Manşet

Van’da Mahkeme’den Emsal Karar: Polis Güvenliği Almakla Yükümlüdür

Abone Ol

Van’da 4. Asliye Ceza Mahkemesi emsal niteliğinde bir karara imza attı. Mahkeme kararında, 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununun 28. Maddesinde belirtilen “bildirim” hususunun yanlış yorumlandığını, belirtilen “bildirim”in, yurttaşların toplantı, gösteri ve yürüyüş yapacakları alanın güvenliğinin kolluk güçleri tarafından sağlanması amacıyla yapılması gereken bildirim olduğunu, bunun “izin alma” olarak değerlendirilemeyeceği yorumunda bulunarak sanıkların beraatini talep etti. Mahkeme de savcılık makamının talebi doğrultusunda karar vererek sanıkların beraatine karar verdi. Konuyu değerlendiren Avukat Ümit Avcı, kendilerinin de yıllardır bu konuya vurgu yaptıklarını belirterek, mahkemenin vermiş olduğu kararın son derece önemli ve yerinde bir karar olduğunu söyledi.

ÖZEL HABER: MUHİTTİN BOTAN

AJANS65 TV - 2016 yılında gerçekleştirilen darbe girişiminden sonra ülke genelinde toplantı, gösteri ve yürüyüşlerde büyük kısıtlamalar yaşandı. Özellikle Van’da uzun yıllara yayılan yasaklama kararı, kimi zaman keyfi bir hal aldı. Kentte bulunan Sivil toplum Örgütleri birçok kez yaşananın bir hukuksuzluk olduğunu dile getirilerek Anayasal hakkın ihlal edildiğini vurguladılar.

Van’da mahkemenin verdiği ve emsal niteliğinde olan karar tam da bu hukuksuzluğa dikkat çekmekte. Bir asistan hekimin 36 saat nöbet tuttuktan sonra nhöbet çıkışı bir kamyona arkadan çarparak yaşamını yitirmesini protesto eden STÖ temsilcileri gözaltına alınarak yargılanmaya başlandılar. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefetten açılan davada yargılanan Sivil toplum örgütü temsilcileri Doktor Hüseyin Yaviç ve Sevim Çiçek’in duruşmaları Van 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada Cumhuriyet savcısı yaptığı değerlendirmede, Anayasaya göre her yurttaşın izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip olduğunu, bunun yasalarla koruma altına alındığını belirtti. Savcılık ayrıca, 2911 sayılı kanunun 28. Maddesinin yanlış yorumlandığını, 34. Maddede her yurttaşın izin almaksızın basın açıklaması yapabileceğini, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebileceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak sanıkların beraatini talep etti. Mahkeme de savcılık makamının talebine uyarak beraat kararı verdi.

AVCI: EMSAL NİTELİĞİNDE BİR KARAR

Alınan karara ilişkin açıklamalarda bulunan Van Barosu Avukatlarından Ümit Avcı, kararın son derece önemli bir karar olduğunu belirterek, kendilerinin de yıllardır bu hususları dile getirdiklerini söyledi. Avcı, “2021 yılında Ankara’da asistan bir hekimin 36 saatlik nöbeti sonrasında iş çıkışı bir kamyona arkadan çarparak yaşamını yitirmesi sonucunda Türk Tabipler birliği (TBB) ülke genelinde basın açıklaması yapılması kararı aldı” dedi. Van-Hakkari Tabip Odası öncülüğünde Dursun Odabaş Tıp Merkezi bahçesinde bir basın açıklaması yapılmak istendiği, basın açıklaması için önceden izin alınmadığı gerekçesi ile kolluk kuvvetlerinin buna müdahale etmesi ile o dönem Van Hakkari Tabip Odası Basşakın olan Hüseyin Yaviç ve THİV yöneticisi Sevim Çiçek’in gözaltına alındığını hatırlatan Avcı, gözaltına alınanlan hakkında dava açıldığını söyledi.

‘YURTTAŞLAR İZİN ALMAKSIZIN TOPLANTI VE GÖSTERİ YAPMA HAKKINA SAHİPTİR’

Avcı açıklamalarına şu şekilde devam etti:

“İzin almadan basın açıklaması yaptıkları gerekçesi ile gözaltına alınanlar hakkında dava açıldı ancak, Anayasanın 34. Maddesinde, ‘herkes önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yapma hakkına sahiptir’ der. İkinci maddesinde de bunun sınırlama koşullarını belirtiyor. Son fıkrasında da bunun kanun ile ne şekilde kullanılacağını, ‘kanunla düzenlenir’ deniyor. Bahsedilen kanun da 2911 sayılı toplantı, gösteri ve gösteri yürüyüşleri kanunudur. O kanunun 28. Maddesinde, Anayasanın 34. Maddesinde ön görülmeyen bildirimin izin olarak değerlendirme durumu sözkonusu. Dolayısıyla yürütülen soruşturmalarda, ‘izin talebinde bulunulmayan’ yada ‘izin verilmeden yapılan toplantılar kanuna aykırıdır’ diye 2911 sayılı yasaya muhalefetten dava açılırdı. Bu davada da somut olarak bu yapılıyor. Yaşanan kaza sonrasında Tabip Odası ve THİV toplanıyor protesto yapmak için. Kolluk kuvvetleri, ‘bildirimde bulunmadan bu toplantıyı yaptığınız için kanuna aykırıdır. Bundan dolayı da yapamazsınız’ diyerek yaka paça gözaltına aldılar. Açılan dava da buna ilişkindi.”

‘BİLDİRİM, İZİN ALMAK İÇİN DEĞİL, GÜVENLİĞİ ALMAK İÇİN YAPILIR’

Bu güne kadar girdikleri tüm yargılamalarda 2911 sayılı kanunun 28. Maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu, Anayasada izin şartının olmadığını dile getiren Avcı, “Burada bahsedilen bildirimin izin, yani 2911 sayılı kanunun 28. Maddesinin belirtilen bildirim hususunun da izin olarak değerlendirilemeyeceği, ancak önceden yetkili makama toplantı ve yürütüyüşün yapılacağı alanda güvenliği sağlamaya dönük bir bildirim olduğu, izin olarak kabul edilemeyeceğini belirtiyorduk. Dolayısıyla bunun Anayasaya aykırı olduğunu defalarca söyledik. Anayasa Mahkemesi de son dönemlerde somut kararlarında buna değindi. Bu bildirimin izin olarak kabul edilemeyeceği, Anayasada izin görülmediği, bu nedenle Anayasaya aykırılık tespit etti” şeklinde konuştu.

‘BU KARARI ÖNEMSİYORUZ’

Avukat Ümit Avcu şu ifadeleri kullandı:

“Burada da ilkkez savcılık bu hususu Anayasa kararları ile tartıştı ve buna beraat istedi. Durum, bizim daha önce savunduğumuz, tartıştığımız hususlar ile örtüşen bir değerlendirmedir. Biz bu nedenle bunu önemli buluyoruz. Yani emsal kararlar bundan sonra böyle devam ederse, 2911 sayılı kanunun 28. Maddesinin Anayasanın 34. Maddesine aykırı olduğu, dolayısıyla izin şartı olmadığı, izin alınmadan da toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapılabileceği hususunda yargı kararları ile bu hakkın kullanımının önünün açılabileceği anlamına geliyor. Bu açıdan önemli.

‘ENGELLEMELER ANAYASAYA AYKIRIDIR’

İkinci husus da genel kısıtlamalarla bu hakkın kullanılmasının mümkün olmadığıdır. Yani valilik tarafından  2 bin günden fazladır eylem etkinlik yasaklarının gerekçe gösterilerek herhangi sıradan bir basın açıklamasının da yasaklanması bu yönüyle Anayasaya aykırıdır. Çünkü 2911 sayılı yasada somut bir toplantı gösteri ve yürüyüşün önceden beritilen nedenlerle yasaklanabilmesi öngörülürken, genel yasaklamalara dayanılarak bu hakkın kullanılmasının engellenemeyeceği yönünde. Bu anlamda bu da Anayasaya aykırı kabul edildi. Anayasanın bu konuda emsel kararları var. Ne diyor Anayasada; ‘Bir hakkın kullanıması süresiz ve sınırsız engellenemez.’ Böyle yapılırsa hakkın özüne dokunan ve Anayasanın ruhuna aykırı bir durum söz konusu olur. Ancak belirli nedenlerle Anayasanın 14. Maddesinde belirlenen belirli nedenlerle, belirli süre kısıtlama makul görülebileceği, ama sınırsız, sebepsiz ve artık zincirleme kısıtlamalarla hakkın özüne dokunulamayacağı hususu önemli. Bu konu da bu davada tartışılan hususlardan birisi. Biz de bunun üzerinde durduk ve sonuçta beraat kararı verildi.”

‘VAN’DA OHAL UYGULAMALARI HİÇBİR ZAMAN KALDIRILMADI’

Dava kapsamında yargılanan Türkiye İnsan Hakları Vakfı yöneticisi Sevim Çiçek de açıkmalarda bulundu. Çiçek, 2016 yılında OHAL ilan edildiğini ve 2018 yılında OHAL’in kaldırıldığını hatırlatarak, “Ama Van’da aslında OHAL uygulamaları hiçbir zaman kaldırılmadı. Van Valiliği tarafından kasım 2016 yılından itibaren ardarda alınan yasaklama kararları ile kentte yurttaşların toplanma, gösteri ve yürüyüş hakkı kesintisiz olarak 5-6 yıl gibi bir süre engellendi. Bu sürede yapılan toplantı gösteri ve yürüyüşler engellendi, izin verilmedi. Burada bir milyon 500 bin yurttaş Anayasa tarafından güvence altına alınan bu hakkını hiçbir şekilde kullanamadı. Bizim gözaltına alınma sürecimizde de TBB’nin, asistan bir hekimin 36 saatlik nöbetten çıktıktan sonra geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmesi sonrasında Türkiye genelinde basın açıklaması yapılması, eylem ve etkinlik kararı alınmıştı. Bu kapsamda Van-Hakkari Tabip odasının yapmak istediği basın açıklamasına destek vermek için ben de oradaydım. Fakat Van’da hiç bitmeyen OHAL hali işte orada karşımıza çıktı. İnanılmaz düzeyde çok sayıda kolluk kuvveti mensubu polisler vardı. Araçlarla basın açıklaması yapacağımız yer abluka altına alınmıştı. Yine de Türkiye genelinde yapılan basın açıklamasını biz de Van’da yapabilemek için 1,5 saat gibi bir süre müzakerelerimiz olmuştu. Fakat polisin valinin yasaklama kararı dışında kabul ettiği, onlar için geçerli olan hiçbir kanun, yasa yok. Kolluk kuvvetleri için geçerli olan tek yasa, bu hukuksuz, keyfi yasaklama kararıydı” dedi.

‘TABİP ODASI BAŞKANI DARP EDİLDİ, GÖZALTINA ALINDIK’

Çiçek, yaptıkları 1,5 saatlik müzakere sonrasında basın açıklaması yapmaya başladıklarını belirterek, “Zaten daha yeni başlamıştık ki, o dönem Van-Hakkari Tabip Odası Başkanı olan Doktor Hüseyin Yaviç darpedildi. Hastanedeki raporla da bu durum tespit edildi. Gözaltından sonra bize dava açıldı. Ama şöylesi bir durum vardı; ilk anından itibaren Türkiye’nin her tarafından Sivil toplum Örgütü temsilcileri yoğun olarak dayanışmada bulundular. Çünkü Van’da yaşanan bu hukuksuz durumun bir şekilde Türkiye gündemine girmesi gerekiyordu. Bu çok tehlikeli bir durumdu. Aslında bunun bir şekilde tartışılmasını da istiyorduk. Biz davaların tamamına katıldık. STÖ’lerin desteği ile biz bu sareci hep beraber atlattık” şeklinde konuştu.

‘YARGILANAN BİZ DEĞİLDİK, ANAYASAYDI’

Çiçek şunları söyledi:

“Tüm duruşmalarda ısrarla şunu söylüyorduk: En temel hakkımızı kullanıyoruz, bu da suç değildir. Suç, valiliğin yasaklama kararıdır. Suç, temel hakkımızı kullanmamızı engelleyen kolluğun yaptığı gözaltı işlemidir. Dolayısıyla burada yargılanan biz değiliz, yargılanan Anayasadır. Van’da son 5-6 yıldır anayasa yok sayılıyor. En temel haklar olan toplanma, örgütlenme, gösteri ve yürüyüş hakları ortadan kaldırılmış gibi. Hak yokmuş gibi bir uygulama var. İki yıl boyunca süren bu davada, bizim dile getirdiğimiz konuların yargı yoluyla da onaylanmış olması sevindiricidir. Toplanma ve yürüyüş hakkı Anayasa tarafından koruma altına alınan bir haktır. Bildirim yada izin zorunluluğu yoktur. Valiliğin aldığı bu keyfi kararlar anayasanın üstünde değildir, anayasaya aykırıdır. Böylesi bir kararın çıkması bizler açısından sevindirici. Şu açıdan sevindirici; yargının halen de tamamen bağımsızlığını yitirmediği, yargının içerisinde de gerçekten de Anayasaya, hukuka bağlı savcıların, hakimlerin oloduğu, ne olursa olsun mücadeleden vaz geçmememiz gerektiği, bu hakikatı savunmaya devam etmemiz gerektiği, bu karanlık günlerin dayanışma ile ısrarla, inatla aşılacağı yönünde bir umut oldu. Bu baĞlamda bundan sonra Van Valiliği veya kolluk güçleri açısından da bir emsal niteliği taşıyor. Kararın şöylesi bir önemi var; bu 5-6 yıllık süreçte Van Barosu’nun açtığı davalar da var. Ama her ne hikmetse bunlara ilişkin bir sonuç gelmedi. Uzun bir yargılama süreci var, ama buna dair bir karar yok. Bu da kolluğun ve valinin bu kanunsuz uygulamayı sürdürmesine bir etkendi. Ama bundan sonra en azından bu emsal karar ve yürüteceğimiz mücadele ile idari mülkü amirlerin burada görev yapan kolluk güçlerinin Anayasaya bağlı ve Anayasaya uygun olarak hareket etmeleri noktasındaki uyarılarımızın bir cevap bulacağını düşünüyorum.”

NE OLMUŞTU?

Ankara Şehir Hastanesi’nde 36 saat nöbet tuttuktan sonra aracıyla evine dönmek üzere yola çıkan 25 yaşındaki asistan hekim Rümeysa Berin Şen, park halindeki kamyona arkadan çarparak yaşımını yitirdi. Şen’in yaşamını yitrimesi ile asistan hekimlerin uzun nöbet sürelerini ve nöbet ertesi izinlerinin olmaması gibi sorunları yeniden gündeme geldi.

TTB de asistan hekimlerin haklarına dikkat çekmek ve uzun süreli nöbetlerin insan yaşamına mal olabileceğini gündeme getirebilmek için ülkenin dört bir tarafında basın açıklaması yapma kararı aldı. Van’da da Van-Hakkari Tabip Odası, dursun Odabaş Tıp Merkezi önünde basın açıklaması yapma kararı aldı. Ancak alınan aşırı güvenlik önlemi ve basın açıklaması için izin alınmadığı gerekçesi ile STÖ temsilcilerinin açıklama yapmasının yasalara aykırı olduğunu ileri süren kolluk kuvvetleri açıklamanın yapılmasına müsaade etmemiş, STÖ temsilcilerinden Dr. Hüseyin Yaviç ve Sevim Çiçek Gözaltına alınmış, ardından da haklarında dava açılmıştı.