Kadına yönelik şiddet artarak devam ederken, TV program ve dizilerinde şiddeti özendiren sahnelerin yoğunluğu kadınları tedirgin ediyor. Avukat Ebru Çelikkaleli, “Dizilerde konulan şiddet sahnelerinde insanların aklına gelmeyen yöntemlerin de senaristler tarafından insanların aklına sokulduğunu ve kadına yönelik şiddette yeni boyut kazandırıldığını” söyledi.

Psikolog Merve Nur Çelik ise olayın başka bir boyutuna dikkat çekerek, “Bunun asıl tehlikeli boyutu, kadınların da zamanla şiddeti normal bir durummuş gibi algılaması ve bunu kanıksamasıdır” dedi.

MUHİTTİN BOTAN / AJANS65 TV

VAN - 2022 yılı verilerine göre Türkiye’de 234 kadının erkekler tarafından katledildi, 245 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; 2020-2022 yılları arasında ise 914 kadının erkekler tarafından katledildiği, 632 kadının ise şüpheli şekilde öldüğü verilerine yer veriyor. Platformun yayımladığı raporda şu ifadeler dikkat çekiyor:

“2022 yılında öldürülen 334 kadının 154’ü evli olduğu erkek, 35’i birlikte olduğu erkek, 27’si eskiden birlikte olduğu erkek, 26’sı akrabası, 19’u eskiden evli olduğu erkek, 19’u tanıdık birisi, 17’si babası, 10’u oğlu, 6’sı kardeşi, 4’ü tanımadığı biri, 1’i kendisini bir süredir takip eden erkek, 1’i hastası, 1’i işvereni, 1’i üvey babası tarafından öldürüldü. 13 kadının ölümüne sebep olan kişilerin yakınlık durumu tespit edilememiştir.”

Kadınların yüzde 5’i ekonomik sebeplerden, yüzde 41’i hayatına dair karar alma, yüzde 54’lük kısmı ise tespit edilemeyen sebepten dolayı öldürülmüş.

‘SON 20 YILDA 8 BİN 315 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ’

CHP PM Üyesi ve önceki dönem Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” dolayısıyla hazırladığı çalışmada, 21 yılda 8 bin 315 kadının öldürüldüğüne dikkat çekti. Yüceer yaptığı açıklamada şu bilgilere yer verdi:

"AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye’de en az 7 bin 990 kadın öldürüldü. 2002’de öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2007 ve 2009 yıllarında bu sayı binin üzerine çıktı. 2020’de 300, 2021’de 280, 2022’de ise 334 kadın öldürüldü. 2023’ün Ocak ayında 31, Şubat ayında 11 kadın öldürüldü. 2023’ün aynı döneminde 37 kadının ölümü ise ‘şüpheli’ olarak kayıtlara geçti.”

2013 yılında Dergi Park’ta Süleyman Türkoğlu imzası ile yayınlanan “Kadına Yönelik Şiddeti Özendiren Diziler Üzerine Etki Araştırması” Sonuç Bölümünde çok çarpıcı tespitlere yer verildi:

“Şiddetin yaygınlaşmasında ve artmasındaki medya rolü yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Kadına yönelik şiddet ve işkence sahneleri hem özendirici olabilmekte hem de kişileri şiddete duyarsızlaştırabilmektedir.”

“Şiddet sahnelerinden etkilenen bireyin duygusal taşma anlarında, daha önceden izlemiş ve farkında olmadan bilinçaltına yerleşmiş olduğu şiddet davranışını uygulaması kaçınılmaz bir gerçektir. Ayrıca, gerçek ile kurguyu ayırt edemeyen ve bilişsel fonksiyonlarını tamamlamamış küçük yaştaki çocukların sürekli tekrarlanan şiddet görüntülerinden etkilenmemeleri imkânsızdır.”

TV izleme oranının yaygınlaşması ve çok geniş kesimlere ulaşılması sonrasında, 1993 yılında “Medya Şiddet ve Kadın 1993 Yılında Türk Basınında Kadınlara Yönelik Şiddetin Yer Alış Biçimi” isimli çalışmada sorunun farkına varılarak bir araştırma yapılmış ve yapılan araştırmada şu tespitlerde bulunulmuştu:

“Kitle iletişim araçlarında şiddet gösteriminin kişiler üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığı savları günümüzde geçerliliğini kaybetmiştir. Gerçekte yaşanan şiddet, olayın gerçekleştiği yerde bulunanlarla sınırlı kalırken kitle iletişim araçlarında yer almasıyla çok sayıda insana ulaşmaktadır. Şiddet görüntülerinin saldırganlığın ve şiddetin artmasına katkısı ülkelere göre farklılıklar gösteriyorsa da, giderek daha çok sayıda kişinin şiddete maruz kalması, şiddetin kaynaklarının, şiddet yoğunluklu bölgelerin ve şiddete daha çok maruz kalan toplumsal grupların yeniden tanımlanmasını gerekli kılmaktadır.”

‘EN KÖTÜSÜ SENARYONUN BİR KADIN TARAFINDAN YAZILMIŞ OLMASI’

TV programlarında kadınlara yönelik şiddetin normalmiş gibi gösterilmesi ve bunun büyük reytingler almasına yönelik değerlendirmelerde bulunan Avukat Ebru Çelikkaleli, TV dizilerinde yaşanan şiddete yönelik yaptığı açıklamada, işin şiddet yanı kadar, senaryonun bir kadın tarafından yazılmış olmasının da çok önemli olduğunu ve üzerinde durulması gerektiğini belirtti. TV programlarının öyle sıradan bir şeymiş gibi ele alınamayacağını, işin sistemsel olarak değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Çelikkaleli, “ilkin İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı. Şu anda gündemde 6284 sayılı kanun var” dedi.

Van'da Gözaltına Alınan 55 Kişiden 21'i Tutuklandı Van'da Gözaltına Alınan 55 Kişiden 21'i Tutuklandı

‘DİZİLERDEKİ SAHNELER KESİLEREK SOSYAL MEDYADA YOĞUNCA PAYLAŞILIYOR’

Çelikkaleli, TV programlarında ve dizilerde şiddet içeren sahnelerin kesilerek sosyal medya hesaplarında yoğunca kullanıldığına da dikkat çekerek, “Burada kadına dönük şiddet meşrulaştırılıyor. ‘Babadır döver’, abidir döver’, ‘kocadır döver’ algısını oturtarak yapılan şiddet meşruymuş gibi gösteriliyor” dedi.

Dizilerde uygulanan şiddet sonrası senaristin olayı cezasız bıraktığını hatırlatan Çelikkaleli, şunları söyledi:

“Dizilerde şiddet uygulayan kişiye yönelik herhangi bir cezai yaptırımın uygulanmaması şiddeti daha bir meşru hale getiriyor. Şiddete maruz kalan kadınların da buna sessiz kalması, o an çevrede bulunan kadınların da buna engel olmaması şöyle bir düşüncenin oturmasına neden oluyor: Dövmek meşrudur, çevredekiler de karışmadıklarına göre, demek ki şiddete maruz kalan bunu hak etmiştir! Oysa ekonomik ve kimi kaygılardan dolayı kadın sessiz kalmış, şiddete boyun eğmiştir. Kimisi ekonomik sebeplerden, kimisi ailesini, çocuklarını bir arada tutmak için sessiz kalmış. Ancak sessiz kalmaları şiddetin boyutunu daha da arttırmaktadır.”

‘PAYLAŞILAN GÖRÜNTÜLERE YAPILAN YORUMLAR İŞİN VAHAMETİNİ GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR’

Dizilerden, sosyal medyada paylaşılan görüntülerin altına yapılan yorumlara da değinen Çelikkaleli, “Yapılan yorumların neredeyse tamamı, şiddeti olumlayan cinsten. Arada şiddeti reddeden yaklaşımların olmasına da tepki gösterilerek, ‘kızıdır, döver’ gibisinden meşrulaştırıcı ifadeler kullanılıyor” dedi.

Meselenin salt kadına yönelik şiddet boyutu ile ele alınmaması gerektiğini de söyleyen Av. Ebru Çelikkaleli, “Bu programları, dizileri küçük yaşta izleyen çocukların bilinçaltına bu görüntüler yerleşiyor! Sorasında şiddete meyilli çocuklar oluyorlar. En önemlisi de sonrasında kendileri de böylesi bir şiddet ile karşılaştıklarında, onlar da bunu yanlış bulmuyor. Çünkü topluma şiddet kanıksatılmış oluyor” dedi. Çok genç olanların ise daha başka etkilendiklerine değinen Çelikkaleli, “Gidiyorlar okulda arkadaşlarına bunu uyguluyorlar! Kız arkadaşlarına şiddet uygulayanlar da oluyor. Özcesi, bunun toplumsal sonuçları oldukça ağırdır” diye konuştu. 

‘OTURTULMAK İSTENEN KADININ HER ŞEYE SESSİZ KALMASI VE BOYUN EĞMESİDİR’

Avukat Ebru Çelikkaleli, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Kimi siyasetiler 6284. Maddenin kaldırılmasını istiyor. Bunu isteyenlerin bazıları da maalesef kadın! Ancak biraz daha dini ağırlıklı görüş sahibi olanlar istiyor. Oysa dini anlayışa göre, İslamiyet’e göre şiddet meşru değil ki, kadına yönelik şiddet normal karşılanmıyor ki! Haliyle yapılmak istenen sadece hukuka değil, İslamiyet’e göre de yanlıştır. Aslında yapılmak istenen bilinmiyor değil; bunlar, kadınların toplumsal hayattan, iş hayatından çekilmesini istiyor. Sadece ev işlerini yapan, çocuk doğuran bir kadın modelini hedefliyorlar. Her ne kadar medyada, ‘aile parçalanıyor, aile zarar görüyor’ gibisinden algı yaratılmak isteniyorsa da asıl olarak susan, konuşmayan, sadece söylenileni yapan bir kadın modeli hedefleniyor.”

‘KADIN ÖRGÜTLERİ SADECE AÇIKLAMA YAPMAKLA YETİNMEMELİ’

Özellikle TV dizilerinde kadınlara yönelik şiddet sonrasında kadın örgütleri ve baroların ilgili birimlerinin sadece açıklama yapmak ve olayı kınamakla yetindiklerini söyleyen Çelikkaleli,

“Açıklama sonrası herkes çekiliyor. Ancak değişen bir şey olmuyor! Şiddeti özendirmek, şiddeti meşrulaştırmak kanunen suçtur. ‘Halkı kin ve nefrete sürüklemek’ şeklinde bir ceza maddesi var. Ancak bu kanun maddesi dar ele alınıyor ve sadece siyasi çerçevede kullanılıyor. Oysa dizilerdeki şiddeti teşvik eden sahneler için de kullanılması gerekiyor. O sahnelerde kadınlar açıkça hedef gösteriliyor, suçluymuş gibi gösteriliyor. Bunun bir cezai yaptırımının olması lazım. Bunun olabilmesi için de gerek kadın örgütlerinin, gerekse Baroların adliyeye gidip suç duyurusunda bulunması gerekiyor. Ceza almaları için de ısrarcı olunmalı. Bu kapsamda ortak bir çalışmanın yürütülmesi, kimi projelerin hayata geçirilmesi gerekiyor” diye konuştu. 

ÇELİK: ‘DİZİLER AİLE YAPISINI YANSITMIYOR’

Psikolog Merve Nur Çelik, dizilerdeki aile yapısı ve sosyal ortamına gerçek aile ve sosyal yaşantıyı yansıtmadığını belirterek, “Bütün diziler için aynı genellemeyi yapmak yanlış olur fakat genel anlamda baktığımızda birçok dizinin gerçek sosyal aile yapısını yansıttığını düşünemeyiz. Bu yüzden sıradan veya normal olaylar olarak bakmak bir bakıma eksik bir bakış açısı olur. Sosyal yapımıza dönüp baktığımızda çoğunlukla sıradan bir hayat süren aile yapıları izlemekteyiz. Daha çok izlenme sayısına ulaşabilmek amacı ile olay ve olgular abartılarak aktarılmaktadır” dedi.

‘DİZİLERDE VERİLMEK İSTENEN MESAJ ZAMANLA KANIKSANIYOR’

Dizilerin en çok kadınlar tarafından izlendiğini hatırlatan Çelik, şu görüşleri dile getirdi:

“Kadın toplumumuzda aileyi yapıcı konumdadır. Genel anlamda ev ve aile ile ilgilenen kadın haliyle dizi izleme konusunda erkekten biraz daha fazla aktiftir. Tabi dizilerde yaşananlar gerçek ailede olmayan şeylerdir. Ya da yaygın olmayan, lokal davranışlardır. Aileyi yapıcı konumdaki kadının dizilerden aldığı mesajları, farkında olmasa bile zamanla normalmiş gibi algılamaya başlayacaktır. Bu şiddet için de geçerlidir. Örneğin aldatma konulu dizileri göz önünde bulundurduğumuzda kadının bundan etkilenip partneri ile iletişimi konusunda sorunlar yaşamaması muhtemeldir. Çünkü dizilerde bu normalmiş gibi gösteriliyor. Aile ise eşinin yanına dönmesi gerektiğini, kimi şeyleri görmezden gelmesini istemektedir. Gerçek hayatta da bu gibi durumlar ile karşılaşıldığında, daha önce diziler aracılığı ile işlenen kodlar hemen devreye gidiyor ve normalmiş gibi davranılıyor.”

 ‘KADIN CİNAYETLERİNE RAĞMEN DİZİLERDE KADINA YÖNELİK ŞİDDET SAHNELERİNDE ARTIŞ VAR’

Dizilerde gün geçtikçe artarak devam eden kadına şiddet sahnelerine yönelik de değerlendirmelerde bulunan Çelik, sosyal medyaya dikkat çekerek, “Sosyal medyanın rolünün yadsınamayacak düzeyde olduğunu düşünebiliriz. Örneğin her geçen gün artan kadın cinayetlerinin ardından kadına yönelik yapılan şiddet konulu dizilerin arttığı görülmektedir. Toplum gündeminde olan konuların dizilere yansıması, yaşananların normalmiş gibi karşılanabileceği tehlikesini beraberinde getiriyor. Bunun başka tehlikeli bir boyutu ise kadınların da zamanla şiddeti normal bir durummuş gibi algılaması ve bunu kanıksamasıdır. Asıl olarak üzerinde durulması gereken konulardan bir tanesi de budur” dedi.

‘ŞİDDET SADECE FİZİKİ OLARAK DARP ETMEK DEĞİLDİR’

Dizilerde en çok karşılaşılan sahnelerden birinin babasının, eşinin, abisinin ve başka bir erkek yakınının dediğini yapmayan bir kadının şiddet ile terbiye edilmek istenmesi sahnesi olduğunu hatırlatan Çelik, gerçek hayatta da bunun örneklerinin bulunduğuna dikkat çekerek, “Toplumun belirli kalıplardan çıkarılıp özgür birey olma uğraşı içinde olan kadının bu yolda yaşadığı zorluklar ya da psikolojik baskılar da şiddet olarak adlandırılabilir. Fiziksel olarak erkekten daha az güçlü olan kadının erkeğin dediğini yapmadığında fiziksel şiddet ile yola getirilmeye çalışılması toplumuzda sık rastlanılan bir durumdur” dedi. Bu sahnelerin ikili yanına dikkat çeken Çelik, “bu durumda izleyici kitlesini göz önünde bulundurmak daha doğru olacaktır. İzlediği diziden ders çıkarmak ya da örnek almak izleyici kitlesinin elindedir. Ancak bu sahneler aracılığı ile şiddetin zamanla normalleştirdiğini de göz önünde bulundurmak gerekir” diye konuştu.

‘ATAERKİL YAPI BÜYÜK ETKEN’

 Kimi dizilerde özellikle babanın kızlarına ve eşine yönelik sert ifadeler kullanması, kimi zaman şiddete varan tutumlar sergilemesine, buna karşın aile içerisinde hemen herkesin buna sessiz kaldığını da sözlerine ekleyen Çelik, buna yönelik nasıl bir mesajın verilmek istendiğine ilişkin de şu ifadeleri kullandı:

“Ataerkil bir toplum yapısına sahip olmamız bu noktada büyük bir etkendir. Baba nasıl davranırsa davransın haklıdır bakış açısı izleyici kitlesi üstünde eskiden beri süregelen ataerkil sistemi doğrular niteliktedir. Baba figürüne duyulan saygı kültürün de vermiş olduğu bir etkendir. Burada verilen mesaj toplumumuzun bir yansıması olan aile yapısını ortaya koyup izleyici üstünde etki bırakmaktır. Bilinçli izleyiciler ders alacaktır tabi ama bilinçsiz izleyicileri göz önünde bulundurduğumuzda kötü bir etki bırakması normal olacaktır.

Dizilerdeki izleyici kitlesinin yalnızca yetişkinlerden oluşmadığı ortada olan bir durumdur. Özellikle çocuk diyeceğimiz on sekiz yaşından küçük izleyicilerin daha fazla olumsuz etkilendiği kanaatindeyim. Bu tür dizilerin davranış bozuklukları da dahil olmak üzere birçok davranış bozukluğuna yol açabileceğini düşünebiliriz. Ailesine karşı iletişim bozukluğu olan bir baba figürü yaratmak muhtemeldir. Ve aynı zamanda kadın bakış açısından ele alacak olursak partnerinin cinsiyetinden dolayı kendinde her şeyi yapabilme hakkını görmesi öğrenilmiş bir çaresizlik yaratabilecektir. Kişi yaşadıkları durumu zamanla normalleştirebilecektir.”