Genel

CEZAEVi KOMİSYONU UYARDI: CEZAEVLERİ ALARM VERİYOR

Türkiye'deki çeşitli cezaevlerinde başlayan açlık grevleri, insan hakları ihlallerine dikkat çekiyor. "Açlık Grevleri İzleme ve Takip Koordinasyonu" raporuyla gündeme taşınıyor.

Abone Ol


"Açlık Grevleri İzleme ve Takip Koordinasyonu" tarafından yayınlanan rapor, Serhat ve Karadeniz'deki cezaevlerinde insan hakları ihlallerinin arttığını ve mahpusların açlık grevlerine başvurduğunu belirtiyor. Koordinasyon, mahpusların taleplerinin bir an önce kabul edilmesi ve tecridin sona erdirilmesi çağrısında bulunuyor.

Cezaevleri Ziyaretleri ve Mahpuslarla Görüşmeler


Koordinasyon grubu, Van Barosu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan ziyaretler ve mahpuslarla görüşmeler sonucunda elde edilen bulguları içeren raporu kamuoyuna duyurdu. Raporda, mahpusların temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı, sağlık kontrollerinin yetersiz olduğu ve disiplin soruşturmalarının arttığına dikkat çekiliyor.

Mahpusların Sağlık ve Temel Hakları


Raporda, mahpusların sağlık ve temel haklarının ihlal edildiği vurgulanıyor. Bu ihlaller arasında, temel ihtiyaçların karşılanmaması, sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sorunlar ve ailelerinden uzak tutulmalarının yol açtığı problemler bulunuyor.

Açlık Grevlerinin Hukuki Değerlendirmesi


Açlık grevlerine ilişkin hukuki değerlendirme de raporda yer alıyor. İfade özgürlüğü çerçevesinde yapılan bu eylemlerin, cezaevi düzenini bozmadığı sürece yasal olarak korunması gerektiği belirtiliyor.

Adalet Bakanlığı ve İlgili Kurumlara Çağrı


Koordinasyon grubu, rapor ışığında Adalet Bakanlığı ve ilgili kurumları derhal harekete geçmeye ve duruma duyarlılık göstermeye çağırıyor. Raporda, Türkiye hapishanelerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin ve açlık grevlerinin son bulması için acil eylem çağrısı yapılıyor.

Raporun tamamı şöyle: 

VAN AÇLIK GREVİ İZLEME VE TAKİP KOORDİNASYONU

 AÇLIK GREVİ ve HASTA MAHPUSLARLA İLGİLİ HAK İHLALLERİ 2024 ŞUBAT AYI RAPORU

 

 

A.    GİRİŞ

 

27 Kasım 2023 tarihinde Türkiye Hapishanelerinde Süresiz-Dönüşümlü açlık grevlerinin başlandığı duyumu üzerine Van ili Açlık Grevleri İzleme Takip Koordinasyon Kurulu kurulmuştur. Açlık grevleri başlandıktan hemen sonra mahpusların bizzat, vekilleri veya aileleri tarafından açlık grevleri izleme takip koordinasyonu bileşenlerinden olan Van Barosu’na, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Van Şubesi’ne ve Tuhayder’e yapılan başvurulara istinaden, Van Barosu İHM Hapishane Komisyonu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Van Şubesi üyeleri tarafından açlık grevlerinin izlenmesi, mahpus taleplerinin öğrenilmesi ve greve giren mahpusların sağlık durumlarının izlenmesi bakımından hapishane ziyaretleri yapılmış, mahpuslarla görüşmeler gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilen bu görüşmeler neticesinde tespit edilen hususlar raporlaştırılmıştır.

 

B.     RAPORUN AMACI

 

Türkiye hapishanelerinde başlayan açlık grevlerinin izlenmesi, grevler yönünden yaşanan temel hak ve hürriyetlere ilişkin ihlallerin tespiti, yetki ve sorumluluğu olan merci ve kurumların bu ihlallerin sonlandırılmasına yönelik harekete geçmelerini sağlamak, ihlallere ilişkin etkili soruşturma yürütülmesine katkı sağlamak ve kamuoyunun dikkatine sunmaktır.

 

C.    YÖNTEM

 

Bu raporda avukatlar tarafından hapishanelerde gerçekleştirilen ziyaretler dışında mahpusların aileleri ile yapılan telefon görüşmelerinden ve mahpusların avukatlarına gönderdikleri mektuplardan edinilen bilgiler kullanılmıştır. Rapor tarihi itibariyle;

 

1.      Bayburt M Tipi Kapalı Hapishanesi

2.      Trabzon Beşikdüzü T Tipi Kapalı Hapishanesi

3.      Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Hapishanesi

4.      Ahlat T Tipi Kapalı Hapishanesi

5.      Patnos L Tipi Hapishanesi

6.      Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi

7.      Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi’nde

ziyaretler gerçekleştirilmiştir.

 

D.    HAPİSHANE ZİYARETLERİNDE MAHPUSLAR İLE YAPILAN GÖRÜŞMELERDE AKTARILAN HAK İHLALLERİ

 

1.      BAYBURT M TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

 

Mahpuslardan G. K. ve F.B ile gerçekleştirilen görüşmelerde;

-          Mahpusların 1’er kişilik gruplar ile 10' ar günlük dönüşümlü açlık grevine girdikleri,

-          Açlık grevine giren mahpuslara verilmesi gereken limon, tuz, şeker, yoğurt gibi ihtiyaçların verildiği,

-          Meyve suyu gibi ürünlerin mahpusların kendilerinin temin ettikleri idare tarafından verilmediği,

-          Hapishane idaresinin mahpuslara su ihtiyaçlarını karşılamadığı, musluk suyunun çok kireçli olmasından kaynaklı içilmediği ve mahpusların su ihtiyaçlarını suyu kantinde satın alarak karşıladıkları ve bu durumda çok fazla bir maliyetinin olduğu,

-          Açlık grevine giren mahpuslara B1(Tiamin) vitamininin verilmediği,

-          Açlık grevine giren mahpusun tansiyon, kilo, satürasyon ve nabız ölçümlerinin her gün düzenli olarak yapılmadığı, kilo ölçümünün grevin ilk ve son günü yapıldığı, söz konusu ölçümlerinde sağlık personellerin koğuş kapısının önüne gelerek yaptıkları, greve giren mahpusların revire götürülmediği,

-          İdarenin ve infaz koruma memurlarının açlık grevine ile birlikte tutumlarının sertleştiği ve hapishanede baskıların arttığı, koğuş aramalarının sıklaştığı ve gardiyanlar tarafından provakatif davranışlarda bulundukları,

-          Açlık grevine giren mahpuslara hapishane idaresi tarafından disiplin soruşturması başlatıldığı ve 1 ay kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakıldığı,

-          Mahpusların ailelerinden çok uzakta oldukları, bu durumun ailelerin maddi durumları, hastalık ve yaşlılık sebeplerinden kaynaklı görüşe gelememelerine sebep olduğu,

-          “Yeni yaşam” vb gazeteler alınmadığı ve muhalif televizyon kanalları kapalı olduğu,

-          Kürtçe kitap ve mektupların 5 yıldır verilmediği, Kürtçe tercümanında ücretini mahpusların karşılaması halinde temin edecekleri, kişi başı 10 kitap kotası uygulandığı,

-          Mahpusların hastane sevkleri geciktirildiği, bazı hastalar için sevk gerektiği, özellikle diş hastalığı olan mahpusların ş tam teşekküllü bir hastaneye sevklerinin gerektiği ancak şehrin küçük olmasından kaynaklı sevklerin en yakın ile yapıldığı ve bu durumun mahpusların hasta olmasından dolayı çok zorladığı,

-          Kantinden istenilen yiyecek ve eşyaların da fahiş fiyatta olduğundan dolayı mahpuslarca alınamadığı,

-          Mahpusların söz konusu şikayetlerini içeren dilekçelerine hapishane idaresi tarafından dönüş yapılmadığı,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

 

2.      TRABZON BEŞİKDÜZÜ T TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan M.B, K.K. ve İ.B. ile gerçekleştirilen görüşmelerde;

-          Mahpusların 1’er kişilik gruplar ile 10' ar günlük dönüşümlü açlık grevine girdikleri,

-          Açlık grevine giren mahpuslara verilmesi gereken limon, tuz, şeker ve su gibi ihtiyaçların verildiği,

-          Meyve suyu, yoğurt vs. ürünlerinin verilmediği,

-          Açlık grevine giren mahpuslara B1 (Tiamin) vitamininin verildiği,

-          Açlık grevcilerinin tansiyon, kilo, oksijen satürasyonu ve nabız ölçümlerinin grevin ilk günü ile son günü revirde yapıldığı, onun dışında herhangi bir sağlık kontrolünden geçirilmedikleri, gardiyanlar tarafından şeker ölçümünün yapıldığı ancak düzenli olarak yapılmadığı,

-          İdarenin ve infaz koruma memurlarının açlık grevine ile birlikte tutumlarının sertleştiği ve hapishanede baskıların arttığı, koğuş aramalarının sıklaştığı ve gardiyanlar tarafından provakatif davranışlarda bulundukları,

-          Pandemi süreci bitmiş olmasına rağmen mahpusların spor ve sosyal aktivitelerinin yapılmasına izin verilmediği ve halen tecrit koşullarının uygulandığı,

-          Mahpusların koğuş değişikliği taleplerinin hukuki bir gerekçe olmadan idare tarafından reddedildiği,

-          Açlık grevine giren mahpuslara hapishane idaresi tarafından disiplin soruşturması başlatıldığı ve 1 ay kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakıldığı,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

 

3.      RİZE KALKANDERE L TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan U.S.K, V.A ve B.K ile gerçekleştirilen görüşmelerde,

-          Mahpusların 2’şer kişilik gruplar ile 10'ar günlük dönüşümlü açlık grevine girdikleri,

-          Açlık grevine giren mahpuslara günlük 2 paket süt ( 1 litre ),  5 adet 10 gr bal, 2 tane limon, tuz, şeker, meyve suyu ve su gibi ihtiyaçların verildiği,

-          Açlık grevine giren mahpuslara B1 (Tiamin) vitamininin verilmediği,

-          Açlık grevcilerinin tansiyon, kilo, oksijen satürasyonu ve nabız ölçümlerinin 2 günde bir revire götürülerek kontrollerin yapıldığı, onun dışında herhangi bir sağlık kontrolünden geçirilmedikleri,

-          Açlık grevine giren mahpuslara hapishane idaresi tarafından disiplin soruşturması başlatıldığı ve 1 ay kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakıldığı,

-          İdarenin ve infaz koruma memurlarının açlık grevine ile birlikte tutumlarının sertleştiği ve hapishanede baskıların arttığı, koğuş aramalarının sıklaştığı ve gardiyanlar tarafından provakatif davranışlarda bulundukları,

-          Hasta mahpusların hastane sevk taleplerinin karşılanmadığı ve bu durumun tedavilerinin engellediği, sağlık sorunları yaşadıkları,

-          Hapishaneler arasında olan iç postanın yasak olduğu,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

 

4.      AHLAT T TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan V.Ö. ve R.A. ile gerçekleştirilen görüşmelerde;

-          Mahpusların 1’er kişilik gruplar ile 10' ar günlük dönüşümlü açlık grevine girdikleri,

-          Açlık grevine giren mahpuslara verilmesi gereken limon, tuz, şeker su gibi ihtiyaçların verildiği,

-          Meyve suyu, yoğurt vs. ürünlerinin verilmediği,

-          Greve girenlere B1(Tiamin) vitamininin, mahpusların ücretinin kendileri karşılayarak aldığı ve günlük 250 mg olduğu,

-          Açlık grevcilerinin tansiyon, kilo, oksijen satürasyonu ve nabız ölçümlerinin gardiyanlar tarafından düzenli olarak yapıldığı ancak şeker ölçümlerinin ise mahpusun talebi halinde yapıldığı,

-          İdarenin ve infaz koruma memurlarının açlık grevine ile birlikte tutumlarının sertleştiği ve hapishanede baskıların arttığı, koğuş aramalarının sıklaştığı ve gardiyanlar tarafından provakatif davranışlarda bulundukları,

-          Sadece açlık grevine giren mahpusun talebi halinde revire çıkarıldığı ancak diğer mahpusların 3 aydır revire ve hastaneye götürülmedikleri, hasta mahpusların tedavilerinin sağlanmadığı, olası bir sevk de ise kelepçeli olarak götürüldükleri,

-          Pandemi süreci bitmiş olmasına rağmen mahpusların spor ve sosyal aktivitelerinin yapılmasına izin verilmediği ve halen tecrit koşullarının uygulandığı,

-          Mahpusların koğuş değişikliği taleplerinin hukuki bir gerekçe olmadan idare tarafından reddedildiği,

-          Şartlı Salıverilme tarihi gelen mahpusların tahliyeden önce çıkarıldığı Hapishane İdari ve Gözlem kuruluna çıkan mahpuslara “PKK’yi biliyor musun? PKK hakkında ne düşünüyorsun?” gibi tamamen düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan soruların sorulduğu ve mahpuslara pişmanlık dayatmasında bulundukları, bu durumu kabul etmeyen ve şartlı tahliye tarihi gelen mahpusların İdari Gözlem Kurulu tarafından tahliye tarihlerinin 3'er aylık uzatıldığı,

-          İsa GEZİCİ adlı mahpusun başında iki tane ur bulunduğu ve hasta mahpus olduğu,

-          Ali TOPÇU adlı mahpusun başında damar tıkanıklığının olduğu, böbrek ve mide rahatsızlıklarının mevcut olduğu,

-          Nazım ÇAĞLAK adlı mahpusun böbreklerinin iflas ettiğinin ve kronik rahatsızlıklarının bulunduğu,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

 

5.      PATNOS L TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

 

 Mahpuslardan S.İ. M.A.U. H.Ö. ve Y.Y. ile gerçekleştirilen görüşmelerde;

-          Mahpusların 3’er kişilik gruplar ile 15'şer günlük dönüşümlü açlık grevine girdikleri,

-          Açlık grevcilerinin her birisinin ayrı koğuşlarda kaldığı, birbirlerini yalnızca revirde görebildiklerini,

-          Sağlık durumlarının iyi olduğu,

-          B1(B grubu kompleks vitamin) vitaminin verildiği,

-          Açlık grevine başladıkları süreçten itibaren iki günde bir 3 adet küçük su, 1 kaşık tuz, 1 kaşık şeker ile yarım paket karbonat verildiği ve açlık grevinde olmaları sebebiyle miktarlar az olarak verildiği ancak idare ile yapılan görüşmeler sonrası açlık grevine giren mahpuslara ilişkin bir listenin çıkarıldığı ve onun takip edildiği,

-          Meyve suyu ve çok az miktarda yoğurt verildiği,

-          Açlık grevine başladıkları süreçten sonra şeker, tansiyon ve kilo ölçümleri ile sağlık kontrollerinin revir doktoru tarafından yapıldığı,

-          Açlık grevine başlamış olmaları nedeniyle haklarında disiplin soruşturması başlatıldığı,

-          Açlık grevinin başlaması ile idarenin baskısının arttığı, defter, kitaplarına el konulduğu ve bazı kitapların yasak olduğu gerekçesiyle soruşturma açıldığı ve bu nedenle çok sayıda mahpusa 3 aylık görüş yasağı cezasının verildiği,

-          Fikret ÜZELAYDIN adlı mahpusun 30 yıllık mahpus olduğu, 2 ay önce infazının yakıldığı ve kronik kalp rahatsızlığının bulunduğu,

-          Lütfişan KELEKÇİAR adlı mahpusun 27 yıldır hapishanede bulunduğu ve kronik kalp rahatsızlığının bulunduğu,

-          Bilal BABAHAN adlı mahpusun diş rahatsızlığının olduğu ancak hapishane idaresi tarafından uygun tedavi koşullarının sağlanmadığı ve 3 yıldır tedavi olmadığı,

-          Mehmet Ali UĞUR adlı mahpusun çölyak hastası olduğu, her ay Meclis İnsan Hakları Komisyonuna, Kamu Denetçiliğine, Cimer’e, Adalet Bakanlığı’na bulunduğu kapalı ceza infaz kurumunun hastalığının ilerlemesi ve tedavisi için gerekli önlemleri almadığını, gerekli besinleri sunmadığına dair başvuruda bulunduğu, hakkında Patnos İlçe Sağlık Müdürlüğünce verilmiş olan Van YYÜ de sürekli tedavi olarak infazını devam ettirebileceğine dair rapor olmasına rağmen Patnos L tipi Kapalı Hapishanesinde bulunduğu, Adalet Bakanlığı’ndan almış olduğu cevap yazılarında da kendisinin hastalığına istinaden yaşam standartlarını koruyacak ceza infaz kurumuna nakli gerektiği belirtilmesine rağmen naklinin yapılmadığı, yaklaşık 40 gün boyunca kendisine mısır ekmeği olmadığı gerekçesiyle ekmeksiz kaldığı, hali hazırda beslenmesi hususunda ciddi sorunlar bulunduğu, günlük bir dilim ekmek, biraz biber, biraz domates, biraz havuç, bir adet yumurta ve 2 kaşık yoğurt verildiği, hastalığı sebebiyle kendisine başka yiyecek verilmediği, kilo kaybının olması ile beraber kemik erimesinin başladığı,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

 

6.      VAN F TİPİ YÜKSEK GÜVENLİKLİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan B.T. M.Y. ve V.F. ile yapılan görüşmelerde;

-          Mahpusların 2’şer kişilik gruplar ile 10'ar günlük dönüşümlü açlık grevine girdikleri,

-          Limon, tuz, şeker gibi temel gıdaların idare tarafından tedarik edildiği fakat musluk suyunun kireçli olmasından kaynaklı suyu kendi imkanları ile aldıklarını ve B1(Tiamin) vitamininin kendilerine verilmediğini,

-          Meyve suyu ve ayran gibi ihtiyaçların idare tarafından verilmediği, mahpusların bunları kendi imkanları ile karşılamaya çalıştığı fakat kantin fiyatlarının çok yüksek olmasından kaynaklı bu ihtiyaçları karşılamakta zorlandıkları,

-          Greve girenlerin kendi koğuşlarından alınarak tekli koğuşa bırakıldıkları ve grevde olan mahpuslara refakat edilmesine izin verilmediği,

-          Açlık grevine girenlere Hapishane idaresi tarafından disiplin soruşturması başlatıldığı ve 1 ay spor ve kültürel faaliyetlerden men cezası verildiği,

-          Açlık grevi süresi biten mahpus için grev sonrasında uygun yemekler verilmediği (yağlı ve salçalı ) için mide yamalarının olduğu,

-          Hastane sevklerinin tamamen idarenin keyfi talebine bağlı olduğu ve hasta olan mahpusların 2 aylık bir bekleme süresinden sonra hastaneye sevklerinin yapıldığı,

-          Gardiyanların aramalarda eşyalarını fazlasıyla dağıttığını, kitap sayısının 12’den 8’e düşürüldüğünü, mahpusların aile ziyaretlerinde tanıdıkları başka aile bireylerine selam vermelerinin yasaklanmaya çalışıldığı, istedikleri gazete ve TV kanallarına erişim sağlayamadıkları, bazen mahpusların “avukat görüşün var” şeklinde iradesinin yanıltılıp gelen istihbarat üyeleri ile görüştürülmeye çalışıldığı, hastaneye sevklerin 4-5 ay sonra yapıldığı, yazdıkları makale hikaye vb. yazılara el konulduğu ve geri verilmediği, 2 yılı aşkındır haftada 10 saat olması gereken etkinlik hakkının 40 dakikaya düşürüldüğü,

-          Mustafa SİDAR isimli mahpusun 60-65 yaşında olduğu, kalp, şeker ve tansiyon vb. hastalıklarının olduğu,

-          Mehmet SÜMBÜL isimli mahpusun 50-55 yaşlarında olduğu kalp hastalığının olduğu ve yakın zamanda anjiyo olduğu,

-          Adem ÖZBEY’in yüksek tansiyon ve kalp hastalığının olduğu,

-          Hüseyin REMZİ’nin kulaklarının işitmediği ve midesinde yanma şikayetleri olduğu,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

 

7.      VAN YÜKSEK GÜVENLİKLİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan D.A. A.T. ve R.B. ile yapılan görüşmelerde;

-          Mahpusların 2’şer kişilik gruplar ile 10'ar günlük dönüşümlü açlık grevine girdikleri,

-          Greve giren mahpuslar hakkında ertesi gün disiplin soruşturmasının başlatıldığı ve 1 aylık spor ve etkinliklerden men cezasının verildiği,

-          Tuz, şeker, çikolata ve yoğurt gibi gıdalara grevin ilk günlerinde el konulduğu, 4 gün sonra geri verildiği,

-          Grevde olanların revire götürülüp muayeneleri yapıldığı ve grevde olanlar için alınan eşyalara idare tarafından el konulduğu,

-          4 aylık süreden beri resim, bağlama vb. etkinliklerden yoksun bırakıldıkları, kırtasiye malzemelerinin kalem haricinde erişemedikleri,

-          Diş doktoruna sevklerin neredeyse hiç olmadığı, 3-4 ayda bir saç-sakal traşı olabildikleri,

-          Necdet KOÇ isimli mahpusun kanser ve kas erimesi hastası olduğu, revire götürülüp oksijen verildiği ve hapishanede kalamaz raporunun bulunmasına rağmen tahliye edilmediği,

-          Abdulsamet BURAK isimli mahpusun sol kolunun çalışmadığı ve fizik tedavi gördüğü,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır

 

E.     YAŞANAN HAK İHLALLERİNE DAİR YASAL DEĞERLENDİRMELER

1.      İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI

 

İnsan hakları Avrupa Sözleşmesinin 3.maddesinde ‘‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz ’’denilerek işkence ve sair kötü muameleyi kısa ve öz biçimde yasaklamış, işkence ve sair kötü muamele yasağının kapsamını 1984 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki tanımın ışığında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarıyla belirlemiştir. İHAS’nin 3.maddesi yukarıda da belirttiğimiz üzere, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve ceza kavramlarına yer vermiştir. İşkence yasağı, insanlık dışı ve küçük düşürücü muameleleri de kapsayan üst kavramdır. İHAM, İHAS 3.madde kapsamındaki işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele şeklindeki hareketlerin düzey, yoğunluk, ağırlık ve etkilerine dair farkları gözeterek bu muameleleri birbirinden ayırmaktadır.

 

İHAM’ a göre bir eylemin ağırlık düzeyi itibarıyla 3. maddenin kapsamına girebilmesi için muamelenin; süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı durumlarda, mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi olayın içinde yer alan tüm koşullar değerlendirilir. Eylemin amacının mağduru aşağılamak ya da küçük düşürmek olup olmadığı sorusu göz önüne alınması gereken bir unsur olsa dahi böyle bir amacın yokluğu 3. madde ihlalinin kesin olarak bulunmayacağı anlamına gelmemektedir. Bir bireyi utandıran ya da küçük düşüren, onun insanlık onuruna saygı göstermeyen ya da saygıyı azaltan ya da bireyin ruhsal ve fiziksel direncini kıracak şekilde korku, ıstırap ya da aşağılık duygusu uyandıran muamele 3. madde anlamında kötü muamele olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda İHAM; Sözleşmenin 3. Maddesi kapsamında işkence dışındaki diğer kötü muamele uygulamalarında “insanlık dışı, onur kırıcı ve aşağılayıcı” terimlerini kullanmaktadır. Kararlarda kötü muamelenin 3.Madde ihlaline yol açması için “fiziksel yaralamaya ya da yoğun bir fiziksel veya ruhsal acı veya ıstıraba sebebiyet vermiş olması” ya da “küçük düşürme veya ıstırabın, meşru bir muamele veya cezada zorunlu olarak bulunan küçük düşürme veya ıstırap düzeyinin ötesine geçmesi gerektiği” açıklanmaktadır.

 

5275 Sayılı Kanunun “Hapis cezasının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. Maddesinin 1.Fıkrasının b bendinde “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir.” Denilmek suretiyle mahpusların hapishanede tutulma koşullarının insan onuru ile bağdaşacak koşullar altında olması gerektiği düzenlenmiştir.

 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 nolu Tavsiye Kararında özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan herkesin cezalandırılmalarına veya tutuklanmalarına hükmedilen kararla yasal olarak ellerinden alınmayan tüm haklara sahip olmaya devam ettiği, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılmış herkese insan haklarına saygı çerçevesinde davranılması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte mahpuslara sağlanan barınma ve özellikle uyku koşulları insan onuruyla ve mümkün olduğunca özel hayatın gizliliğiyle bağdaşması gerektiği, iklim koşulları ve özellikle metrekaresi, havanın küp hacmi, aydınlatma, ısıtma ve havalandırma açısından sağlık ve hijyenin gereklerine uygun olması gerektiği vurgulanmıştır. İHAM içtihatlarında da devletin bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorunda olduğu ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntemin, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Şunu da hatırlatmak gerekir ki işkence suçu doğrudan soruşturulacak ve kovuşturulacak suçlardan olduğundan işkence suçunu işleyen memur ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulması için izin alınmasına gerek olmayacaktır. Ayrıca belirmek gerekir ki TCK m.94/6 uyarınca işkence suçu zamanaşımına uğramamaktadır.

 

Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar (1955), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2006/2 sayılı Avrupa Hapishane Kuralları, AİHS ve ulusal mevzuatımız mahpusların tutulma koşullarının insan haklarına uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düzenlemektedir.

 

Ziyaret gerçekleştirilen birçok hapishanede mahpuslar tarafından koğuşlarda yapılan aramaların arama amacı dışına taştığı, tüm eşyaların dağıtıldığı, aramaların neye istinaden gerçekleştirildiğinin bilinmediği beyan edilmiştir. Sürgünler ve sevkler esnasında insan onuruyla bağdaşmayan yöntemlerle üst araması gerçekleştirildiği anlatılmıştır. Yine mahpuslar, hastane sevkleriyle ilgili sorunlar yaşadıklarını, gidiş gelişlerde ağızlarına kadar olacak şekilde, insan onuruna aykırı şekilde arandıkları, kelepçeli muayene dayatıldığı için hastaneye sevk edilemediklerini beyan etmişlerdir. Bu tutumlar işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden uygulamalardır.

 

İşkence ve kötü muamele kapsamında bulunan tecrit uygulamalarının, hapishanelerde keyfi kısıtlamalarla çeşitli boyutlar ile yayılmakta olduğu tespit edilmiştir. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bu bağlamda tek kişilik bir odada tutulmaya ilişkin koşullar kötü muamele yasağı kapsamında gerçek bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu tecrit uygulaması niteliğinden kaynaklanan ve özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesini daha ağır bir dereceye ulaştırmaktadır. Ziyaret gerçekleştirilen birçok hapishaneden mahpusların tekli hücrelerde tutuldukları, mahpuslar arasında sohbet etme imkanının olmadığı, birçok hapishanede ise sosyal ve kültürel aktiviteler engellenerek mahpusların psikolojik iyilik hallerinin engellendiği tespit edilmiştir. Bu tutumların işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden uygulamalardır.

 

2.      SAĞLIĞA ERİŞİM HAKKINA DAİR TEMEL İLKE VE DÜZENLEMELER

 

Dünya Sağlık Örgütü Anayasası sağlık tanımı çerçevesinde Sağlık hakkı bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halinin sağlanması için sahip oldukları hakları içerir. Sağlık hakkı yaşam hakkının tamamlayıcısıdır ve sağlıklı olmak yaşam hakkının temel koşuludur.

 

Mahpusların Islahında Temel İlkeler- Mandela Kuralları (Kural 22-26), Tıbbi Etik İlkeler (md.1), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 nolu Tavsiye Kararı (md. 40.3) gereği cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir. İHAM’e göre, bir mahpusun ihtiyaç duyduğu tıbbi yardıma ulaşımını engelleyen eksiklikler İHAS’ın yaşam hakkınını düzenleyen 2. maddesinin ihlaline, gerekliliği tespit edilen tedavinin sağlanmaması ve ölümcül hastalığa yakalanmış kişiler veya sağlık durumu sürekli şekilde cezaevi koşulları ile uyumsuz hale gelmiş kişilerin alıkonulmaya devam etmesini ise işkence ve kötü muamale yasağını düzenleyen 3. maddesinin ihlaline sebep olmaktadır. Yine İHAM’nin yerleşik içtihatlarına göre; “Devlet bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorundadır ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntem, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmamalıdır.” Hapishanede bulunan tutuklu ve hükümlüleri de kapsayacak şekilde sağlık hakkı, 1955 tarihli “BM Mahpuslara Uygulanacak Asgari Standartlar”, 1982 tarihli “BM Tıbbi Etik İlkeler”, 1988 tarihli “BM Herhangi Biçimde Alıkonulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması için İlkeler Manzumesi”, 1990 tarihli “Mahpusların Islahı için Temel İlkeler” ve 1990 tarihli “Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları” ile tanımlanmıştır.

 

Hapishanelerde yüzlercesi ağır, binlerce hasta mahpus bulunmaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşme hükümleri bu denli açık olmasına rağmen, sözleşme hükümlerine uyulmamakta ve hasta mahpusların Sağlık Hakları sistematik bir biçimde ihlal edilmektedir. Hapishane koşullarında kalamayacak kadar ağır hasta olan mahpusların hapishanede tutulmaya devam edilmesi ulusal mevzuata ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu ve tıbbi tedaviye ulaşma imkanı kısıtlandığından yaşam hakkının açık ihlali olduğu açıktır. Bununla birlikte hapishane koşullarında hastaneye sevk işlemlerinin yapılmaması, geç yapılması, yapılmasına onur kırıcı uygulamalar (ağız içi araması, kelepçeli muayene vb) ile engel olunması, özellikle diş ve ağız sağlığı tedavisine ulaşımın birçok hapishanede mümkün olmaması yaşam hakkının kapsamında bulunan sağlık hakkına erişimin açık ihlali olduğu vurgulanmaktadır.

 

 

 

3.İFADE VE HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜ

 

Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahaleler, Anayasa madde 13’te düzenlenen “demokratik bir toplumda gerekli” görülmeli ve “ölçülülük ilkesi” ne uygun olmalıdır. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe yapılabilecek makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Mahpusların mektuplarının geciktirilmesi, sakıncalı diye gerekçesiz bir şekilde mektupların bir kısmının ya da tamamının çizilmesi haberleşme özgürlüğü ihlalidir.(AYM, 10.03.2020 tarih ve B.No: 2017/20669)

 

Kürtçe yazılan ya da Kürtçe gönderilen mektupların verilmemesi veya çeviri sebebiyle aylarca mahpuslara verilmemesi de haberleşme özgürlüğünün ihlalidir. Kaldı ki mektup konusunda sadece Kürtçe yazılan mektuplar için değil tüm mektupların mahpusların eline geç ulaşması söz konusudur. Haberleşme özgürlüğünün içinde zamanında bilgi ve habere erişim hakkı da dahildir. Hapishane idaresi mektupları zamanında teslim etmek ile yükümlüdür. Belirsiz ve tanımsız bir süre ile sınırsız hak ve yetkiye sahip değildir.

 

Mahpusların beyanlarına göre gazete, kitap, gibi yayınlardan faydalanmaları engellenmektedir. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından şu şekilde belirlenmiştir: “…

 

1.      Mahpus ceza infaz kurumlarında bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendisine verilmesini isteyebilir.

2.      Resmi kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkarılan gazete, kitap basılı yayınlar mahkemelerce yasaklanmamış olması koşulu ile mahpusa ücretsiz olarak ve serbestçe verilir.

3.      Mahpus kurum kütüphanesinden serbestçe yararlanma imkânına sahiptir.

4.      Mahpus mensup olduğu dinin bayram günlerinde, yılbaşında ve nüfus kaydında belirtilen doğum günlerinde dışarıdan kargoyla gönderilen ya da ziyaretçileri tarafından hediye olarak gönderilen kitapları kabul etme hakkına sahiptir.

5.      Eğitim ve öğretimine devam eden mahpusun ders kitapları herhangi bir engelleme olmadan kendisine verilir…”

 

Bu sebeple mahpuslara yasaklanmamış, birçok yayınevi, bayii ve kitapçıda satılan, resmi abonelik yaptırılan gazete ve basılı yayınların verilmemesi, radyo ve TV imkanlarından faydalandırılmamaları ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir. Her ne kadar 14.04.2020 tarihinde 5275 sayılı Kanun mad.62/4 kapsamında değişiklik yapılmış olsa ve Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler ceza infaz kurumuna kabul edilmez denilse de mevzuat düzenlemesinin de ifade özgürlüğünü ihlal etmesi kabul edilemez. Kaldı ki Evrensel ve Birgün gazetelerinin Basın İlan Kurumu’na resmi ilan ve yayınlama hakkı bulunmasına rağmen bunların da hapishanede verilmesinin geciktirilmesi ya da verilmemesi açıkça ifade özgürlüğünün ihlalidir. Yine kitap sınırlaması (kitap bulundurma sayısı) hak ihlaline sebep olmaktadır. OHAL sebebiyle başlayan ve pandemi ile devam eden tecrit altındaki mahpusların durumunu bu tip uygulamalar daha da ağırlaştırmaktadır.

 

3.      ÖZEL HAYATA VE AİLE HAYATINA SAYGI HAKKI İHLALİ

 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Cezaevleri Kuralları Başlıklı (87) 3 No’lu Tavsiye Kararı’nda ‘Tutukluların Dağıtılması’ başlığı altında düzenlenen 7. Maddede “Tutukluların tutukevine dağıtılmasında, onların özellikle hukuki ve yasal durumları (sanık ya da hükümlü, ilk mahkumiyeti, kısa ya da uzun süreli olup olmadığı gibi), fiziksel durumları (genç, yetişkin, normal, hasta ya da akıl hastası ya da anormal) cinsiyetleri ve yaşları; hükümlüler söz konusu ise onlara uygulanacak davranışların özellikleri dikkate alınır.” denilmektedir. 17.09.2019 tarihli Avşar ve Tekin v. Türkiye kararına göre başvurucuların ailelerinden uzakta uzun süre hapsedilmeleri ve aile ilişkilerine etkisi; aile hayatına bu müdahalenin, sağlanması istenen meşru hedef ile ölçülü olmaması sebebiyle demokratik toplumun gerekliliklerine uymayan bir tedbir olduğu görüşüne varılmıştır. Buna rağmen mahpusların ailelerine yakın yerlere nakil talepleri ve oda değişimi talepleri reddedilmektedir. Açık yargı kararlarına rağmen uygulamada halen hak ihlaline sebep olunması hukuka aykırıdır.

 

4.      KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ VE GÜVENLİĞİ HAKKI

 

01.01.2021 tarihinde yürürlüğe giren “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile birlikte denetimli serbestlik, koşullu salıverilme gibi mahpus lehine olan uygulamalarda iyi halin belirlenmesi için bir takım yeni kriterler getirilmiştir. Bunun başında ise mahpusun “işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması” kriteridir.

 

Bilindiği üzere Pişmanlık; içe dönük ve kişinin vicdanı ile ilgili olan duygusal bir tepkime halidir. Kişinin pişmanlık beyanının samimiyeti tam anlamıyla ölçülebilmesi mümkün değildir. Pişmanlık kriteri dışında infazın tüm aşamalarında, mahpusun hapishanelerin düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara uyup uymadığı, haklarını iyi niyetle kullanıp kullanmadığı, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirip getirmediği, toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığı, tekrar suç işleme ve mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olup olmadığı, iyileştirme ve eğitim-öğretim programları ile spor ve sosyal faaliyetler, kültür ve sanat programları, aldığı sertifikalar, kitap okuma alışkanlığı, diğer mahpuslar ile hapishane görevlileri ve dışarıyla olan ilişkileri, hapishane kuralları ile hapishane bünyesindeki çalışma kurallarına uyumu ve aldığı disiplin cezalarının dikkate alınacağı düzenlenmiştir. Yine bu kapsamda kurullar mahpuslarla mülakat yapabilecek ve burada sordukları soruların cevabına göre iyi hal değerlendirmesi yapabilecektir. Ancak burada mahpuslara sorulacak soruların denetlenmesine ilişkin herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır.

 

Görüldüğü üzere hukuka aykırı bu yönetmelikle beraber hapishane idareleri mahpus hakkında ancak ve ancak yargı makamlarının karar verebileceği hallerde yargı makamlarının yetkilerini dahi aşan bir yerde konumlandırılmış ve karar mercii haline getirilmiştir. Bu da hapishane idarelerinin mahpuslara karşı sınırsız yetkiyle donatılarak keyfi kararlar alabileceği anlamına gelmektedir. Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına “iyi halli olmadıklarına” yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri bu keyfi kararlarla engellenmiştir. İdari Gözlem kurulları kendilerini bir mahkeme yerine koyarak mahpusları ikinci defa yargılamaktadır. Disiplin cezası olmaması ve iyi halli olmasına rağmen sadece siyasi görülerinden dolayı mahpusların tahliyeleri uzatılmaktadır. Mahpuslara Kurul tarafından pişmanlık dayatması yapılmaktadır. Bu durum Kanuna açıkça aykırıdır. Mahpusun zaten yargılaması yapılmış ve söz konusu yargılama sonucunda gerekli olan cezasına hükmedilip infazı da bitmiş olmasına rağmen koşullu salıverilme tarihlerinde bırakılmamaları söz konusu kurulların keyfi ve kötü niyetli olarak hareket ettiklerini göstermektedir. Açıktır ki, hapishane idareleri yeni yönetmelik ile kendilerine verilen yetkileri kötüye kullanmaya başlamıştır. Aynı şekilde hapishane personelinin koğuş sayımı vs yapılırken mahpus odasına girdikten sonra bütün mahpusların odada olduğunu görmelerine rağmen yine de tek sıra ve ayakta sayım işlemini dayatmalarının hukuki zemini olmadığı gibi mahpuslara kötü koşulların dayatılmasına da sebebiyet vermektedir. Bu konuda verilmiş olan birçok örnek Yargıtay kararı olması ve ilgili yönetmelik ve kanunda da bu yönde bir düzenleme olmasına rağmen hapishane personelinin mahpuslara keyfi olarak ayakta sayımın dayatılması hukuka aykırıdır. Aynı zamanda mahpusların kötü muameleye tabi tutulduğunu da göstermektedir.

 

F.     AÇLIK GREVLERİ İLE İLGİLİ TESPİT VE GÖZLEMLERİMİZ

 

1.      Rutin Sağlık Kontrolleri yapılmadığı; Açlık grevinde olan mahpusların bazı hapishanelerde günlük sağlık kontrolleri hiç yapılmadığı, sağlık kontrollerinin yapıldığı hapishanelerde de revir hekimi tarafından yapılmadığı, bazen sağlık memuru ve bazen de görevli İnfaz koruma memurlarınca yapıldığı,

2.      Greve uygun iaşeler verilmediği; Grevde olan mahpusların bazı hapishanelerde hiç iaşe verilmediği, bazı hapishanelerde de tuz, şeker ve karbonat verilirken, yoğurt, meyve suyu vb. iaşeler verilmediği,

3.      Vitamin ihtiyacının karşılanmadığı; Açlık grevine giren mahpuslar için B1 vitamini hayati önem taşırken, bazı hapishanelerde B1 veya B grubu komplex vitamini hiç verilmediği,

4.      Mahpuslara farklı disiplin cezaları verildiği; Açlık grevleri nedeniyle disiplin soruşturmaları açılmış, greve giren mahpuslara disiplin cezaları verilmiş, “kültürel ve spor etkinliklerinden alıkoyma” disiplin cezaları verildiği gibi bazı hapishanelerde “haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama” şeklinde disiplin cezaları verildiği,

5.      Grevden kaynaklı “tecrit” uygulandığı; Özellikle bazı hapishanelerde greve giren mahpusların diğer mahpuslardan uzaklaştırıldığı ve ayrı bir koğuşa(bölüme) alındığı,

Şeklinde tespitlerin yapıldığı, açlık grevine giren mahpuslara her hapishanenin yaklaşımının farklı olduğu, greve uygun sağlık kontrolleri yapılmadığı, greve uygun iaşeler verilmediği ve greve giren her mahpusun derhal disiplin soruşturmalarına maruz kaldığı mahpusların aktarımları ile anlaşılmıştır.

G.    HUKUKİ DEĞERLENDİRME

 

“Açlık grevi” eyleminin tanımı, tarihçesi ve hukuki değerlendirmesi;

Tanımı; Açlık grevi, belirli bir olayı, tutumu, davranışı protesto etmek, çeşitli istekleri kabul ettirmek ya da savunulan görüşlere ilgi çekmek amacıyla uygulanan ve greve katılanların yemek yemeyerek kendilerini aç bırakmaları esasına dayanan bir yöntem olduğu, açlık grevinin intihardan farklı olarak amacın ölmek olmadığı, belli bir politik amaç için istenmese de sonucun ölüm olabileceği sert ve sessiz bir politik eylem çeşidi olduğu bilinmektedir. Özetle açlık grevine giren kişi daha iyi bir yaşam için gerekli olduğuna inandığı taleplerini kabul ettirebilmek için son kozunu varsaydığı yaşamını öne sürmektedir. Açlık grevine giren mahpus, hiç kimsenin, bir insanın göz göre göre ölümü karşısında kayıtsız kalamayacağı inancıyla hareket ederler.

Dünyadan açlık grevleri; Açlık grevleri pek çok ülkede, yönetimi protesto etmenin bir aracı olarak doğmuştur. Genelde siyasi-politik eylemler olarak devam etmiştir. Çarlık Rusya’da siyasi mahpuslar hapishane baskılarına karşı açlık grevi yapmıştır. Açlık grevlerinin dünya çapında adını duyurması ve dikkatleri üzerine toplaması ise 1900’lerin başında İngiltere’de oy hakkı isteyen kadınların hapishanede greve başlaması ile gerçekleşmiştir. Benzer eylemler İrlanda’da ve ABD hapishanelerinde de yaşanmıştır. 2.Dünya Savaşı'nın ardından insan hakları alanında yaşanan kötü gidişatın etkisi ile açlık grevleri yaygınlaşmış ve nihayet 1970’lerde uluslararası toplum bu eylemleri gündemlerine almışlardır. 1973 Kasım'ında Brixton Hapishanesinde İrlandalı mahpuslarca başlatılan grev sekiz ay sürmüştür. 1981'de İngiltere’de 10 IRA üyesi, Hapishane koşullarının düzeltilmesine ilişkin talepleri İngiliz Hükümeti tarafından kabul edilmediği için başladıkları ölüm orucu sonucunda yaşamlarını yitirmişlerdir.

 

Türkiye’de açlık grevleri; Türkiye'de ise açlık grevleri çeşitli dönemlerde yaşanmış ancak en ses getiren açlık grevi 12 Eylül'ün ardından Diyarbakır hapishanesinde başlayan ve birçok insanın yaşamını yitirdiği açlık grevidir. Ardından 1996 yılında Türkiye’nin birçok hapishanesinde 1500’ü aşkın mahpus açlık grevi yapmış ve 12 mahpus yaşamını yitirmiştir. Yine 2000 yılında F tipi hapishanelerine karşı başlatılan açlık grevleri neticesinde 40 üzerinde mahpus hayatını kaybetmiştir.  Yine çeşitli dönemlerde farklı talepler ile açlık grevleri yaşanmış ise de son toplu açlık grevleri Abdullah ÖCALAN üzerinde ki tecridin kaldırılması talepli 2012 yılında yaşanmış ve 68.günde Abdullah ÖCALAN ile yapılan görüşme neticesinde bitirilmiştir. Yine 2018 yılında bir kez daha “Tecridin kaldırılması” talebi ile Milletvekili Leyla GÜVEN öncülüğünde başlayan açlık grevleri Türkiye’nin bütün hapishanelerine yayılmış, 200.güne yaklaşan ve bazı mahpusların ölüm orucuna çevirdiği açlık grevleri yine Abdullah ÖCALAN ile yapılan telefon görüşmesi neticesinde sonlanmıştır.

Son olarak 27.11.2023 tarihinde “Abdullah ÖCALAN’a uygulanan tecridin sonlandırılması ve hapishanelerde uygulanan tecrit politikalarına son verilmesi” talepli 15.02.2024 tarihine kadar süresiz-dönüşümlü açlık grevleri Türkiye’nin birçok hapishanesinde başlamıştır.

 

Açlık grevinin iç mevzuattaki yeri; 5275 sayılı CGTİHK “bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma” başlıklı 40.maddede açlık grevine giren mahpusların disiplin cezalarına çarptırılacağı hüküm altına alınmıştır. Yine aynı kanunun “Hükümlünün kendisine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmesi” başlıklı 82.maddesinde açlık grevine giren mahpusların zorla besleneceği hususları hüküm altına alınmıştır. Öte yandan 5237 sayılı TCK’nın “Hak kullanımını ve beslenmeyi engelleme” başlıklı 298. Maddesinde açlık grevini teşvik eden, ikna eden veya talimat verenlerin hapis cezaları ile cezalandırılacağı hükmüne amirdir.

Her ne kadar CGTİHK ve TCK kapsamında cezalandırma amacıyla yasal düzenlemeler yapılmış ise de; Anayasanın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26.maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” Şeklinde aslında ifade hürriyeti bağlamında şiddet içermeyen eylemleri meşru kılmaktadır. Mamafih Anayasa Mahkemesi’nin 2013/6 E ve 2013/111 K sayılı kararında “itiraz konusu kural uyarınca hükümlülerin ifade yöntemi olarak tercih ettikleri her türlü açlık grevi eylemleri değil, sadece bu eylemlerin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak veya ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi hâli disiplin cezasına bağlandığı” diyerek sadece açlık grevine girmenin cezalandırılamayacağını ve bu açlık grevinin kurumun tehlikeye girdiğine sebebiyet verdiğinin açıkça ortaya konulması gerektiği ifade edilmiştir.  Aynı kararda “Cezaevi işleyişine eziyet getirmeyen süre gelen cezaevi yaşamını zorlaştırmayan kendisine uzatılan yemeği yememek suretiyle sessiz protestosu ile kendini ve karşı olduğu davranışı ifade etme yetisini kullanan ve bedensel özerkliğini kullanan sanığın korunan bu alanına müdahalenin hak olabilmesi bozulan düzenin ne olduğunu ve ifade özgürlüğüne üstün kamu adına dengenin bozulduğunu gösteren bir hal aldığının açıkça neler olduğunun bilinmesini gerektirir.” Şeklinde açlık grevinin kurum güvenliğini tehlikeye düşürmediği müddetçe ifade özgürlüğü bağlamında korunan bir eylem çeşidi olduğunu ortaya koymuştur.

Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın (1945) başlangıç bölümünde insan onuru kavramı, “... İnsanın ana haklarına, şahsın haysiyet ve değerine, erkek ve kadınlar için olduğu gibi büyük ve küçük milletler için de hak eşitliğine olan imanımızı yeniden ilan etmeğe” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinde, hiç kimsenin işkenceye, gayri insani yahut haysiyet (onur) kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla yukarıda belirtilen ve bir çok hapishanede başlayan açlık grevlerine sebebiyet veren ve açlık grevcilerinin talebi olan “İmralı ada hapishanesinde bulunan mahpusların aile ve avukatları ile görüşmeleri ve hapishanelere uygulanan tecrit politikalarına son verilmesi” talebi hukuka uygun bir talep olduğu ve uluslararası bildirgelerde tecrit ve izolasyon yasaklandığından uluslararası hukuka da uygun bir talep olduğu açıktır.  

Açlık grevine giren mahpusların talepleri olan TECRİT’in tanımı ve hukuki değerlendirmesi;

 Basından, kamuoyundan ve mahpuslarla yapılan görüşmelerde alınan bilgilerden anlaşılacağı üzere, 27.11.2023 tarihinde başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevine gerekçe olan temel taleplerin “Abdullah ÖCALAN üzerinde ki TECRİT’in sonlandırılması ve hapishanelerde ki baskılardan vazgeçilmesi” talebi olduğu anlaşılmıştır.

Tecrit: Kelime anlamı izolasyon veya hiçleşme, bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi haline bırakılması olayı olarak bilinmektedir. Son yıllarda Türkiye’de tecrit sözcüğünün Abdullah ÖCALAN’ın ailesi ve avukatları ile görüştürülmemesi ve uzunca bir süre haberleşme ve iletişim sağlanmaması üzerine sıkça kullanıldığı bilinmektedir. Zira Abdullah ÖCALAN en son avukat görüşünü 7.08.2019 tarihinde, aile ile en son telefon görüşünü de 25.03.2021 tarihinde yaptığı, dolayısıyla söz konusu tarihlerden bu yana avukat ve aile görüşü yapılmasına izin verilmediği gibi İmralı Ada Hapishanesinde bulunan mahpuslardan hiçbir haber alınamamıştır.

Bilindiği üzere 5275 sayılı CGTİHK “Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama” başlıklı 42.maddesi ve aynı kanunun “Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” başlıklı 43.maddesinde disiplin cezalarından kaynaklı görüş kısıtlılığı uygulanabilmekte ise de, avukat görüşlerinin bu kısıtlılıkların dışında bırakılmıştır. Dolayısıyla mahpusun avukat ile görüşme hakkının hiçbir şekilde kısıtlanamayacağı açıktır. Yine aynı kanunun “Avukat ve Noterle Görüşme Hakkı” başlıklı 59.maddesinde “Hükümlü, avukatlık mesle­ğinin icrası çerçevesinde avukatları ile vekâletna­mesi olmaksızın en çok üç kez görüşme hakkına sa­hiptir. Avukat ve noter ile görüşme, meslek kim­liklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak güvenlik nedeniyle gö­rülebileceği bir biçimde yapılır.” bağlamında hükümlü mahpusun vekaletli avukatıyla görüşmesine engel olunamayacağı hükmüne amiridir. Dolayısıyla avukattan hukuki yardım almak, olağanüstü kanun yollarına başvurma hakkı olan veya başka bir dosyada yargılanan veya İnfaz Hukuku ile ilgili sorunları olan hükümlü mahpusun da hukuki yardım alması da oldukça önemlidir. Bu sebeple, savunma ve avukattan hukuki yardım alma haklarına kısıtlama getirilmemesi yasal bir zorunluluktur. Açıklandığı üzere hükümlü olan mahpusların bir takım disiplin cezalarından kaynaklı aile ile görüşme hakkının kısmen kısıtlanması söz konusu ise de, avukat görüşmelerinin kısıtlanamayacağı açıktır.

Yukarıda açıklandığı üzere İmralı Hapishanesinde hükümlü olarak bulunan mahpusların aileleri ve avukatları ile görüştürülmemesi 5275 sayılı kanuna aykırı olduğu gibi, savunma hakkı bağlamında adil yargılanma haklarının ihlal edilebileceği, yine aile ile görüşme yasağından kaynaklı özel hayatın korunması hakkının ihlali, haberleşme ve iletişim yasağı uygulandığından kötü muamele yasağının ihlali olacağı açıktır. Uluslararası Af Örgütü, uzun süreli izolasyonun mahpuslarda fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerinde ciddi etkiler yaratabileceğine ve kendi içinde zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya ceza teşkil edebileceğine inanmaktadır. Ayrıca, uzun süreli izolasyon mahpuslara işkence ve kötü muamele yapılmasını da kolaylaştırabilir. İşkence ve kötü muamele, Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerince yasaklanmıştır. Özellikle, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına dair Avrupa Sözleşmesi'nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 3. Maddesi ve BM İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık dışı veya Onur Kırıcı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme (İşkenceye Karşı Sözleşme) bağlamında yasaklanmıştır.

Bu anlamda İmralı kapalı Ada hapishanesinde uygulanan tam izolasyon halinin infaz hukuku bakımından TECRİT olacağı açıktır. Bu nedenle Türkiye hapishanelerinde “Abdullah ÖCALAN üzerinde ki TECRİT’in sonlandırılması ve hapishanelerde ki baskılardan vazgeçilmesi” talebi ulusal mevzuata ve uluslararası sözleşmelere uyulması yönünde bir çağrı olduğu ve dolayısıyla hukuken meşru ve yasal bir talep olduğu değerlendirilmektedir.

 

H.    SONUÇ VE ÖNERİLER

Hapishane İdarelerinin, Açlık Grevine Giren Mahpuslara Olması Gereken Yaklaşımları;

1.      Açlık grevi yapan mahpusların hapishane hekimi tarafından, greve giren her bir mahpus için bir sağlık dosyası oluşturulmalı, ilgili mahpusun bütün sağlık verileri (boy, kilo, tansiyon, şeker, nabız ve varsa kronik hastalıkları, kullandığı ilaçlar) tespit edilmeli ve grev süresince her gün kontroller yapılarak oluşan farklılıklar not edilmelidir.

2.      Açlık grevi yapan mahpusların hapishane hekimi tarafından, grevin bırakılması yönünden dayatma ve ikna yöntemlerine başvurmadan ve hasta-hekim gizliliğine riayet edilerek açlık grevi yönünden tıbbi bilgilendirme yapılmalı ve bu yönde bilgilendirme onam formunun da sağlık dosyası arasına alınmalıdır.

3.      Açlık grevine giren mahpusların talebi doğrultusunda grev süresince tüketilecek iaşeler “tuz, şeker, karbonat, meyve suyu, ayran ve yoğurt vb.” günlük olarak yeteri kadar verilmelidir.

4.      Açlık grevine giren mahpusların uzun süre aç kalmalarından ötürü nörolojik bozukluklar şeklinde Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanma ihtimalleri oldukça yüksek olduğundan B1 vitaminin kesinlikle verilmesi gerekmektedir (Günlük 2 tablet şeklinde toplam 500 mg B1 vitamini alınmalıdır).

5.      Açlık grevi yapan mahpusların açıklanan 1, 2, 3 ve 4 numaralı hususlarda yeterli bilgiye sahip olmaları için sağlık hakları bağlamında Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlanmış “Açlık Grevi Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Konular” adlı bilgi notunun mahpuslara ulaştırılmasının engellenmemesi gerekmektedir. Hapishane idaresi bu bilgi notunu isteyen her mahpusa vermelidir.

6.      Açlık grevine giren mahpusların sağlık kontrollerinin bağımsız hekimlerce yapılabilmesi amacıyla bu doğrultuda kurulacak komisyonların cezaevlerine girişlerine izin verilmelidir.

7.      Bilindiği üzere Açlık grevi, belirli bir olayı, tutumu, davranışı protesto etmek için yemek yemeyerek kendini aç bırakma esasına dayanan bir eylem biçimidir. Bireysel yapılabileceği gibi kalabalık gruplar halinde de yapılır. Dolayısıyla Anayasanın 26.maddesi bağlamında hapishane işleyişine zarar vermeyen, süre gelen hapishane yaşamını zorlaştırmayan, sadece kendisine uzatılan yemeği yememek suretiyle sessiz protesto ile kendini ve karşı olduğu davranışı ifade etme yetisini ve bedensel özerkliğini kullanan mahpusun korunan bu alanına müdahalenin hak olabilmesi için bozulan düzenin ne olduğu ve ifade özgürlüğüne üstün kamu adına dengenin bozulduğunu gösteren bir hal aldığının açıkça neler olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Aksi takdirde şiddetsiz ve zararsız bir hak kullanımına karşı “Açlık grevi yapmak” şeklinde ifade edilen eylem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9. ve 10. maddesinde yer alan düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında korunduğu düşünüldüğünde anayasanın düşünce ve kanaat hürriyeti başlıklı 25. ve düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin yer aldığı 26. maddesi kapsamında değerlendirilmesi öncelikli bir zorunluluktur. Dolayısıyla hapishane düzen ve işleyişine hiçbir zararı olmayan bu pasif eylemden ötürü mahpuslara disiplin soruşturmaları açılmamalıdır. Açılan disiplin soruşturmalarının derhal geri çekilmesi gerekmektedir.

 

Adalet Bakanlığı, TBMM Vb. İlgili Kurumların Dikkatine;

Türkiye’de açlık grevinin olduğu tüm hapishanelerin incelenmesini, hapishanelerin açlık grevcilerine olan yaklaşımlarının denetlenmesi, açlık grevinde olan mahpusların sağlık ve yaşam haklarının korunması bakımından hapishanelere yazı yazılması gerekmektedir. Zira açlık grevi olan her hapishane mahpuslara farklı yaklaşmakta ve bazı hapishaneler mahpusların sağlık ve yaşam haklarını riske etmektedirler.

Bilindiği üzere Türkiye hapishanelerinin açlık grevi karneleri oldukça kötüdür. Açlık grevlerinden kaynaklı hapishanelerde başkaca kötü haberlerin gelmemesi için açlık grevcilerinin taleplerinin incelenmesi, ulusal ve uluslararası mevzuata uygun taleplerinin karşılanması ve İmralı Kapalı Ada Hapishanesinde bulunan Abdullah ÖCALAN ve diğer mahpuslarla bir an önce aile ve avukat görüşmesinin yapılması yönünde adalet bakanlığı ve ilgili kurumlara sorumluluklarını hatırlatıyoruz.

Kamuoyuna;

Tecrit uygulaması açık bir yaşam hakkı ihlalidir. İmralı Kapalı Ada Hapishanesinde bulunan mahpuslarda Türkiye’nin diğer hapishanelerinde bulunan mahpuslar gibi haklara sahip oldukları, kişiye özel uygulamaların olamayacağı ve dolayısıyla talep edilen hususun yasal mevzuata açıkça aykırı olan tecrit uygulamasının kaldırılmasıdır.  Açlık grevine gerekçe olan ve açlık grevcilerinin talebi olan husus, bütün mahpuslara tanınan yasal hakların İmralı Kapalı Ada Hapishanesinde bulunan mahpuslara da uygulanmasıdır. Hukuk devleti olmanın birincil gereği İdarenin ve yürütmeyi elinde bulunduran iktidarın yasalara uymasıdır.

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Yine anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10.maddesi ve AİHS “Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 14.maddesinde yasal düzenlemelerin herkes için aynı şekilde uygulanacağı ve hiç kimsenin yasalar önünde ayrımcılığa tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Aksi durumda hukuk devleti değil, keyfi ve öngörülemez bir yönetim anlayışı ve pratiği olacaktır. Bu nedenle İmralı kapalı Ada Hapishanesinde bulunan mahpuslara ayrı bir yasal düzenleme olamayacağı gibi var olan yasal düzenlemelerin uygulanma şeklinin de değişmeyeceği açıktır. 

Bilindiği üzere Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt meselesidir. Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yollardan çözülmesi, demokratik siyasal alanın yaşam bulması, başta Abdullah ÖCALAN üzerindeki tecridin mevcut yasal mevzuata uygun olarak kaldırılmasına, özgür ve adil insan haklarına dayalı bir hukuk sisteminin var olmasına bağlıdır.  Türkiye’nin geleceğinin ancak demokratik ve evrensel hukuk değerlerinin bir devlet aklı olarak benimsenmesi ile sağlanacağı açıktır.

 

İnsan hakları alanında çalışma yürüten STK’lar olarak; 

Başta açlık grevinde olan mahpusların yaşam hakkının korunması ve açlık grevinin sonlandırılması için makul ve yasal mevzuata uygun taleplerinin kabulü ile tecridin kaldırılmasına, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin son bulması için Başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası kamuoyu ve kurumları DERHAL HAREKETE GEÇMEYE, DUYARLI OLMAYA çağırıyoruz.