MUHİTTİN BOTAN
31 Mart 2024 seçimleri öncesinden, tıpkı diğer seçimlerde olduğu gibi, yine temel gündem maddesi DEM PARTİ! Hemen her siyasi anlayış, diğer siyasi anlayışı DEM PARTİ ile vurmaya çalışıyor: “Sen git O’nun desteğini al”, “Sen git DEM’len”, “Onların olduğu yerde biz olmayız” gibisinden yığınla akla ziyan söylem ve itham…
Ama beri taraftan ise kullandığı cumleler karşıdakiler tarafından ciddiye alınacak diye adeta ödleri kopuyor! Çünkü herkes şunun farkında: DEM PARTİ özellikle Büyükşehirlerde ciddi bir dengeye oturmuş vaziyette. Örneğin, İstanbul’da DEM PARTİ’nin ciddi bir oy potansiyeli var. Sadece İstanbul da değil, başka birçok büyük şehirde durum bu! Hem DEM PARTİ’nin desteğini almak isteyip, hem de karşı tarafı DEM PARTİ ile dövmek isteyen siyasi anlayış da bunun farkında! DEM PARTİ ile yana yana gözükmek istemediği gibi, DEM PARTİ’nin karşı taraf ile de bir araya gelmemesi için tüm cambazlıklar sergileniyor!
Belki de artık “DEM PARTİ Kompleksi”nden sözetmenin vakti geldi!
28 Mayıs seçimlerinin akşamıydı. Oy sayma işlemleri tamamlanmış, yasaklar da kalkmıştı. Akşam TV kanallarının birinde etkili, yetkili ‘uzmanlar’ bir araya gelmiş, gelen ilk sonuçlar üzerinden değerlendirmeler yapılıyordu. Gelen ilk sonuçlarda Kılıçdaroğlu epey öndeydi! Bu sonuçlar ile adeta sarhoşa dönen bir tane tanınmış, aklıevvel gazeteci hemen atılarak, “Bu oylar, Yeşil Sol Parti’den(DEM PARTİ’den) gelen oylar değil, bu oylar Türk ülkücülerden gelen oylar” yorumunu yaptı. Tabi, zaman ilerledi ve daha fazla sandık açılmaya başlandı. Yeni sandıklar açıldıkça, Kılıçdaroğlu’nun oy sayısı düşmeye başladı. Oylar düştükçe de kazanma şansı da azalmaya başladı! Bu kez aynı tanınmış aklıevvel gazeteci tekrardan “uzman” olduğu konuda yorumda bulunmaya devam ederek, “Yeşil Sol Parti(DEM PARTİ) seçmeni Kılıçdaroğlu’na oy verseydi, kesin kazanırdı” demeye başladı! Kendince “Başarıyı” ülkücülere, “başarısızlığı” de DEM PARTİ’lilere yıkmaya çalışıyordu!
Aynı siyasi anlayış, 14-28 Mayıs seçimleri öncesinden zaten kirli olan siyaseti adeta çamura bulandırarak, siyasi ahlak ve nezaket kurallarını da tamamen bir kenara bırakarak gizli kapaklı toplantılarda, gizli kapaklı protokoller imzalayarak, kendi siyasi kalitelerini ortay yere serdiler. Kimi protokoller açıklandı, peki ya açıklanmayan ‘gizli protokoller!’
Şimdilerde, 2019 yerel seçimlerinde DEM PARTİ seçmeninin desteği ile iktidar koltuğuna oturan kimi başkanlar, DEM PARTİ’ye sallayıp duruyor! Hatta işi daha da ileriye götürenler, “Ben onların oyları ile kazanmadım! Şimdi de onların oylarına ihtiyacım yok” söylemlerinde bulunmakta sakınca görmüyorlar. Kendilerince mantıkları şu: AKP ile DEM Parti arasında bir kan davası var! Ne olursa olsun seçmenleri AKP’ye oy vermeyeceklerdir! Dolayısıyla ne söylesek söyleyelim, tıpış tıpış bize oy verecekler, yoksa “düşmanları” kazanacak!
Ancak unuttuklar bir şey var: Siyasette ‘Kan Davası’ olmaz! Bu gün kanlı bıçaklı olanlar, yarın kimi konularda ortaklaşabilir, kısmi de olsa birlikte yürüyebilirler. Zaten siyaset de bir çözüm sanatı değil mi!
CHP döneminde tarihinin en kanlı katliamlarına maruz kalan Kürtler nasıl ki 14-28 Mayıs seçilerinde CHP adayını desteklediyse, cumhuriyet döneminde kendileri ile diyaloga geçen ve Kürt Sorunu’nu çözmede en ciddi yaklaşan ve görüşme masasına oturan AKP ile yanyana gelmesini kim engelleyebilir ki!
Mesele şu ki, ya karşıdaki siyasi anlayış bunu anlamayacak kadar siyaset kültüründen yoksundur veya DEM PARTİ’lilerin siyaset bilincinden haberleri yoktur!
Ancak artık şu gerçeğe parmak basmak gerekiyor: Sebep ne olursa olsun Türkiye siyasetinde artık küçümsenmeyecek nitelikte bir “DEM PARTİ Kompleksi” var! Hem desteğini almak için can atan, hem de onu şeytanlaştırmak için kılıktan kılıga giren siyasi anlayış kendisini de ülkeyi de bitiriyor!
Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın İstanbul’dan DEM PARTİ adayı olabileceği konuşulurken, İstanbul kaybedilecek korkusu ile hareket eden kimi tipler, “Sana reddedemeyeceğin bir teklifim var!! İstanbul’dan aday ol, kocana kavuş” gibisinden kendileri gibi düzeysiz paylaşımlarda bulundular!
Bahsettiğimiz DEM PARTİ Kompleksi tam da bu! Desteğini almak için can attığı kitleye, saldırmak için de kılıktan kılığa giriyor! Saldırırken de kendi düzeyini gözler önüne seriyor!
Şimdi dönüp 14-28 Mayıs seçimlerine ilişkin şunu sormak gerekiyor: Kılıçdaroğlu’nun kazanması mı iyi olurdu yoksa kaybetmesi daha mı iyi oldu?
Sanarım DEM PARTİ yetkililerinin ciddi ciddi “Siyasette Üçüncü Yol” konusunu tekrardan tartışmaya açmaları ve üzerinde yoğunlaşmaları gerekiyor! Çünkü siyasette Determinizm çoktan miadını doldurdu! Siyasette başkalarının ‘yolu’ndan gidenler ancak geçici başarılar elde edebilirler. Uzun vadede ise büyük başarısızlıklar ve yenilgiler onları beklemektedir. Şu bir gerçektir ki, siyasette ya bir yol bulunur, yada bir yol açılır…