Erciş, asimilasyon politikalarının gölgesinde kimlik mücadelesi veren kadim bir Kürt şehri. Dili ve kültürü yok sayılan halk, varlığını korumak için direniyor.

Erciş, Osmanlı'nın son dönemlerine kadar Kürtlerin anavatanı olarak biliniyor; burada Kürtçe, günlük yaşamın ve ticaretin diliydi. Halk, kendi dilini konuşur, kültürünü özgürce yaşatırdı. Ancak, İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesiyle Kürt halkının varlığını yok sayan politikalar devreye girdi. Ulus-devlet inşası adına, Kürtler üzerinde sistematik bir asimilasyon başlatıldı. Bu politikalar, özellikle Kürt nüfusunun yoğun olduğu Erciş gibi yerlerde daha da yoğun hissedildi. Kürtler, bir yandan kendi kimlikleriyle var olma mücadelesi verirken, diğer yandan baskı ve zulümle karşı karşıya kaldılar.

Erciş, Kürtlerin kadim yurduydu. Ancak İttihat ve Terakki iktidarıyla birlikte, Erciş'in idari kadroları tamamen Kürtçe bilmeyen memurlardan oluşmaya başladı. Bu, halkın kendi dilini kullanmasını zorlaştırdı. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Mustafa Kemal’in Lozan Antlaşması’nda elde ettiği diplomatik zafer, Kürt kimliğinin ve dilinin doğrudan hedef alınmasına neden oldu. Şark Islahat Planı ile Kürtçe kamusal alanda yasaklandı; Kürtlerin dili ve kimliği sistemli bir şekilde yok sayıldı. Erciş, bu yeni düzenin adeta bir laboratuvarı haline geldi. Türkçe bilmeyen Kürtler, şehir merkezinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeye başladı.

Erciş merkezde yaşayan aileler, devlet baskılarına uyum sağlamak için Türkçe konuşmayı tercih etmeye başladılar. Pullu, Kasımbağı, Xergin, Yekmal ve Örene gibi mahallelerde yaşayan ve nüfusunun yüzde 95’i Kürt olan halk, devletle ilişkilerde ve ticarette ayakta kalabilmek için Türkçe’yi pazar dili haline getirdi. Türkçe’nin bu kadar yaygınlaşmasının ardında, Kürtçe bilmeyen memurların baskısı ve halkın dilinden uzaklaşma zorunluluğu yatıyordu. Ticaret yapabilmek ve horlanmamak adına Türkçe konuşmak zorunda kalan Kürtler, dil ve kimlik kaybıyla karşı karşıya kaldılar.

Asimilasyonun en çarpıcı örneklerinden biri, şehir merkezine gelen Kürt köylülerine yönelik aşağılayıcı tutumlardı. Şehre hayvanlarını satmaya gelen Kürt köylüleri, kendi isimleriyle değil, satmak istedikleri hayvanın adıyla çağrılıyordu. Bir köylüye “Bézén mıh bixin!” (koyun satın) ya da “İnek mıh bixin!” (inek satın) diye sesleniliyor, kimliksizleştiriliyorlardı. Bu durum, Kürtlerin ve Kürtçe’nin nasıl küçümsendiğinin çarpıcı bir örneğiydi.

Erciş’teki asimilasyon, sadece dilde değil, kimlikte de derin bir erozyona neden oldu. Kürtçe konuşanların aşağılanması ve horlanması, halkın kimliğini inkâr etmesine yol açtı. 1967 yılına kadar süren bu süreç, Kürt halkının dayanışması sayesinde kısmen kırılabildi. Ancak bu dönemde, Erciş’teki birçok Kürt aile, kimliklerini inkâr ederek asimilasyonun bir parçası haline geldiler. Bugün bile, Erciş merkezde yaşayan bazı aileler, kendilerinin Kürt olduğunu gizleyip Türk olduklarını iddia etseler de, aslında birçoğu Kürt ve bir aşirete bağlı olduklarını kabul ediyor.

Son yıllarda, özellikle 1967’den itibaren, Kürt kimliği üzerinde bir yeniden canlanma ve sahiplenme süreci başladı. İnsanlar, kimliklerini daha özgüvenle ifade etmeye ve dil ile kültürlerini yaşatmaya çalıştılar. Ancak bu, devletin yıllarca süren asimilasyon politikalarının etkilerini tam anlamıyla silemedi. Erciş, hâlâ geçmişin izlerini taşıyor; insanların kimliklerini gizlemek zorunda kaldığı, dillerinin yasaklandığı bir yer olarak anılmaya devam ediyor.

Bu hikâye, yalnızca bir halkın dilini kaybetme hikâyesi değil; aynı zamanda onurunu ve kimliğini koruma mücadelesinin bir yansıması. Erciş halkı, devletin dayattığı asimilasyon politikalarına rağmen, varlıklarını sürdürebilmek ve kimliklerini koruyabilmek için sessiz ama kararlı bir direniş gösterdi. Bugün Erciş’in tarihi, yalnızca bir şehir olarak değil, Kürt halkının varoluş mücadelesinin bir sembolü olarak da görülmeli.

Bugün ülkede, asimilasyon politikalarının izleri hâlâ hissediliyor. Günümüzde dahi, Kürtçe konuşan birçok aile, kamusal alanlarda kendi dillerini kullanmaktan çekiniyor. Eğitim ve sosyal yaşamda Türkçe’nin hâkimiyeti sürerken, genç nesiller arasında Kürtçe konuşma oranı giderek azalıyor. Ancak, son yıllarda Kürt kimliğine yönelik bir farkındalık dalgası da kendini gösteriyor. Birçok aile, dil ve kültürlerini yeniden sahiplenmek adına çocuklarına Kürtçe öğretiyor, kimliklerini daha cesurca ifade etmeye çalışıyor. Erciş, bir yandan modernleşme ve kentleşmeyle değişirken, diğer yandan geçmişin izleriyle ve kimlik mücadelesiyle yüzleşmeye devam ediyor.