Van’da Van ÇEVDER ve Doğaya Güç Kat Derneği öncülüğünde düzenlenen Dünya Sulak Alanlar Günü Konferansında konuşan Proj. Dr. Ramazan Esen, sulak alanların yok edilmesinin insan sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin bir sunum yaptı. Esen, sulak alanların yok edilmesinin veya kirletilmesinin insan sağlığı üzerinde çok ciddi sorunların oluşmasına neden olduğunu söyledi.
AJANS65 TV - Van BAROSU Tahir Elçi Toplantı ve Konferans salonunda düzenlenen konferansta, YYÜ Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Hematoloji-Onkoloji Kliniği’nden Prof. Dr. Ramazan Esen Sulak alanların Bozulmasının Sağlık üzerine Etkileri konulu bir sunum yaptı. Prof. Dr. Esen şu konuşmayı yaptı:
“Sulak alanlar, yeryüzünün sığ sularla kaplanmış alanları anlamına gelir. Denizler ve göllerden farklı olarak sulak alanlar genellikle çok derin olmayan sığ sulardan oluşur. Bunun temel nedeni, toprağın emebileceği en fazla su miktarını emmesi ama daha fazlası için yerinin olmamasıdır. Yani toprağın içine çekemediği su yüzeyde birikir ve böylece sulak alanlar oluşmaya başlar.
‘Sulak alanlar ekosistem içerisinde çok önemli görevler üstlenirler’
Sulak alanlar ekosistem içerisinde çok önemli görevler üstlenirler. Milyonlarca canlıya ev sahipliği yapmaları bir yana, ekosistemin sorunsuz işlemesi için de büyük sorumlulukları vardır
Sulak alanlar ekosistem içerisinde çok önemli görevler üstlenirler. Milyonlarca canlıya ev sahipliği yapmaları bir yana, ekosistemin sorunsuz işlemesi için de büyük sorumlulukları vardır
Her şeyden önce sulak alanlar, yaşamın en temel yapı taşı olan suyun korunmasını sağlar. Fiziksel yapıları sayesinde taşkınların ve sellerin oluşmasını engeller ve suyun doğal olarak tutulmasına yardımcı olur. Sadece bununla da sınırlı kalmazlar! Tuttukları bu su kütlesinin kirliliklerini arındırır, tertemiz bir su ortaya çıkarırlar. Bu su aynı zamanda yeraltı su kaynaklarını da besler
İçme suyundaki arsenik, Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanser yapıcı madde olarak tanımlanmıştır.
Arseniğin cilt, akciğer, mesane, yemek borusu, troid gibi kanser türlerinin gelişiminde katkısı vardır.
Su Kirliliğinin İnsan Sağlığına Etkileri
Kolera, tifo, paratifo, dizanteri, hepatit, ishal, çocuk felci, sıtma gibi hastalıklar ne yazık ki sağlıksız sulardan kaynaklanmaktadır. Bütün dünyada ve ülkemizde su kaynaklarına olan ihtiyaca paralel olarak sınırlı olan bu kaynaklar üzerindeki kirlilik giderek artmaktadır. Su kirliliğine etki eden başlıca unsurlar; sanayileşme, şehirleşme, nüfus artışı, zirai faaliyetlerdir. Sanayinin çevre üzerindeki olumsuz rolü diğer faktörlerden çok daha fazladır. Sanayi kuruluşlarının arıtılmadan boşaltılan sıvı atıkları su kirliliğine sebep olarak hızlı bir şekilde çevrenin tahribine yol açmaktadır
Kirli su, içerisinde insan sağlığına zararlı, patojen mikroorganizmalar bulundurmaktadır. Kirli suyun çeşitli yollarla içme ve kullanma sularına karışması ve sulamada kullanılması sonucunda tifo, dizanteri, sarılık, kolera vb. bulaşıcı hastalıklara yol açmaktadır. Bu nedenle içme ve kullanma sularının ilgili kurum ve kuruluşlarca sürekli kontrol edilmesi, kirletici faktörlerin ortadan kaldırılması ve dezenfekte edilmesi gerekmektedir.
Pestisitlerin sağlığa etkileri
Pestisitler topraktan yayılımla su kütlelerine girebilir. Bu doğrudan toprak yüzeyinden akıntılarla veya evlerden, bitkilerden ve tarımsal bölgelerden olabilir. Bazı pestisitler su akımı, toprağa enjekte edilmeleriyle, yağmur ve karla yıkanarak yer altı sularına sızabilir. Bu nedenle pestisitlerin kullanılması mutlaka denetim altında olmalı, su kütlelerinin denetimi düzenli olarak yapılmalıdır. Pestisit ve su yosunlarının kontrolünden önce yüzeysel su kütleleri, göller dikkatle değerlendirilmelidir. Eğer bu değerlendirme yapılmayacak olursa pestisitler verdikleri yararın çok üzerinde zarar meydana getirebilir. Evlerde ve tarımsal amaçlı olarak gereğinden fazla kullanılan gübre, yağmur suyu olukları aracılığı ile yer altı suyu kaynaklarına ulaşır. Arazi çalışmalarında pestisitlerin sulandırılmalarının ve kaba doldurulmalarının kuyuların yanında yapılması, kuyu çevresini pestisit yoğunlaşma alanı haline getirebilir. Kuyu sularından yararlanılarak pestisitle kirlenmiş kapların yıkanması da bu durumu artırır
Toprak kirliliği, sadece toprağın kirliliği olarak kalmaz. Söz konusu pestisitler topraktan havaya buharlaşabilecekleri gibi yer altı sularına sızarak veya akarak da tehlike oluşturabilir. Toprak kirliliğine bağlı olarak canlılar ve insanlar pestisitleri doğrudan alabilirler. Ayrıca pestisitler, toprak aracılığıyla bitkilere geçebilir ve bazı kültür bitkilerinde söz konusu kimyasallar toksik düzeyde birikebilir. Toprakta kullanılan kimyasalların kalıcı olmaması, kolayca parçalanarak zararsız hale dönüşmesi gerekir. Ayrıca bitkiler ve hayvanlar dikkatle izlenerek söz konusu kimyasalları vücutlarında ve dokularında biriktiren canlılar ayırt edilmeli, bunların yiyecek ve hayvan yemi olarak kullanılmaları engellenmelidir. Pestisitin topraktaki varlığını sürdürmesi toprağa nasıl taşındığına bağlı bir durumdur. Sızma, evaporasyon (buharlaşma), erozyon, bitkilerce alınma vb. yollarla yayılabilir.
‘Toprak kirliliği sadece toprağın kirliliği ile kalmaz’
Toprak kirliliği, sadece toprağın kirliliği olarak kalmaz. Söz konusu pestisitler topraktan havaya buharlaşabilecekleri gibi yer altı sularına sızarak veya akarak da tehlike oluşturabilir. Toprak kirliliğine bağlı olarak canlılar ve insanlar pestisitleri doğrudan alabilirler. Ayrıca pestisitler, toprak aracılığıyla bitkilere geçebilir ve bazı kültür bitkilerinde söz konusu kimyasallar toksik düzeyde birikebilir. Toprakta kullanılan kimyasalların kalıcı olmaması, kolayca parçalanarak zararsız hale dönüşmesi gerekir. Ayrıca bitkiler ve hayvanlar dikkatle izlenerek söz konusu kimyasalları vücutlarında ve dokularında biriktiren canlılar ayırt edilmeli, bunların yiyecek ve hayvan yemi olarak kullanılmaları engellenmelidir. Pestisitin topraktaki varlığını sürdürmesi toprağa nasıl taşındığına bağlı bir durumdur. Sızma, evaporasyon (buharlaşma), erozyon, bitkilerce alınma vb. yollarla yayılabilir.
‘Kimyasalların insan vücuduna girmesinin üç yolu vardır’
İnsanlar çevrede yaygın olarak bulunan kimyasallara değişik şekillerde maruz kalabilir. Pestisitler de dahil olmak üzere tüm kimyasalların insan vücuduna girişi üç yolla olmaktadır:
• Ağız yolu: Pestisitlerin vücuda alınış yollarından biridir. Bu şekilde giriş genellikle kaza, dikkatsizlik, kirlenmiş ortamda yeme içme sonucu ortaya çıkar. Bu yolla zehirlenmenin şiddeti özellikle etken maddenin özelliğine ve alınan miktara göre değişir.
• Solunum yolu: Solunum yoluyla maruziyet, sıvı ve toz ilaçların imalatı veya kullanımı esnasında ortam havasına yayılan buhar ve tozların solunması ile gerçekleşir. Solunum yoluyla maruziyet özellikle buharlaşma özelliği yüksek fumigant ilaçlarda çok fazladır
Deri yolu: Pestisitlerin vücuda girişinde en yaygın yoldur. Deri yoluyla maruziyet, bir pestisitin deriden emilme özelliğinin olup olmadığı ile ilişkilidir. Sıvı ilaçların deriden penetrasyonu (geçişi) genellikle hızlıdır. Vücudun değişik kısımlarında deriden emilme önemli farklılıklar gösterir. Ön kolda (bilekdirsek) emilme, kasık bölgesine göre 11 kez daha hızlıdır. Deri yoluyla zehirlenmenin şiddeti özellikle ilacın deri yoluyla olan toksisitesine deriden emilme miktarına, bulaşık deri alanının büyüklüğüne, ilacın deriyle temas halinde kalma süresine, deri üzerindeki pestisit miktarına deride bulunan kesik, yara gibi özel durumların varlığına göre değişir.
Kronik etkiler daha önceden meydana gelen herhangi bir sağlık etkisi söz konusu olmaksızın meydana gelebilir. Birçok pestisit işçisi hayat boyu sürekli düşük doza maruz kalma sonucu kronik etkilenim altında olabilir. Kronik etkiler kanser, doğum defektleri, nörotoksisite, nörodavranışsal bozukluklar, nörofizyolojik değişiklikler, üreme ve fertilite üzerindeki etkiler olarak sıralanabilir. • Kanser: Son epidemiolojik çalışmalar mesleki ve çevresel olarak pestisit etkileniminde kalan kişilerde kanser riskinde artış olduğunu göstermektedir. Non Hodgkin lenfoma, lösemi, multiple myeloma, karaciğer kanseri, testis kanseri, sterilite, beyin kanseri, akciğer kanseri riskinde istatistiksel olarak önemli risk artışının söz konusu olduğu belirlenmiştir