydi ve bu ihanetin en trajik yüzlerinden biriydi. Kirve, Alişêr ve Zarife’ye en yakın kişilerden biriydi ve onların en çok güvendiği kişilerin ihaneti, hikayeyi daha da acı hale getirdi.

Bir gün, Palaxine mağarasına doğru yola çıkan Reyber ve Zeynel, Alişêr ve Zarife’yi öldürmek için geldiklerinde, Zarife bu tehlikeyi sezdi. Ancak Alişêr, kirvesi Zeynel’e olan güveni nedeniyle bu uyarıyı göz ardı etti. Mağarada misafirlerini karşılayan Alişêr ve Zarife, hain bir saldırıya uğradı. İlk kurşunlar Alişêr’i vurdu, Zarife ise son nefesine kadar direndi. Alişêr’in yere yıkılışı, Zarife için bir anda zamanın durmasına neden oldu. Zarife, elindeki tüfeğiyle son bir direniş göstererek düşmanlarının üzerine yürüdü.

Alişêr ve Zarife, 9 Temmuz 1937'de hain bir pusu sonucu öldürüldüler. Onların başları kesildi ve cesetleri terk edildi. Ancak bu trajik son, onların hikayesini daha da unutulmaz kıldı. Alişêr ve Zarife, sadece birer kahraman değil, aynı zamanda aşkın ve direnişin sembolleri olarak hafızalara kazındılar. Onların yaşamları ve ölümleri, halkının özgürlük mücadelesinde birer simge haline geldi.

Munzur Dağları'nın sessizliği, Alişêr ve Zarife'nin hikayesini fısıldamaya devam ediyor. Onların mücadelesi ve aşkı, bu toprakların ruhunda yaşamaya devam ediyor. Dağların fısıltısı, bu iki kahramanın anısını yaşatıyor ve gelecek nesillere umut aşılıyor. Alişêr ve Zarife’nin destansı hikayesi, tarih boyunca direnişin ve aşkın en güzel örneklerinden biri olarak kalacak. Dağların fısıltısı, onların adını her zaman yaşatacak.

Bir sabah, Palaxine mağarasına yürüyen hainler, sessizliği bozdular. Zeynel’in gözlerinde ihanetin soğuk parıltısı vardı. Alişêr ve Zarife, içlerindeki direniş ateşiyle onları karşıladılar. Ancak bu karşılaşma, kaderin acımasız bir cilvesiydi. İlk kurşun, Alişêr'in göğsüne saplandığında, Zarife'nin yüreği sarsıldı. Ama direnişin kadını Zarife, son anına kadar savaştı.

Alişêr’in düşüşü, Zarife’nin gözlerinde bir anlığına dondu. O an, zaman durdu, dağlar sustu. Zarife, elindeki tüfeği son bir kez sıktığında, düşmanın üzerine korkusuzca yürüdü. Ama hain kurşunlar onu da yere serdi. Alişêr ve Zarife, yan yana düştüler. Onların bu son direnişi, halkı için unutulmaz bir miras bıraktı.

Alişêr ve Zarife, yalnızca birer beden değil, birer efsane oldular. Onların hikayesi, dağların zirvelerinde yankılanmaya devam edecek, özgürlüğün ve aşkın sembolü olarak dilden dile aktarılacak. Dağların sessiz tanıkları, onların anısını yaşatacak ve Munzur’un rüzgarları, onların adını fısıldayacak.

Alişêr ve Zarife’nin destanı, sonsuzluğa uzanan bir yolculuğun başlangıcıydı. İki yoldaş, iki heval, iki kahraman; onların adı, direnişin ve aşkın simgesi olarak hep yaşayacak. Onların hikayesi, sadece tarihte kalmayacak, gelecek nesiller için bir ilham kaynağı olmaya devam edecek. Devirleri daim olsun. Sevginin özgürlük, özgürlüğün emek ve emeğin ise özveri istediği Alişêr ve Zarife'nin duygularını herkesin yaşaması dileğiyle...

Detaylandırmalar:

Alişêr Efendi, 1882 yılında İmranlı nahiyesi Azgêr (Atlıca) köyünde dünyaya geldi. Hesenan aşiretindendi. Sivas’ta eğitim görüp, Mustafa Paşa’nın kâtipliğini, daha sonra da Mustafa Paşa’nın oğulları Haydar ve Aliş

an Bey’in Refahiye Kaymakamlığında danışmanlık ve kâtiplik yapmıştır. Alişêr Efendi, üstün zekâsı, kuvvetli mantık ve muhakemesi, olağanüstü güzel dizeleriyle büyük bir ün kazanmış bir Kızılbaş-Kürt aydınıydı. Alişêr, ideolog, şair, besteci, ozan, edebiyatçı, öğretmen, diplomat ve örgütçü bir halk önderiydi. Kısacası, Alişêr Efendi, kendini iyi yetiştirmiş, bölgenin sorunlarını iyi bilen ve kendini halkına adayan bilge bir kişiydi.

Dersim katliamında bizzat bulunmuş olan Jandarma Albay Nazmi Sevgen, Alişêr’i şöyle anlatıyor: “Alişêr’i ilk defa siyaset ve mel’anet sahasında, Koçgiri aşireti reisi Mustafa Paşa’nın kâtibi olarak görüyoruz. Alişêr, Dersim’e geldikten sonra Ovacık’taki milis alayının kâtibi olmuş, alayın Rusları önlemek üzere Munzur dağı mıntıkasına hareketinde beraber gitmiş, bir müddet de Sebil Baba Dağında kalmıştır. Büyük Harpten sonra Koçgiri’ye dönen Alişêr, eski vazifesi olan Koçgiri Aşireti Reisi Mustafa Paşa’nın oğlu Alişan Beyin kâtipliğini yapmıştır. İşte Alişêr’i burada, memleket ve devlet aleyhindeki hareketlerin başında bir dimağ olarak görmekteyiz. Koçgiri Aşireti Reisi Mustafa Paşa kendisinde bazı yetenekler görerek yetiştirmiş, onu bilhassa sık sık Dersim’e göndererek Dersim aşiretleri üzerinde etkili ve faal olmasını sağlamıştır.”

Alişêr’in, gerek Koçgiri gerekse Dersim hareketindeki önemli işlevi, gerek Kürt kaynaklarında, gerekse Türk kaynaklarında Albay Nazmi Sevgen örneğinde olduğu gibi, açıkça ortaya çıkmaktadır. O çok yönlü olarak bu hareketlerde rol oynamıştır. Bir kez, daha 19. yüzyılın ikinci yarısında Dersim hareketine yön veren Seyid İbrahim’in oğlu Seyid Rıza ile yakın bir ilişki ve diyalog içerisindedir. Yine, Alişêr’in Birinci Dünya Savaşı sonlarında, yönetimindeki birliklerle Ovacık’ı basarak, burada bir Kürt yönetimi kurduğunu tarihi kaynaklardan öğreniyoruz.

Osmanlı yönetimi, bu hareketi bastırma görevini, o tarihlerde Hamidiye Alay Komutanı olan Cibranlı Halit’e verir. Cibranlı Halit’i daha sonra Kürt ulusal hareketinin önderlerinden biri olarak görüyoruz. Cibranlı Halit Bey, Azadi örgütün kurucularındandır, bu örgütün başkanlık görevini yürütmektedir. Kürt ulusal hareketine önderlik ettiği ileri sürülerek, 20 Aralık 1924’te Erzurum’da tutuklanır. Ve Süvari Tümen Komutan Vekili Albay Ferit Bey başkanlığında kurulan Bitlis Harp Divanı’nda yargılanır. Hıyanet-i Vataniye Kanunu gereğince verilen karar sonucu 14 Nisan 1925 saat 5.30’da Bitlis’te kurşuna dizilerek öldürülür. Bu örnekte olduğu gibi devlete subaylık, mebusluk yaparak hizmet etmiş birçok şahsiyet çeşitli gerekçelerle ortadan kaldırılmıştır.

Alişêr Efendi, Dersim’de, gerçekleşen bir toplantıda Dersim mebusu Hasan Hayri Bey’le karşı karşıya gelir, karşılıklı konuşmalar yapılır. Hasan Hayri Bey’den sonra söz alır ve şunları söyler: “Ağalar, demir tavında dövülür. Osmanlı hanedanlığından birçok milli devlet çıktı. Çağ milli ayaklanmalar çağıdır. Kürtler milli benliğe sahip değil de Türkler çok mu sahip? Allah’ın izni keremiyle, biz de akıllı davranırsak bağımsız bir devlet olarak çıkarız. Siyasette acımak yoktur, akıl vardır. Biz kimseden bir şey almıyoruz, her milletin hak telakki ettiğini talep ediyoruz. Hasan Hayri Efendinin söylediği belki başka bir toplum için doğrudur. Ama İttihat ve Terakki’nin mirasçılarıyla çuvala girilmez. Hasan Hayri Efendi’nin Cumhuriyet’e bunca hizmetinden sonra korkarım ki benim gibi bir âsiyle Hasan Hayri Efendi’nin sonu aynı olsun. Bunlar için en iyi Kürt, ölü Kürt’tür…”

Bu toplantıda, Zarife Ana’nın da Alişêr Efendi’ye dönerek şunları söylediği aktarılır: “Hevalémın; anlaşılan o ki hepimizin kendi doğruları var. Belli ki herkes kendi yolunda yürüyecektir. Dileğim o ki, ileride karşılaşacağımız yer Dersim’in selameti olsun. Biz kendi yolumuzu yürüyelim. Kanımca bu müzakerenin devamında bir fayda yoktur. Gelecek, erken davrananın olacaktır. Bizim daha çok yürüyecek yolumuz var, kalk gidelim.”

Koçgiri Halk Hareketinin yenilgiye uğramasından sonra Alişêr Efendi ve eşi-yoldaşı Zarife Ana’nın Koçgiri’de kalma koşulları yoktur. Ankara’nın çıkardığı ölüm fermanı, iç ihanetler, bazı teslimiyetçi aşiretler nedeniyle, Alişêr Efendi, eşi-yoldaşı Zarife Ana’yla birlikte, yeğeni ve yeğeninin eşini de yanına alarak Dersim’e geçer. Ve Seyid Rıza’nın yanına sığınır. O dönem Alişan Bey de Dersim’e geçip Seyid Rıza’ya sığınmıştı. Seyid Rıza, Koçgiri’den gelip Dersim’e sığınan Alişêr Efendi’yi, Alişan Bey’i ve onlarla birlikte gelenleri kendi himayesine alır. Ankara hükümeti Seyid Rıza’dan Alişêr Efendi ve Alişan Bey’i teslim etmesini ister. Ancak Seyid Rıza bunu kabul etmez.

Jandarma Albay Nazmi Sevgen, Koçgiri ayaklanmasının bastırılışını, Alişêr Efendi’nin Dersim’e Seyid Rıza’nın yanına sığınışını değerlendiriyor ve Alişêr Efendi’nin Dersim için yazdığı şiire kendince yorum yapıyor, kendince bu güzelim şiiri tahrik edici olarak buluyor. Bakın, Sevgen bu olayı nasıl değerlendiriyor: “Nihayet devletin kahir ve kadir eli Haziran 1921 de Koçgiri hâdisesini yerinde söndürmüş, Alişêr de mukadder olan akıbetinden bir müddet için kendisini kurtararak Dersime firar ve iltica etmişti. Dersime firar tarihi olan Haziran 1921 den ölüm tarihi olan 9 Temmuz 1937 tarihine kadar on altı sene zarfında Alişêr, Tunceli’de hemen hiç bir siyasî faaliyette bulunmamış, fakat o tarihten itibaren maslûb Seyid Rıza’nın da yanından ayrılmamıştır. Bu sebeple onu yine maskelenmiş olarak Seyid Rıza’nın arkasında görmek kabildir. Bu sırada fırsat buldukça gizliden gizliye halkı tahrik ve teşciden fariğ olmamıştır. Onun biraz da tahrikâmiz olan Dersim hakkındaki şu manzumesi fikri mel’una-nesinin bariz bir tezahürüdür:”

Alişêr’in Şiiri:

“Gönül gel gezelim Munzur dağını  
Ne hoş memlekettir İli Dersim’in  
Seyran eyliyelim Sultan dağını  
Ne hoş çiçektir gülü Dersim’in  

Nice Padişahlar geldi cihana  
İli almak için düştü gümana  
Her bir çeşit atmış bir yana  
Kesilmemiş kıylü kali Dersim’in  

Arslanlar yurdudur tilkiler girmez  
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez  
Evliyalar gülüdür zalimler dermez  
Ona bağlıdır yolu Dersim’in  

Merdan-ı Hüda’ya kim ki yaklaşır  
İmdada kavuşur, hemen ulaşır  
Cûşa gelir, şimşek gibi savaşır  
Etrafı yıkar seli Dersim’in.”

Jandarma Albay Nazmi Sevgen’in yukarıda yaptığı yorum ve değerlendirme, Alişêr Efendi’nin Dersim için yazdığı bu şiir içindir.  Alişêr, bir müddet Ovacık’ta, bir müddet Ağdat köyünde (bu köy Seyid Rıza’nın doğduğu köydür) kalır. 1937 ilkbaharında Dersim’de bir hareketlenme vardır, General Abdullah Alpdoğan ve Jandarma Albay Nazmi Sevgen bu hareketlenmenin perde arkasında Alişêr Efendi’nin olduğunu var saymaktadırlar. Alişêr

 Efendi’yi ortadan kaldırmak için büyük bir uğraş içine girerler, Alişêr Efendi de bütün bunların farkındadır. Alişêr Efendi, kendini ve ailesini korumak için, Seyid Rıza’nın yaşadığı yere yakın olan Palaxine’deki mağaraya yerleşmeye karar verir. Bu mağarayı ev haline getirerek yoldaşı-eşi Zarife Ana, yeğeni Sabri ve Sabri’nin eşi ile yani dört kişilik bir aile olarak mağarada yaşamaya başlar.

General Abdullah Alpdoğan ve Jandarma Albay Nazmi Sevgen, Alişêr Efendi’yi ortadan kaldırmak için haince planladıkları tuzaklarını devreye sokmaya başlıyorlar. Daha önce de para ve çeşitli vaatlerle elde ederek hain bir işbirlikçi muhbir ve milise dönüştürdükleri Seyid Rıza’nın kardeşinin oğlu olan Reyber’i bu iş için görevlendiriyorlar. Reyber, Seyid Rıza’nın oğlu İbrahim’in 1933’te Sin Köyü baskını sırasında öldürülmesinin şüphelisiydi. Dolayısıyla, amcasının kendisinden bir gün mutlaka hesap soracağını bilerek yaşayan Reyber için devletle işbirliği yapmaktan başka çare yok gibiydi. Reyber, bu iş için kuşkulanılmayacak biri olan Alişêr Efendi’nin kirvesi de olan Zeynel’i seçiyor. Reyber, Ankara tarafından satın alınmış, devlet için istihbarat yapan, ayrıca kendisi gibi istihbaratçılar toplayan, işbirlikçi bir kişidir. Bulduğu hainlerden biri de Zeynel’dir! Zeynel, Seyid Rıza’nın koruması altında büyür ve Pir Seyid Rıza’ya çok bağlıdır. Reyber, Zeynel’in devlete karşı işlemiş olduğu vukuatları bildiğinden, Zeynel’e “durumun ordu güçlerince biliniyor, bir şeyler yapmazsan seni affetmezler” diyerek çeşitli vaatlerde bulunarak ikna etmeye çalışır. Reyber, Zeynel’e şunları söyler; “devlet Alişêr’in peşinde. Alişêr’i ortadan kaldırırsak hem bol para, mal mülk alırız, hem de Dersim’in durumu da düzelir.” Reyber’in amacı Zeynel’in eliyle Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı ortadan kaldırmaktır.

Sonuçta Reyber, Zeynel’i ikna eder. Reyber, Zeynel ve yanındakilerle birlikte Palaxine’deki mağaraya doğru yola koyulurlar. Mağaraya yaklaştıklarında Zarife Ana bunların geldiklerini görür ve kuşkulanır, eşine “bu geliş hayra alamet değil, tedbirli olalım” diye uyarır. Ama Alişêr Efendi; “baksana hevalê önlerinde kirvemiz Zeynel var, ikrarımızdan nasıl fenalık beklersin” der ve hep birlikte konuklarını karşılamaya mağaranın önüne çıkarlar ve gelenleri içeriye davet ederler. Eller tüfeklerin tetiğinde, hoş beşten sonra Zeynel ve adamları gitmeye hazırlanırken, birden dönerek Alişêr Efendi’ye ve ailesine kurşun yağdırıyorlar.

İlk mermilerin hedefi Alişêr Efendi’dir. Mistoy Surê’nin kurşunu Alişêr Efendi’yi öldürür. Bu saldırı anında Zarife Ana da Vank’lı Efendi’yi vurur. O anda Zeynel mağaraya doğru yönelir, içeri girer. Alişêr Efendi’nin yeğenini ve yerde Mistoy’la boğuşan Zarife Ana’yı vurur. Hainlerden biri ölmüş, iki kişi de yaralanmıştır. Zarife Ana, Alişêr Efendi ve yeğeni Sabri’nin başları kesilir. Alişêr Efendi katledildiğinde (09 Temmuz 1937) 55 yaşındadır. Bu arada silahsız olan Sabri’nin karısı ormana kaçarak kurtulur. Mağarayı tümden ararlar ama bulamazlar. Bu çifte ait olan değerli eşyaları, döküman-belgeleri, kitap ve defterleri de almayı ihmal etmezler. Reyber Mezikê’de Zeynel’i bekler. Bu saldırganlar Tilagê’de buluşur ve oradan da karargaha giderler. Albay Nazmi Sevgen, kendilerini karşılar.

Bu işbirlikçi iki kişi Reyber ve Zeynel, kestikleri Alişêr Efendi, Zarife Ana ve Sabri’nin başlarını ve Alişêr Efendi’ye ve Zarife Ana’ya ait değerli eşyaları, döküman-belgeleri, kitap ve defterleri de Albay Nazmi Sevgen aracılığıyla Abdullah Alpdoğan’a teslim ederler. (Abdullah Alpdoğan, Koçgiri kasabı (Sakallı) Nurettin’in damadıdır.) Ve kendilerine vaat edilen altın ve paraları alırlar. General Abdullah Alpdoğan, Seyid Rıza’nın yeğeni Reyber’i satın alarak direnişi kalbinden vurmak istedi ve sonunda emeline kavuşmuş oldu.

Jandarma Albay Nazmi Sevgen, Alişêr Efendi’nin ve eşi, yoldaşı Zarife Ana’nın öldürülmesinden sonra, bir sandık dolusu kitabına el konduğunu bildiriyor. Bunların bugün genelkurmay arşivlerinde olabileceğini sanıyoruz. 

Zarife Ana 1882’de Koçgiri’nin İmranlı nahiyesi Azgêr köyünde dünyaya gelmiş olup, Hesenan aşiretindendir. O, Alişêr Efendi’nin silah arkadaşı, eşi, yoldaşı, hevalı ve halkının özgürlüğü için mücadele eden propagandacı ve aşiretler arası uzlaştırıcı ve ulus bilinciyle donanan, Dersim dağlarının bir yiğit kadınıdır. Zarife Ana’nın halkı için yaptıkları takdire şayandır. Alişêr Efendi’nin eşi yoldaşı, hevalı Zarife Ana, Alişêr Efendi’ye, tüm yaşamında eşlik eder. Dost-düşman herkesin takdir ettiği, omzunda tüfeği eksik olmayan yiğit bir Kızılbaş Kürt kadınıdır. Alişêr Efendi’nin, yaşamı boyunca karşılaştığı tüm sorunları diyalog yoluyla çözmeye çalıştığı görülür. Arkasındaki en büyük güç, eşi yoldaşı Zarife Ana’dır. Doğu kültüründe çok az görülen bu yaşam biçimi bu ikili için destanlara konu olmuş ve olmaya devam etmektedir. Birbirlerine “heval” (arkadaş) hevalamın (arkadaşım) demeleri, yaşamlarında birbirlerine karşı büyük bir sevgi duyduklarını ve birbirlerine büyük değer verdiklerini bizlere gösterir.

Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı yakından tanıyan Nuri Dersimi, Zarife Ana’yı şöyle anlatıyor: “O aslan ki, kendi döneminde okuma-yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişêr, bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Zarife; uzun boylu, iri-yarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip ve simasında bir erkek cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz güzellikte bir Kürt kızı idi. Zarife kocası gibi Kürt milli davasına bağlı, aynı yüksek gayeleri takip eden, eşsiz bir Kürt kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir. Zarife Kürt kadınları arasında Milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişêr’in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve mücadele arkadaşı olmuştur. Erkek egemen Kürt toplumundaki tüm görüşmelerde kocasının yanında bulunarak söz ve kararlara katkı sunmuştur. Devamlı göğsünde çapraz duran fişekliği ve sırtındaki mavzeriyle silahlı mücadelede erkeklerden hiçbir şekilde geri kalmamıştır. Erkeklerle aynı sofrayı paylaşan ve Seyid Rıza’yla aynı sofrada yemek yiyen ilk ve tek Kürt kadını olmuştur. Zarife Ana eşi Alişêr’e daima, Kürtçe arkadaş anlamına gelen heval (arkadaş) diye, Alişêr de eşine hevalamın (arkadaşım) diye hitap ederdi. Ne yazık ki fikir itibariyle tam bir birlik içinde olan bu ailenin çocuğu olmamıştır. Zarife, her yıl Dersim’e gider, milli gayeler hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hâkim gibi hallederdi.”

Alişêr Efendi’ye tüm yaşamında eşlik eden Zarife Ana, dost-düşman tüm gözlemcilerce takdirle karşılanan bir kişiliktir. Jandarma Albay Nazmi Sevgen’in anlatımıyla Zarife Ana; “

Alişêr Efendi’nin eşi Zarife dikkate şayan bir tiptir. Kocasının mücadelesinde bu kadının etkisi çoktur. Kocasına, silahlı olarak her zaman refakat ve eşlik etmiş, sonunda o da kocasıyla birlikte kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank’lıyı adında birisinin canına kıymıştır.” Nazmi Sevgen bunları söyleyerek, dolaylı da olsa Zarife Ana’ya karşı takdir duygularını dile getirmekten kendisini alıkoyamamıştır. Kısacası Zarife Ana, yiğit aynı zamanda cesur ve davasına inanmış bir Kızılbaş-Kürt kadınıdır.

İki heval, iki yoldaş, iki mücadeleci: Alişêr Efendi ve Zarife Ana. Alişêr Efendi ve Zarife Ana birbirlerine çok bağlıdır, çünkü onlar sadece iki eş değil aynı dava için, ezilenlerin mazlumların kurtuluşu için birlikte mücadele eden iki yoldaştır. Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı hain bir pusuda kalleşçe (9 Temmuz 1937) vurdular. 

Koçgiri Başladı Harba

Koçgiri başladı harba
Sesi gitti şarka garba  
İki ordu asker geldi  
Dayanamadı bu darba

Ere dılo yemman yemman
Çiyan gırtu berfu duman  
Mera bişin şahı merdan  
Ew dermane hemu derdan

Ovacığın aşireti 
Zapt eyledi memleketi  
Geriden imdat gelmedi  
Hozat çekmedi gayreti

Here dılo yemman yemman
Çiyan gırtı berfu duman  
Mera bişin şahı merdan  
Ew dermane hemu derdan

Kürdistan`ın orduları 
Kahrettiler barbarları  
Vatan için öleceğiz  
İstemeyiz Moğolları

Here dılo yemman yemman
Çiyan gırtı berfu duman  
Mera bişin şahı merdan  
Ew dermane hemu derdan

İkrar verenler elmaya
Zülfikâr-ı murteza’ya  
Geriden teller çektiler  
Biz uymayız eşkıyaya.

Here dılo yemman yemman
Çiyan gırtı berfu duman  
Mera bişin şahı merdan  
Ew dermane hemu derdan.