İş kazaları, batıya ekmek parası kazanmak amacıyla giden gençleri yaşamdan, ailelerinden koparmaya devam ediyor. Kimi konuyu, “İş cinayeti” olarak ele alırken, kimileri daha başka değerlendirmekte! Hemen her gün bir cenazenin geldiği Van’da yılda yüzlerce genç ekmek parası kazanmak için gittiği batıda, tabut içerisinde evine geri dönüyor. İş kazalarında henüz ömürlerinin baharındayken yitip giden gençlerden geriye kalan eş, çocuk, anne ve baba da ölümden beter oluyor. Van açısından sosyolojik bir travmaya dönüşen iş kazaları halen de ciddi düzeyde ele alınmış değil. Siyaset kurumu ise konuya eğilmekten uzak! Yaşanan iş kazalarının sadece bir iş kazası olarak ele alınmaması gerektiğini belirten İş Güvenliği Uzmanı Kadri Salaz ise “iş kazalarında asıl önemli olan, kaza sonrasında ailede yaşanan sosyo-psikolojik durumdur. Genellikle bu göz ardı ediliyor” dedi.

ÖZEL HABER: MUHİTTİN BOTAN

AJANS65 TV - Ekonomik verilere göre Van, ekonomik gelişmişlik düzeyi olarak Türkiye’de sonda yer alan birkaç şehirden bir tanesi. Bir sınır kenti olmasına, tarım ve hayvancılık konusunda güçlü bir potansiyele sahip olmasına, geçmişte sadece tüm Ortadoğu’nun değil, Sovyetler Birliği döneminde ülkenin önemli oranda canlı hayvan ihtiyacını karşılamasına rağmen, bu gün kendi ihtiyacı olan canlı hayvan üretimini bile karşılayamayan, turizmde dibe vuran bir kenttir! Sanayisi olmayan, Geçmişte var olan birkaç tane fabrikası da kapatılan Van’da gençler ekmek parasını kazanmak için batıya giderek inşaatlarda çalışmaktan başka seçeneğe sahip değiller.

VAN İŞ GÜCÜNE KATILIMDA SON SIRALARDA

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre iş gücüne katılım oranında Van Yüzde 46,6 ile Türkiye ortalamasında son sıralarda yer almakta. İşgücünün katılım oranı demek, toplam işe uygun olan kişi sayısının toplam nüfusa bölünmesiyle bulunmaktadır.

Van’da istihdam oranı ise yüzde 37,1 şeklindedir. Bu oran yine Türkiye ortalamasının altında olan bir orandır.

İşsizlik oranı ise resmi verilere göre yüzde 20,4 şeklindedir. Resmi olmayan veriler de buna etlenecek olursa işsizlik düzeyi çok daha yüksek çıkacaktır.

KİŞİ BAŞI GELİRDE EN DÜŞÜK SEVİYEDE

Kişi başı yıllık Gayri Safi Yurtiçi hasılada da (GSYH) Türkiye ortalamasının oldukça altında. Hatta çevresinde bulunan kentlerin gerisinde bulunmaktadır. Yine TUİK verilerine göre Van’da GSYH Van’da 27 bin 790 TL olarak açıklanırken, bu rakam Hakkari için 44 bin 412 TL, Bitlis için 34 bin 855 TL, Siirt için 37 bin 710 TL, Şırnak için 45 bin 031 TL Muş için 34 bin 934 TL, Ağrı için 26 bin 837 TL olarak açıklandı.

Verilen rakamlar, Van gibi stratejik konumda bulunan, kentin ekonomik motoru konumunda bulunması gereken bir kent, kendi ekonomik çarkını bile çevirmekten uzaktır.

VANLI GENÇLER SON ÇARE İNŞAAT İŞLERİNDE ÇALIŞMAK İÇİN BATIYA GÖÇÜYOR

Van’da çalışacak iş bulamayan, ekonomik darboğaz ile karşı karşıya kalan Vanlı gençler, henüz ömürlerinin baharındayken, ekmek parası kazanmak amacıyla batının yolunu tutmaktalar. Ağır işler de dahil olmak üzere hemen her işte çalışan, çok zor koşullarda çalışmalarına rağmen, çoğu zaman derme çatma kulübelerde kalarak, çok zor ortamlarda hayata tutunmaya çalışan Vanlı gençler, olağanüstü koşullarda çalışarak adeta hayatları pahasına aile geçimlerini sağlama gayreti içerisindeler.

İNŞAATLARDA BU DENLİ ÖLÜMLERİN YAŞANMASININ NEDENİ SİSTEMSELDİR

B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Kadri Salaz ile özellikle inşaatlarda bu denli ölümlerin yaşanmasının nedenlerini konuştuk. İlkin iş kazasının tanımını yapan Salaz, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olaylar dizisine iş kazası denildiğini söyledi. Salaz, Türkiye’de yaşanan iş kazalarının yüzde 98’lik kısmının önlenebilir kazalar olduğuna dikkat çekerek, “yaşanan kazaların yüzde 10’luk kısmı işverenden kaynaklı kazalar, yüzde 80’lik dilimi işçiden kaynaklı sebeplerdir. Geriye kalan yüzde 8’lik kısmının da farklı sebepleri bulunmaktadır” dedi.

Sakarya'da Baba ve Oğul Arasında Cinayet Sakarya'da Baba ve Oğul Arasında Cinayet

“İş cinayeti” lafını da doğru bulmadıklarını kaydeden Salaz, “yaşanan iş kazalarının en temel sebebi, tedbirsizliktir. Gerekli tedbirler alınmadığından maalesef gencecik insanlar yaşamlarını yitirmekteler. Yaşanan iş kazalarının ağırlıklı bölümü, inşaat ve madenlerde meydana gelmektedir” dedi.

İNŞAATLARDAKİ KAZALARIN YÜZDE 70’İ DÜŞMEKTEN KAYNAKLI

Yaşanan iş kazalarının üç temel sebebinin olduğunu söyleyen Salaz bunları;

  1. Sistemler eksiklikler, denetimsizlik
  2. İşverenlerden kaynaklı nedenler
  3. Çalışanlardan kaynaklı nedenler

Şeklinde sıraladı.

İnşaatlarda yaşanan kazaların yaklaşık yüzde 70’inin yüksekten düşmeden kaynaklı kazalar olduğunu, yüzde 30’luk kısmının da yüksekten çalışanın üzerine bir şey düşmesi sonucunda meydana gelen kazalar olduğunu söyleyen Salaz, “şunu biliyoruz ki eğer gerekli tedbirler alınırsa, emniyet kemeri bağlanırsa, kurulan iskeleler yönetmeliklere uygunsa düşme olmayacaktır. Aynı şekilde, çalışanların üzerine yüksekten bir şeylerin düşmesi de, eğer baret takılmışsa, ayaklara yönetmeliklerdeki türden ayakkabılar giyilmişse, yine de kazalara mahal verilmemiş olunacak. Ancak ne yazık ki bu konulara dikkat edilmiyor. İskeleler çoğu zaman, maliyetten kaçınma adına yönetmeliklerdeki gibi değil. İşçiler kemerlerini bağlamıyor ve baretlerini de takmıyorlar. Bunun sonucunda da istenmeyen çok sayıda kaza oluyor” dedi. Salaz, asıl olarak çalışanın kendisini koruması, gerekli şekilde tedbirini alması konusunda son derece ısrarcı olması gerektiğini, işverenin de bunu denetlemesi gerektiğine vurgu yaptı.

‘İŞÇİNİN ÇALIŞMAKTAN KAÇINMA HAKKI BULUNMAKTADIR’

Çalışmaktan kaçınma hakkına da değinen Salaz, “çalışmadan kaçınma denilen bir hak vardır. Yakın ve acil bir durum söz konusu ise çalışan o görevi yapmaktan kaçınabilir. İşçinin bu hakkını kullanması durumunda işi ile alakalı, sözleşmesi ile alakalı herhangi bir sorun yaşamaz. Çalışan riskli, açık tehlikeli bir işi yapmaktan kaçınabilir. Bu gibi durumlara dikkat etmesi gereken çalışanlar maalesef çoğu zaman inşaatların dış cephesinde herhangi bir tedbir almadan o iskelenden diğerine Tarzan gibi atlayıp durmaktadır. Bunun sonucunda da ne yazık ki tehlikeli son ile karşılaşılmaktadır” dedi.

‘DENETİMLER GERKTİĞİ GİBİ YAPILMIYOR’

Sistemsel konulara değinen İş Güvenliği Uzmanı Salaz, Türkiye’de yürürlükte olan iş güvenliği kanununun kötü bir kanun olmadığını, hakkıyla uygulanması durumunda yaşanan sorunların birçoğunun yaşanmayacağına dikkat çekiyor. Salaz, “asıl mesele bu yönetmeliklerin uygulanmamasıdır” dedi. Üstten aşağıya doğru ciddi ve disiplinli bir denetimin uygulanması gerektiğini, sorunun asıl olarak kilitlendiği noktanın da denetimsizlik olduğunu söyleyen Salaz, “Avrupa’da sıradan bir ağacın bakımı bile yapılırken üst düzeyde güvenlik tedbirleri alınmakta, herkes tamamen disiplinli hareket ederek işini yapmaktadır. Bizde ise en tehlikeli işlerde bile doğru düzgün tedbir alınmamaktadır. Bu tamamen sistemsel ve denetim mekanizması ile alakalı bir durumdur. Kurum işvereni yönetmelikleri esas alarak disiplinli bir şekilde denetlerse, işveren de işçiyi denetler iş kazaları minimuma indirgenir. Almanya, dünyanın en çok maden çıkartan ülkelerinden bir tanesidir. Ama onlarda bizde yaşanan maden faciaları yaşanmıyor” dedi.

Son zamanlarda Türkiye’de yaşanan maden kazalarına da dikkat çeken Salaz, “Soma’da yüzlerce madenciye mezar olan maden kazasında ne yazık ki tutuklu kimse kalmadı. Evet, büyük cezalar var, ancak sistemsel sorunlarda öne çıkan şey, cezasızlıktır” dedi.

‘İŞVEREN TÜM TEDBİRLERİ ALMAK DURUMUNDADIR’

İşverenden kaynaklı sorunlara da değinen Salaz, “işveren, kendi iş yerinde iş kazalarına mahal vermeyecek tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Bunların içinde çalışanların iş güvenliği konusunda eğitilmesi, periyodik sağlık kontrollerinin yapılması, çalışırken, iş güvenliği açısından gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığının kontrol edilmesi vs. tüm bu konularda gerekli denetimlerin ve kontrollerin mutlaka yerinde ve zamanında yapılması gerekmektedir” dedi.

‘İŞİ UCUZA GETİRMEK İSTİYOR ANCAK ÇOK AĞIR FATURA İLE KARŞILAŞIYOR’

Salaz, gerekli tedbir ve denetimlerin yapılmamasından sonra işverenden kaynaklı diğer bir sorunun da işin maliyetini düşürmek maksadıyla kalitesiz malzemelerin kullanılması olduğunu söyleyerek, “işi ucuza getireyim derken, çok daha ağır bir fatura ile karşı karşıya kalabiliyor. Özellikle dış cephelerde kullanılması gereken iskelelerin belli bir niteliği vardır. İskelenin işçiyi koruma niteliğine sahip olması gerekiyor. Ancak bu gibi iskelelerin maliyeti yüksek olduğundan pek tercih edilmiyor. Bunun gibi başka konularda da maliyet düşürme adı altında, daha az maliyetli olan malzemelere yönelim oluyor. Ancak şu unutuluyor; iş kazasında hayatını kaybeden bir işçinin yaratabileceği sonucu hesaba katmıyor” dedi.

‘İŞ KAZALARINDA DÜNYADA ÜÇÜNCÜ AVRUPA’DA BİRİNCİYİZ’

Yaşanan iş kazalarında Türkiye’nin dünyada üçüncü, Avrupa’da ise birinci sırada olduğuna dikkat çekerek, “maalesef Avrupa’daki tek birinciliğimiz, iş kazalarındaki birinciliğimizdir. Her yıl yaklaşık 3 bin kişiyi iş kazalarında kaybediyoruz. Çok ağır yaptırımlar olmasına rağmen, denetimsizlikten kaynaklı yönetmelikler hakkıyla uygulanmıyor. Bu alanda ciddi bir boşluk var. Bizler bu boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Ancak gerekli caydırıcı cezaların olmaması durumunda bu alanda gencecik insanlar ölmeye devam edecektir” dedi.

‘İŞ KAZALARININ SOSYAL BOYUTU GÖZARDI EDİLİYOR’

İş kazalarının sosyal boyutunun göz ardı edildiğine de dikkat çeken Salaz, “yaşamını yitiren işçilerin ezici çoğunluğu evlidirler. Buralarda gerekli iş olanakları olmadığından batıya inşatta çalışmak için batıya gitmek durumunda kalmaktalar. İşçilerden iş kazası sonucunda yaşamını yitirenlerin geride bıraktıkları bir aile var. Babasız kalan çocuklar var. Tek başına çocuk büyütmek durumunda kalan anneler dolayısıyla kadınlar var. Bu çocuklar babasız büyümek zorunda kalıyorlar. En önemlisi de bu çocukların belki de ezici çoğunluğu, babalarının kaderini yaşayacak olmalarıdır. Çünkü zaten maddi imkansızlıklardan babaları batıya, inşaatlarda çalışmak için gitmek zorunda kaldı. Aynı maddi imkansızlıkların çok daha ağırını o çocuklar da yaşayacaklardır. Bunun sonucunda belki de çok daha erken yaşta kendileri de batıya inşaatta çalışmak için gidecek, belki de onlar da babaları ile aynı sonu paylaşacaklardır” dedi.

İşin başka bir yönüne de parmak basan Salaz, “geride kalan ailede, hem anne hem de çocuklarda psikolojik bir travma da yaşanmaktadır. Dolayısıyla olay sadece bir iş kazası olarak ele alınırsa, bu son derece yetersiz kalacaktır. Nitekim şimdiye dek bu şekilde ele alındığından, birkaç gün sosyal medyada konu gündeme gelmekte, olay taziyesinin bitmesinden önce gündemden düşmektedir. Bunun için olayın bir iş kazasının ötesinde, sonuçları ile birlikte ele alınması gerekiyor” ifadelerin kullandı.

‘ÖLENLER GERİDE KALNLARIN DA KADERİNİ BELİRLİYOR’

Van’da inşaat kazalarında en fazla Çaldıranlı gençler yaşamını yitiriyor. Neredeyse ayda birkaç cenazenin geldiği Çaldıran’da uzun zamandır gazetecilik yapan Ayhan Demir, inşaat kazalarında hayatını kaybedenlerin geride kalan ailelerine dikkat çekerek, “ölenler bir nevi geride kalanların da kaderini belirlemiş oluyor. Zaten yoksulluktan dolayı batıya en zor işlerden olan inşaat işlerinde çalışmaya gidiliyor. Azıcık iş imkanı dahi olsa belki de birçoğu batıya en zor işlerde çalışmaya gitmeyecekler. Yani başka seçenekleri olmadığından gitmek zorunda kalıyorlar. Ailede iş yapabilecek kişi de ölünce, geride kalan ailesinin adeta kolu kanadı kırılıyor! Çünkü geride onlara bakabilecek kimseler kalmıyor. Yakın akrabalar var, ama onlar da nereye kadar bakacaklar” diyerek başka bir drama dikkat çekiyor.

‘ÇOCUĞUN BABASININ YOLUNDAN GİTMEKTEN BAŞKA SEÇENEĞİ YOK’

Batıya çalışmak için gidenlerin çoğunluğunun gencecik ve yeni evli insanlardan oluştuğuna dikkat çeken Demir, “ailesinin geçimini sağlamak için gidiyor. İnşaattan düşüp de yaşamını yitirince, geride kalan çocuklarının da kaderi belirlenmiş oluyor! Çok büyük zorluklarla büyüyen çocuk, iş yapabilecek duruma gelince, o da babası gibi batının yolunu tutuyor ve o da inşaatlarda çalışmak dışında başka bir seçeneğe sahip olmuyor” dedi.

Çocuğun okuma şansının çok zayıf olduğunu söyleyen Gazeteci Ayhan Demir, “okusa da nereye kadar okuyabilecek? Üniversiteye gitse, bırakalım aile geçimini, kendi masraflarını kim karşılayacak? En önemlisi de tüm gözler, onun biran önce büyüyüp para kazanarak aileye bakmasındadır. Bundan dolayı daha küçüklükten itibaren biran önce büyüyüp ailesine bakmak için şartlanmış, şartlandırılmıştır” dedi.

‘KONUŞMAYA PEK YANAŞMIYORLAR’

Bu durumda olan çok sayıda aile var. Kendilerine ulaştık ve bu durumu haberleştirmek istedik, ancak belli nedenlerden dolayı pek yanaşmıyorlar. Haber konusu olmak istemiyorlar. Belki de var olan toplumsal koşullardan ve ilişkilerden dolayıdır da! Ancak konuşabilen pek çıkmıyor. Dram çok büyük, fakat daha da dramatik olan, insanların çıkıp trajedilerini bile konuşamamalarıdır” dedi.

SORUN NASIL ÇÖZÜLEBİLİR?

Demir şu ifadeleri kullandı:

“Sorunun temel kaynağı, yerelde insanların çalışıp para kazanabilecekleri bir imkanlarının olmaması! Tarım ve hayvancılık ise bir geçim kapısı olmaktan çıkmış vaziyette! Başka bir iş kapısı da yok zaten. Geriye tek seçenek kalıyor, batıya gitmek! Sorunun köklü çözümü isteniyorsa, yerelde iş imkanlarının geliştirilmesi gerekiyor! Bunun olması durumunda sorun çözülecektir!

Başka bir çözüm ise iş güvenliği konusunda insanların eğitilmesi ve işverenler için ağır cezai müeyyidelerin getirilmesidir. Bunun için de denetimlerin sıklıkla yapılması lazım. Gerekli önlemler ve denetimler yapılabilirse, ölümler büyük oranda azalır.”

‘BİZLER EN KOLAY HARCANAN KESİMİZ’

Kendileri ile görüştüğümüz inşaat işçileri ise yaşanan kazalardan kendilerinin sorumlu tutulmasına karşı çıkıyorlar. Çok zor koşullarda çalıştıklarını, ancak ücretlerini bir türlü zamanında alamadıklarını kaydederek, “o kadar ağır işlerde çalıştırılıyoruz, çoğu zaman kefenimiz cebimizde geziyoruz, ancak buna rağmen ücretlerimizi zamanında ödemiyorlar. Bizler en kolay harcanan kesimiz” ifadeleri en çok kullanılanlar arasında.

Vanlı olan Mehmet isimli inşaat işçisi, ilkin ismini açıklamak istemiyor. Ardından sadece ismini söylüyor. Kendisi de memlekette iş bulamadığı için batı illerinde çalışmaya gitmiş. Yılda sadece birkaç kez memlekete giderek ailesini ve çocuklarını görebiliyor ve şunu ekliyor, “bizler sadece aile, çoluk çocuk özlemi ile değil, memleket özlemi ile de yaşıyoruz. Çocuklarımız büyüyor, ancak büyüdüklerinde bizler yanlarında olmuyoruz. Bir babadan almaları gerekenleri alamıyorlar. Bir yerde babasız büyüyorlar. Bu işin bir tarafı. Bir de diğer tarafı var; çocuklarımızı istediğimiz gibi büyütemiyor, yetiştiremiyoruz. Biz bir iş kazasında hayatımızı kaybetmezsek de bu çocuklar yine bizim gibi inşaatçı olacaklar! Başka seçenekleri yok, çünkü memlekette yapabilecekleri bir iş yok! Ne yazık ki bizler sırf ailemizi geçindirmek için böyle en ağır işlerde çalışmak durumunda kalıyoruz” şeklinde konuştu.

Editör: İdris YILMAZ