Türkiye’de “Yargı Krizi” olarak adlandırılan Yargıtay ile AYM arasındaki tartışmalarda Yargıtay Başkanlığı, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması kararının arkasında durdu. Konuya ilişkin yapılan açıklamada, AYM'nin bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aştığı, Yargıtay ve Danıştay'ın yerleşik içtihatlarını ters yüz edecek kararlar aldığı' savunuldu.
AJANS65 TV - Ana Yasa Mahkemesi’nin (AYM) Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararı sonrası Yargıtay 3. Daire’nin bu kararı tanımayıp AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması yanrgı krizini beraberinde getirmişti, Siyasilerin de dahil olduğu tartışmalar kamuoyunda geniş bir yankı uyandırmıştı.
Yaşanan tartışmalara ilişkin Yargıtay Başkanlığından yazılı bir açıklama yapıldı. Yapılan yazılı açıklamada, Anayasanın 146, 154 ve 155. maddelerinde yüksek mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay olarak düzenlendiği, birbirlerine üstünlük sıralamasının öngörülmediği ifade edildi.
Açıklamada, Anayasa Mahkemesi kararları gibi, kesinleşmiş tüm mahkeme kararlarının herkes için bağlayıcı olduğu vurgulandı.
‘SON İNCELEME MERCİ YARGITAYDIR’
6 Mart 1868 tarihinde kurulan, 155 yıllık köklü bir geçmişe sahip Yargıtayın, adli yargının en üst temyiz merci olduğu, üyelerinin tamamının alanlarında uzman ve deneyimli yüksek hakimlerden oluştuğu aktarılan açıklamada, Anayasanın 154. maddesinde, "Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercidir." hükmünün yer aldığı hatırlatıldı.
Açıklamada, Yargıtayın adli yargı alanında hukukun eşit şekilde uygulanmasını sağlama görevi bulunduğu ifade edildi.
Anayasanın 148. maddesinde ise Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin tanımlandığı hatırlatılan açıklamada, bu görevler arasına eklenen "bireysel başvuru" hakkının da 2012'den bu yana uygulandığı aktarıldı.
'SÜPER TEMYİZ MAHKEMESİ GİBİ BİR ALGI OLUŞTURULMUŞTUR'
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru için olağan kanun yollarının tüketilmesinin şart olduğu, Anayasadaki ilgili hüküm ile bireysel başvurunun yargısal sınırının çizildiği belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Bu haliyle bireysel başvuru, temel hak ve özgürlüklere yönelik hukuka aykırı müdahalelerin kanun yollarında giderilememesi halinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Olağan veya olağanüstü kanun yolu değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, adli ve idari mahkemelerce verilen kararları bozan bir mahkeme olmadığı gibi istinaf ve temyiz merci olarak davaları yeniden incelemeye yetkili bir makam da değildir.
‘AYM ZAMAN ZAMAN ANAYASAL VE YASAL SINIRLARI AŞIYOR’
Buna karşın, Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde kararlar alması, kesin hüküm etkisinin tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır.
Diğer taraftan, bir kısım kamuoyunun gündemini meşgul eden davalar üzerinden uygulanan iletişim stratejisi ile mevcut anayasal düzen bir kenara bırakılarak, Anayasa Mahkemesinin 'süper temyiz mahkemesi' olduğu şeklinde toplumsal bir algı oluşturulmuştur. Temel hak ve özgürlüklerin korunması, yalnızca Anayasa Mahkemesinin değil, tüm yargı organlarının görevidir. Türk yargı sisteminin gerçekten mevcut olan yapısal sorunlarının çözümü için elverişli bir araç olması ümit edilen bireysel başvurunun, mecrasından çıkması, yargı sistemini zayıflatan sistemsel bir sorun haline gelmiştir."
'BENZER UYGULAMALAR ARTARAK DEVAM ETMİŞTİR'
Yargıtay Başkanlığının açıklamasında, bireysel başvuru sisteminin faaliyete geçmesinden itibaren bu sorunların Anayasa Mahkemesi üyelerinin de bulunduğu bilimsel toplantılarda, Yargıtay Başkanının adli yıl açış konuşması ile yıl sonu basın değerlendirme toplantılarında ve Danıştay Başkanı tarafından Danıştayın kuruluş yıl dönümü toplantısında gündeme getirildiği anlatıldı.
Açıklamada, şöyle devam edildi:
"Buna karşın, Anayasa Mahkemesinin kararlarındaki anayasal ve yasal yetki aşımı olarak değerlendirilen benzer uygulamalar artarak devam etmiştir.
Bizatihi Anayasayı korumak amacıyla kurulan Anayasa Mahkemesi, tartışmalara konu olan davada, anayasa koyucunun iradesini yok sayarak Anayasanın 83'üncü maddesindeki atıf nedeniyle somut olaya uygulanması gereken 14'üncü maddesini işlevsiz bırakmıştır."
'HAKSIZ TEPKİLER ÜZÜNTÜYLE KARŞILANMAKTADIR'
Açıklamada, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay ile ilgili ihlal kararının gerekçesinde, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin, "Anayasa Mahkemesi içtihatlarına aykırı davrandığı ve ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmediği" şeklindeki sözlerle anayasayı ihlal suçunu işlediği ithamında bulunularak, hedef gösterildiği bildirildi.
"Bunun gibi son derece vahim, kabul edilemez hukuki hataların, bireysel başvuru kararlarının vazgeçilmez dili" olduğu savunulan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Anayasa Mahkemesinin uygulamalarının doğurduğu hukuki sonuçlar gözetilmeksizin, bir yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin yargısal görev ve yetkisi kapsamında verdiği kararlara yönelik yüksek yargı kurumlarının saygınlığını zedeleyen ve eleştiri sınırlarını aşan haksız tepkiler üzüntüyle karşılanmaktadır.
Hukuki güvenliğin, toplumsal barışın ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması bakımından Anayasadan aldığı yetkiyle Yargıtay, bireysel başvurunun mevcut haliyle uygulanmasının doğurduğu sorunların giderilmesi ve karşılaştırmalı hukukta kabul edilen standartlara göre geliştirilmesi konusunda ihtiyaç duyulan, anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazırdır." (HABER MERKEZİ)