CHP’de Kılıçdaroğlu döneminin bitmesi ve Özgür Özel’in yeni genel başkan olarak ekibi ile birlikte görevi devralması CHP’de nasıl bir değişime yol açacak? Biranda kamuoyu gündemine giren ve Kılıçdaroğlu’na emrivaki yaklaşımı ile öne çıkan İmambakır Ülküş’ün CHP’de ne gibi bir konuma sahip? Bunun dışında Ortadoğu’da seyreden savaşa ilişkin Munzur Press Yayın Koordinatörü Mehmet Bidav sorularımızı yanıtladı.
RÖPORTAJ: MUHİTTİN BOTAN
AJANS65 TV - Geçtiğimiz hafta sonu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kongreye gitti ve kongrede yeni başkanını seçti. Değişimi savunan Özgür Özel (Ekrem İmamoğlu) ekibi seçimleri kazanarak CHP’nin yönetimini devraltılar.
CHP’de yaşanan bu değişimi nasıl değerlendirmeli? Bu değişim ile birlikte CHP beklenen çıkışı yakalayabilecek ve iktidarın kapısını aralayabilecek mi?
Ayrıca Ortadoğu’da yaşanan savaşta İsrail, Filistin’e yönelik katliamcı saldırılarına devam ediyor. Şuana kadar 10 binden fazla can kaybından bahsediliyor. Bu konuları Munzur Press Yayın Koordinatörü Mehmet Bidav ile konuştuk. Bidav, birbirinden çarpıcı konulara değindi...
Geçtiğimiz hafta sonu CHP kongresini gerçekleştirdi. Birinci tur sonrasında Kılıçdaroğlu’nun adaylıktan çekileceğine ilişkin bilgiler geçildi. Sonrasında dolaşıma sokulan bir videoda, İmambakır Ülküş, saygı sınırlarını aşarak alenen Kılıçdaroğlu’na bir müdahale ediyor ve “çekilmene izin vermiyorum” söylemleri duyuluyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP içerisinde herhangi bir yetkisi olmamasına rağmen, Ülküş’ün Kılıçdaroğlu’na yaklaşımını nasıl yorumlamak gerekiyor?
İmambakır Üküş, hakkında birçok spekülasyon olan ama bana göre Kılıçdaroğlu’nu kontrol altına almaya sadece bazı güçler -Ümit Özdağ’ı CHP’yle protokol imzalatan kesimler- tarafından oraya gönderilmiş bir tip. Bu tiplerin Kılıçdaroğlu’nun ikinci tur seçimlerine girmesine vesile olduğunu, bu nedenle de Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinin zedelendiğini vurgulayan insanlar var ki, pek haksız sayılmazlar. Bence bu olay “liderlerin danışmanları kimler” sorusunu gündeme taşıması açısından önemli sayılabilir, başka bir değeri yok.
‘ÜLKENİN İSMİNDE CUMHURİYETİN OLMASININ PEK BİR ÖNEMİ YOK’
CHP Kurultayında Özgür Özel’in Genel Başkan seçilmesi nasıl bir anlam taşıyor? İleriye dönük Türkiye siyasetine etkileri nasıl olabilir?
Hiçbir anlam taşımıyor; kişiler değişti, CHP değil. Değişimden anladıkları parti yöneticilerinin değişmesi. Sayın Özgür Özel, yıllardır Kemal Kılıçdaroğlu’na en yakın isimlerin içinde yer alıyor. Bütün politikalarda payı var; yenilgide de başarıda da. Dolayısıyla nasıl bir değişim getirebilir? Ya da değişimden anlaşılması gereken ne?
CHP hala 100 yıllık cumhuriyeti ideolojik olarak savunan, ona sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalışan; ama her geçen gün de kan kaybeden bir parti. Ülkenin demokrasi olmadan cumhuriyet olarak kalması hiçbir anlam taşımıyor; dünyanın en despot ülkelerinin adında “cumhuriyet” var; en demokratik ülkeleri krallıkla yönetiliyor. Kısacası önemli olan cumhuriyet olması değil, katılımcı bir demokrasiyle yönetilip yönetilmemesi…
Öte yandan kurultay yerel seçimler açısından önemli. Partiyi biraz canlandırmakla birlikte bugünden sonra parti içinde izleyecekleri politikalar önemli.
Türkiye siyaseti açısından önemli bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi esas sorun partinin demokratik bir çerçeveye çekilmesi ve kapsayıcı yönünü geliştirmesiyle bağlantılı.
KILIÇDAROĞLU’NUN ‘SIRTIMDAKİ HANÇERLER’ İBARESİ NE ANLAMA GELİYOR?
Kurultayda yaptığı açıklamada Kılıçdaroğlu, “sırtımdaki hançerler ile seçime gittim” ifadelerini nasıl okumalıyız?
CHP yüz yıllık parti. Siyaset oyunlarının en yoğun yaşandığı bir parti. Kılıçdaroğlu’nun ise saf, temiz bir kişiliği var. Entrika ile bağı yok, bilmez de. İki yüzlülük yapmaz, dürüsttür. Bazı gerçekler karşısında kırılır diye söylemekten sakınan bir kişi. En kötü yanı, bana göre, yanına gelen veya taraftar olarak gözüken kişilerin iyi niyetli olmasına inanması.
“Hançer” kavramı bana göre duygusal bir tepki. Siyasetin bünyesinde zaten bunlar var. Şaşırtıcı değil. Bu “hançer”lerle neyi kast etti? Sırta hançer dosta dair olur. Dolayısıyla Meral Akşener’i kast ettiğini sanmıyorum. Ama parti içinde çok iş çeviren, parti içi hesap kitabı olan kesimlerin -belki de bugün açığa çıkan manzara da o – seçimlerde başarıdan ziyade başarısızlık için çalıştıklarını belirtebiliriz. Bunu CHP içindeki birçok insan da biliyor. Bu “hançer” sahipleri, “hançerli eller” seçimin kaybedilmesine çalışan, sağlayan parti içindeki bazı unsurlardı. Bunun altında bir yerlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Kürt olmasının da yattığını düşmüyor değilim.
‘HAKAN FİDAN İLE BİRLİKTE TÜRKİYE KİMLİKLİ BİR DIŞ POLİTİKA İZLEMEYE BAŞLADI’
Son İsrail-Hamas ekseninde yaşananlar nasıl olunmalı?
Türkiye özellikle eski MİT Müsteşarı Hakan Fidan’nın Dışişleri Bakanı olmasından sonra dış politikada daha tutarlı, aktif ve kimlikli bir politika izlediğini söyleyebiliriz. İsrail, Hamas çatışmalarından kaynaklı izlediği politikalar ise oldukça yoğun ve sert. Türkiye, İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarını “savaş suçu” olarak tanımladı ve bunu sürekli dile getiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in "terör devleti" olduğunu söyleyerek, Filistin halkına destek verdiğini açıkladı. Ayrıca Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) İsrail'in saldırılarını kınayan bir karar tasarısı sunulmasını da destekledi. Ayrıca Türkiye, İsrail'in saldırılarına karşı uluslararası toplumda birlik olunması çağrısında bulundu.
Bu Türkiye’nin İsrail Hamas çatışmasındaki net tutum olarak ortaya çıkarken, ekonomik anlamda veya fiili herhangi bir yaptırımın olmaması düşündürücü. Çünkü iki ülke arasında ticari faaliyetler oldukça yoğun.
Türkiye'nin bu politikası ileride diplomatik ilişkilerde hem avantajlar hem de dezavantajlar barındırıyor. Öncelikle Türkiye, Filistin halkına verdiği destekle uluslararası alanda bir liderlik rolü üstlenmek istiyor. Bu durum, Türkiye'nin bölgedeki etkisini artırabilir. Ancak aynı zamanda Türkiye'nin İsrail ile ilişkileri de olumsuz etkilenebilir. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin bozulması, Türkiye'nin ekonomik açıdan zarar görmesine neden olabilir. Türkiye'nin İsrail ve Hamas arasındaki savaş karşısındaki tutumu ileride diplomatik ilişkilere etkisi olabilir.
‘KÜRTLER HEP FİLİSTİNLİLERİN YENINDA YER ALDI FİLİSTİNLİ LİDERLER KATLİAMCILARIN YANINDA YER ALDI’
Kürtlerin ezici çoğunluğunun eskisine nazaran fikir değiştirerek İsrail’den yana tutum takınması nasıl yorumlanabilir?
Kürtler söz konusu olduğuna iki unsurun öne çıktığını düşünüyorum. İlki, Filistin Kurtuluş Hareketinin hâkim olduğu dönemden Filistin kurtuluşuna Kürtlerin hep desteği olmuş, hatta İsrail Filistin çatışmalarında onlarca Kürt hayatını kaybetmiştir. Yani Kürtler her zaman Filistin Kurtuluş Hareketinin yanında yer almıştır. Ancak, Kürtler özellikle Saddam saldırılarında defalarca katliama uğramasına karşın, Filistin Kurtuluş Hareketleri veya liderleri hep “Müslüman” kimlikleriyle katliamcıların yanında yer almış, katliamları meşru görmüşlerdir. Kısacası, Kürtler kendi ulusal veya demokratik haklarına dönük mücadelelerinde Filistinlilerin desteğini alamamışlardır.
İkincisi, Hamas gibi örgütlerin yaptıklarını meşru görmemelerinden kaynaklı bir nedene dayanıyor. Sivillere dönük eylemleri, kadına yaklaşım, cihatçı ideolojik yapıları Filistinlilere değil, ama Hamas’a dönük bir tutum olarak ortaya çıkıyor.
Kürtlerin İsrail’e dönük tutum takınmalarından ziyade, aslında tamamiyle “savaş hukuku” ve “sivillerin korunması” üzerine bir politika geliştirmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz. Bu politika içinde kararsızlıklar ve tutarsızlıklar barındırsa da cılız bir şekilde bunu dinlendiriyorlar. Yoksa İsrail’in tutumunu meşru görmüyorlar.
Hamas’a müdahale ile İran’a müdahalenin kapısı mı aralanıyor?
Hamas’ı, İsrail-ABD ve İngiltere gibi ülkeler İran’dan ayrı düşünüyorlar zaten. İran’a dönük bir müdahale veya savaş, bölgesel aktörlerin dışında küresel boyutları taşıyor. Dolayısıyla bunu bir “ön çatışma” olarak görmek daha yerinde olur diye düşünüyorum. ABD’nin Ortadoğu’da tam hakimiyet sağlayamadan böyle bir savaşa girişeceğini düşünmüyorum.
Kimi Arap devletlerinin, İsrail’e silah sevkiyatı yapması ne anlama geliyor?
Filistin sorunu Arap ülkeleri tarafından genelde ya popülist bir söylem düzeyini aşmamış ya da iki yüzlü politikaların merkezini oluşturmuştur. Bu durum aslında çok da abartılacak konu değildir. Çünkü, dünyanın uluslararası ilişkilerdeki temel momentumu çıkar ilişkileridir. Çıkarları ve bağlı oldukları emperyal güçlerin dışında hareket etmelerini beklemek gerçekçi değil. Bu anlamıyla en net ve kararlı tutumu yine Türkiye sergiliyor.
Şu an Ortadoğu’da devam eden savaşı etnik veya dini bir savaş olarak değerlendirilebilir mi? Değerlendirilmeyecekse nasıl değerlendirmek gerekiyor?
“Ortadoğu’daki savaşlar” diye tanımladığınız İsrail Hamas arasındaki çatışma ise, dini ve etnik olmadığını söyleyebiliriz. Dini olsaydı diğer Müslümanların da direkt buna katılım sağlamasını beklerdik. Ancak İsrail’e dönük Müslüman ülkelerin tepkilerinin çoğunluğu bu yönlü. Buna karşın İsrail dahil dünyanın birçok ülkesinde İsrail saldırılarına dönük protestolar daha etkili ve yoğun. Hatta Müslümanların tepkilerinden daha fazla.
İsrail’in, Filistin’e dönük saldırıları işgalci bir mantığa dayanıyor. Filistin topraklarını kendilerine “vadedilmiş topraklar” olarak görüyor ve saldırı amacını bunun üzerine kuruyor.