Diyarbakır’da Kültürel Baskınlara Tepki: "Kalemleri Yerde Bırakmayacağız" Diyarbakır’da Kültürel Baskınlara Tepki: "Kalemleri Yerde Bırakmayacağız"

İdris YILMAZ-Yazdı

Zilan trajedisinin öyküsü hep aynı cümlelerle telefüz edilir. Ancak, acısı tarif edilmez bir trajedidir. Her Dengbêj bunu ezgileriyle dile getirirken farklı acılar yüreğinde hisseder; yazarlar, gazeteciler ve öykü anlatıcıları olayı yüreklerindeki derinlikte yaşar ve hiçbirinin yaşadığı duygusal baskı bir diğerinkine benzemez. Tıpkı bu yazıyı kaleme alırken benim yaşadığım duygular gibi.

Yıllardır Zilan'ın hikayelerini dinlerim, birçok Zilan'ın tanığından tanık oldum bu hikayeye. Örneğin Tahir Nas anlatırken göz yaşlarını tutamazdı. Mirze Akmaz, yeniden katliam olacak diye korku dolu ifadelerle açıklardı. Ve dinlediğim onlarca tanık ayrı ayrı dile getirirdi yaşadıklarını. Hepsi de hikayelerini anlatırken hikayenin sonunda anlam veremedikleri bir soruyu dillerinde tekrarlardı: "Biz ne yaptık ki devlet onca masum insanı vahşice katletti? Ne istediler bizden?"

Gelyê Zîlan, anlatılmaz yaşanır derler. Bu topraklar, cennetin ve cehennemin tanığı olmuş. Dört mevsim ayrı bir tabloya bürünen bu yerler, insanı kendine çekerken aynı anda kanlı tarihiyle yüreği burkar. Erciş'in kuzeyinde, bir genç kızın saç örgüsü misali birleşen dereleri ve su kaynaklarıyla Van Gölü'nün sakin sularına hükmeden Gelyê Zîlan, yemyeşil kalyonları, küçük şelaleleri ve buz sarkıtlarıyla doğanın harikasıdır. İlkbaharda buzlar erir, şelaleler coşar, yazın ve sonbaharda farklı renklere bürünen Zilan, keşfedilmeyi bekler.

Ama bu cennetin karanlık bir yüzü vardır. 1930 yılında, Zilan, Ağrı Dağı isyanları sırasında yaşanan acı bir olaya şahit oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 9. Kolordusu, bölgedeki köyleri yakıp binlerce masum insanı katletti. Zilan Katliamı, tarihin en büyük trajedilerinden biri olarak kayıtlara geçti. Hamile kadınların karınları deşildi ve yüzlerce çocuk anne ve babalarının cesetleri altında nefessiz kalarak öldü. Yada küçücük bedenlerine hayallerinden büyük mitralyöz mermileri saplanarak katledildi.

Reşoyê Silo ve Zeyno'nun destanı, insanca yaşamak için direnenlerin ve kararlılığın ateşini yüzyıllar boyunca yakacak bir öyküdür. Bu öykü, dillerde ağıtlar, türküler ve klamlarla yaşatılır; nesilden nesile anlatılacak gerçek bir hikayedir. Onlar, son nefeslerine kadar teslimiyeti asla kabul etmediler. Ne yazık ki inançlı her bireyin korkusu olan ihanet onları teslim etmişti cellatlarına. Öyküleri yazılmaya değer bir o kadarda önem kazansa da henüz hikayelerini beyaz perdeye taşıyacak cesur bir yönetmenin olmaması olayın bir diğer dikkat çekici konusudur.

İhanetin soğuk gölgesinde yaşadıkları sımsıcak aşklarıyla umut dağıtıyordular dağlara, taşlara ve çevredeki canlılara. Reşo ve Zeyno, verdikleri mücadele bir insanca yaşama mücadelesi olsa da , uğradıkları ihanet insanlıktan çok uzaktaydı. Cellat çirkin dişlerini gösterip ölüm kokrusunu yaratırken, onlar yüzlerindeki tebessümle cesaretlerini haykırıyordu. Korku asla ruhlarını esir alamadı; yalnızca ihanet, kalplerinde derin izler bıraktı. Ölüme gülümseyerek gittiler, ancak uğradıkları ihanet yüreklerini burkmuştu.

Tayfunê Zilanî, ve Delal, katliamdan sağ kurtulmuş ama yaşadıkları vahşet yüzünden akıllarını yitirmiş bedbaht ruhlardı. Tayfun gökyüzünde uçak görünce yere yığılır, geçmişin bombalarını hatırlar, ağlardı. Delal ise ailesinin ve nişanlısının ölümüyle delirmiş, Erciş sokaklarında bir hayalet gibi dolaşırdı. Bu iki yaralı ruh, Zilan'ın hayaletleri olarak, yaşadıkları dehşetin izlerini taşırdılar.

Gelyê Zîlan'ın soğuk suları, Reşo ve Zeyno'nun, Tayfunê, Delal ve katledilen binlerce masum insanın hatırasını sonsuza kadar taşıyacak, onların özgürlük haykırışlarını dağlara, vadilere, dünyaya duyuracak. Bu topraklar, bir yandan bir sonraki mevsimin güzelliklerini ve umudu beklerken, diğer yandan, geçmişin acılarını hatırlatarak, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakma sorumluluğunu da hatırlatmaktadır. Gelyê Zîlan'ın gerçek öyküsü, doğanın ve tarihin iç içe geçtiği, unutulmaması gereken derslerle doludur. Bu hikaye, sadece Kürtlerin değil, insanlık tarihinin de bir parçasıdır.

Editör: İdris YILMAZ