Manşet

SEFALETİN SİYASETİ Mİ, SİYASETİN SEFALETİ Mİ?

Abone Ol

1800’lü yıllar, siyaset ve felsefe açısından son derece hareketli yıllardı. Ünlü anarjist yazar Pierre-Joseph Proudhon, devlet aygıtına yönelik değerlendirmelerde bulunarak, birey ve devlet arasındaki ilişkiye yönelik kapsamlı yazılar yazdı. Proudhon, devletin meşru olmayan resmi bir şiddetin birikimini temsil ettiğine inanıyor, bu durumun ise devletin adil bir toplum kurma çabalarını etkisiz hale getirdiği inancındaydı. Proudhon, tüm politik eylemleri sınıf işbirliği biçimi olarak reddetti ancak işçi sınıfının kurtuluşunun yalnızca ekonomik eylem yoluyla gerçekleştirilebileceğini savundu. Mevcut devlet ve siyasi kurumların nihai olarak ortadan kaldırılması amacıyla politikadan uzak durulmasını önermiştir. Bu kapsamda kaleme aldığı “SEFALETİN FELSEFESİ” kitabı büyük tartışmalar yarattı.

Sonrasında bu kitabı okuyan Karl Marx, kitaba yönelik sert eleştirilerde bulunarak o ünlü eseri, “FELSEFENİN SEFALETİ” isimli eserini kaleme aldı. Kitabın hedefinde ise ünlü Fransız anarşist Proudhon vardı.

Aradan yaklaşık 150 yıllık bir zaman dilimi geçmiş! Kimin haklı, kimi haksız oldu bir yana, devlet aygıtına yönelik eleştiriler yapılmaya devam edilirken, devletin küçültülmesi, sadece bir organizasyon niteliğinde kalması gerektiğini savunanların sayısı her geçen gün artıyor…

Mahalli seçimler iyice gündemimize oturdu. Ancak kabul edelim ki, geçmiş dönemlerin heyecanı, kararlılığı ve rekabetinden eser yok! Hatta, halkın gündeminde seçim diye bir şey yok demek çok da abartılı olmayacak!

Seçimlerin bu denli heyecansız ve halktan kopuk geçmesini nasıl yorumlamak gerekiyor?

Bana kalırsa, halkın siyaset kurumundan ve siyasetçilerden yana pek bir inançları ve umutları kalmadı! Halkın tek gündem maddesi var, geçimini nasıl sağlayacağıdır! Eskiden, “Ay sonunu nasıl getireceğiz?” tartışmaları yapılırken, günümüzde ise “Günü nasıl kurtaracağız?” tartışmaları yapılmaktadır.

Halkın ekonomik olarak her geçen gün zayıfladığı, sadece karnını doyurmaya odaklandığı bir dönemde kimin belediye başkanı olduğu da halk açısından çok da büyük önem taşımasa gerek, ki taşımıyordu!

Geçmiş dönemlerde, iktidar partisinden aday adayı olabilmek için onlarca, hatta yüzlerce kişi kamudan istifa eder, aday adayı olurdu! Aynı şekilde yüzlerce iş insanı, hakeza aday adayı olurdu. Her gün onlarcası basında, sosyal medyada açıklamalarda bulunuyor, söymelerinin ağırlığı bir yana, siyaseten bir heyecanın oluşmasına neden oluyorlardı.

Günümüzde ise bırakalım kamudan istifaları, şuana kadar kendisini belli eden aday adaylarının sayısı bir elin parmak sayısını bile geçmiyor! Aday adayı olanlar ise ya kendilerini belli etmiyor, yada bir iki açıklama yapmakla yetiniyor, Yani aday adaylarında da heyecan yok!

Şunu kabul edelim ki, toplumun çok önemli bir kesiminde çok ciddi gelecek kaygısı var. Daha da önemlisi, toplumun büyük bir kısmı karnını nasıl doyuracağının kaygısını taşıyor. Belki de bundan dolayıdır kı kimi siyasetçiler açlığa ve yoksulluğa methiyeler dizmeye başlıyor, aç yatmanın nasıl büyük bir sevap olduğunu anlata anlata bitiremiyorlardı! Hatta aç yatanların peygambere nasıl komşu olacaklarını anlatıp dururlar. Ancak bunları söyledikten sonra binlerce TL’lik ayakkabılarını giyiyor, milyonlarca liralık Rolex saatlerinin takılı olduğu ellerini kaldırarak, “Allaha ısmarladık” dedikten sonra, milyonlarca liralık araçlarına binerek oradan ayrılıyorlardı!

Halka sefaletin siyasetini yaparlarken, kendileri de beşer, onar maaş ile huzur haklarını elde ediyor ve huzurlu bir şekilde siyasetlerini yapıyorlardı! Bunları söylerken, mesele sadece iktidarda bulunan siyasetçiler değil!

Hemen her dönem, iktidar ve muhalefet bir bütün oluşturmaktadır. İktidar ve muhalefetin niteliği, büyük oranda benzerdir. İktidar muhalefeti, muhalefet de iktidarı etkiliyor. Birinin iyi olması, diğerini de olumlu yönde etkiliyor, aynı şekilde birinin kötü olması yine diğerini de olumsuz etkiliyordu.

Günümüzde de öyle aslında! İktidar ve muhalefet arasında büyük bir benzerlik var! Zaten iktidarın da ülkenin de raydan çıkmasının temel nedeni, muhalefetin yetersizliği veya buna dolaylı yollardan da olsa destek vermesidir. Halkın siyaset kurumundan umudunu kesmesinin nedeni de budur! Yani halk sadece iktidardan değil, muhalefetten de umudu kesmiş vaziyette. Çünkü, iktidarı da muhalefeti de desteklese değişen bir şey olmayacağına inanıyor!

Belli bir zümre oluşmuş ve her şey o zümre arasında dönüp dolaşmaktadır.

Yani halka sefaletin siyaseti yapılırken, siyasetin sefaleti ise dillere destan…