Partisinin grup toplantısında konuşan HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, hükümete yönelik sert açıklalalarda bulundu. Ekonominin kötü gidişine ilişkin konuşan Bakırhan, “Ne ekonomist olması ne de dini referansları ekonomiyi iflastan kurtarabildi” dedi.
AJANS65 TV - Partisunun grup toplantısında konuşan Halkların Eşitlik Ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. Şahintepelilerin yanında olduklarını belirterek konuşmasınabaşlayan Bakırhan, “Her zaman olduğu gibi, Şahintepelilere sorulmadan barınma hakları gasp edilmek isteniyor. Hatay’da olduğu gibi Şahintepe’yi de rezerv alanı ilan etmek istiyorlar. Bu kararın kentsel dönüşüm adı altında rantsal bir dönüşüm olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Şahintepe’nin rant değil insan odaklı bir kentsel dönüşüme ihtiyacı var” ifadelerini kullandı.
‘DEVLET TAHİR ELÇİ CİNAYETİNİ AYDINLATMAK İSTEMİYOR’
Tahir Elçi cinayetine ilişkin de konuşan Bakırhan, bugün Tahir Elçi’nin katledilişinin 8’inci yılı olduğu hatırlatmasında bulunarak, “Onu özlemeye, onu anmaya devam ediyoruz. Halen katilleri bulunmadığı gibi bu siyasi cinayetlerdeki cezasızlık geleneği de devam ediyor. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollardan çözülmesini isteyen Tahir Elçi’nin yokluğunu her zaman hissediyoruz. Diğer faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi Elçi’nin failleri de belliydi. Devlet elindeki kayıtlar henüz açılmadı ama oradaki yurttaşlar kimler tarafından ateş edilerek Tahir Elçi’nin katledildiğini çok iyi biliyor. Devlet bu cinayeti de aydınlatmak istemiyor. Bu cinayeti de sümen altı etmek istiyor. Bu davanın takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi.
‘ADALET GELİNCEYE KADAR HER İKİ DAVAYI TAKİP EDECEĞİZ’
Tahir Elçi’ye ilişkin yaptığı konuşma sonrasında Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın serbest bırakılmasına yönelik de değirlendirmelerde bulunan Bakırhan, “Yine aynı anlayış Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybettiğimiz Hrant Dink davasını da aslında bir biçimiyle ortadan kaldırmak istiyor. Hrant Dink’i katledenler ortadadır. Bu konudaki itirafları, iddianamelerde isimleri geçenleri hepimiz izledik. Tetikçiyi serbest bıraktılar. Bu kararı kınıyoruz. Hrant Dink’in faillerinin açığa çıkarılması için de söz verdik. Hem Hrant Dink hem de Tahir Elçi demokratik bir Türkiye istedikleri için, eşit ve adil bir yaşam bu topraklarda sürsün diye yaşamlarını feda ettiler. Her iki davayı da adalet gelinceye kadar takip edeceğimizi belirtiyoruz. Arkadaşlarımızı saygıyla ve minnetle anıyoruz”.
‘SARAY’DA ŞATAFAT SÜRERKEN SERHAT HALKI YOKSULLUKLA BOĞUŞUYOR’
Bakırhan konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Kongremizin ardından yönetimimizle ve bütün arkadaşlarımızla birlikte halkın içindeyiz. Seçildiğim Siirt'te başlattığımız, Amed ve Batman’ın ardından geçtiğimiz hafta da Ağrı, Iğdır, Kars ve Ardahan ile devam ettiğimiz ziyaretler devam ediyor. Öte yandan Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları da yine Adana, Mersin, Diyarbakır ile bu ziyaretlerini sürdürüyor. Bu ziyaretlerde bizi coşkuyla karşılayan halklarımıza da teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin her bölgesinde olduğu gibi Serhat’ta da ekonomik, sosyal ve işsizlik sorunu en başat sorunlardandır. Saraydakiler şatafatlarını sürdürürken, Serhat’ta halkımız işsizlik ve yoksullukla boğuşmak zorunda kalıyor. Bölgede tek geçim kaynağı olan hayvancılık can çekişiyor. Bize gelen en büyük taleplerden biri de buydu. İktidar canlı hayvan ve et ürünlerinde de Türkiye'yi dışa bağımlı hale getirdi. Hayvancılığın merkezi olan Ağrı, Iğdır ve Kars’ta üreticiler ve besiciler çok zor durumda. Bu kentlerde canlı hayvan sayısı her geçen gün düşüyor.
‘EN YOKSUL İLLER AĞRI, IĞDIR, KARS VE ARDAHAN’
İşsizlik demek, yoksulluk demektir, göç demektir aynı zamanda. Teşvik yok, her yıl şap hastalığıyla karşı karşıyalar. Her yıl yaşadıkları bu sorunun çözümüne dönük de herhangi bir adım yok, araştırma yok, inceleme yok. Duayla da hayvanların şap hastalığından kurtulmasını bölge halkı sağlayamıyor. Et entegre tesisi yok, süt entegre tesisi yok. Geçim kaynağı hayvancılık, et ve süt ürünleri olan bir bölgede, bu tesislerin olmaması de iktidarın bölgedeki ayrımcı tutumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yem fiyatlarına zaten yetişmek mümkün değil. Her gün zam üstüne zam biniyor ve üreticiler artık hayvan üretemeyecek bir noktaya geldi. Ağrı, Iğdır, Kars ve Ardahan kamu yatırımlarının en düşük olduğu bir bölgemizdir, Türkiye’nin en yoksul illeridir. Belki inanmayacaksınız ama başta Kars’ta olmak üzere su yok. Bu dört kentte 24 saat su akmıyor. Belirli saatlerde su veriyorlar. Bu dört kentin altyapı sorunları devam ediyor. Ağrı'da istediğiniz caddede gidin, aracınız en az 50 defa kasislere düşüyor, arızalanıyor. Hem kayyım hem de sonrasındaki pratikler Ağrı’yı köstebek yuvasına çevirdi.
‘HASTALAR ERZURUM VE VAN YOLLARINDA HAYATINI KAYBEDİYOR’
Sağlık konusunda da çok ciddi sorunlar yaşıyor bu bölge. Yıllardır Kars, Ardahan ve Iğdır’da yaşayan insanlarımız Erzurum ve Van yollarında ya hastalarını yitiriyor ya da hastalar evlerinden uzakta yaşamlarını yitiriyor. Bu da iktidarın Kürt illerine nasıl bir ayrımcı politika uyguladığının göstergesidir. Iğdır, kayyım yönetimiyle birlikte, Avrupa dahil olmak üzere bölgede havası en kirli olan kentlerden biri haline geldi. Ne kayyım belediyeciliği ne de devlet bir çalışma içinde bulunmuyor. Hastalıkların en yoğun olduğu kenttir. Yine gezdiğimiz bölgelerde çöp toplanmıyor mahallelerde. Toplanan çöpler başka mahallenin hemen kenarında yakılarak imha edilmeye çalışılıyor. Özellikle Kars’ta çöp tesisleri olmadığı için yakılan çöplerden birkaç mahallemiz ciddi rahatsızlık yaşıyor. Sağlık sorunları baş gösteriyor.
‘HEDEP OLARAK BU BÖLGEDEKİ ADALETSİZLİĞİ GİDERECEĞİMİZE SÖZ VERİYORUZ’
Bölgenin en önemli turizm ilçelerinden olan Çıldır Gölü neredeyse çöp alanına dönüşmüş durumda. HEDEP olarak; özellikle bölgelerimizin yaşadığı bu adaletsizliği ve hukuksuzluğu ortadan kaldıracağımıza, bu sorunları gidereceğimize söz veriyoruz. Takip ettiniz; 23 Kasım’da Siirt'in Şirvan ilçesinde yine bir maden cinayeti işlendi. Bu vesileyle yaşamını yitiren yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Bu maden kazaları kader değildir; iktidar ve sermayenin ortaklığında işlenen cinayetlerdir. Bugün sizlere Türkiye’nin iki manzarasını sunmaya çalışacağım.
‘İSRAİL’E TERÖR DEVLETİ DİYENLERİN ÇOCUKLARI İSRAİL’LE TİCARET YAPMAYA DEVAM EDİYOR’
Serhat’ta yol yok, su yok, alt yapı yok, sağlık yok; işsizlik var, hizmete ulaşamayan milyonlar var, ilaca erişemediği için tedavi olamayan insanlar var. Temel besin maddelerini karşılayamayan ve çocukları açlık ve yoksulluktan hastalanan insanlar var. Ay sonunu getiremediği için kredi kartı ve taksitle çocuklarına mama almak zorunda kalan insanlar var. Burada durum bu iken, İsrail’e terör devleti diyenlerin çocukları, maşallah vızır vızır ticaret yapmaya ve servetlerine servet katmaya devam ediyorlar. Bu manzarada iflas bayrağını çeken 126 bin esnaf var. Bu manzarada 20 milyon icralık dosya var. Düşünün 80 milyonluk bir ülkede 20 milyon icra dosyası var. Bu, Türkiye’de ekonominin nasıl gittiğinin en iyi göstergelerinden biridir. Ay başını bulamayan memur ve işçileri anlatmaya gerek yok. Elin emeklisi Antalya’da, Muğla’da, turizm bölgelerinde çok rahatlıkla tatil yaparken; bizim emekliler 65 yaşından sonra başka bir iş yapmak zorunda kalıyor. Hatta başka kentte yaşayan ailesini, çocuklarını dahi ulaşım fiyatlarından dolayı ziyaret edemeyecek bir durumdalar. Bu manzarada akbilini dolduramayan öğrenciler var, ulaşıma erişemeyen öğrenciler var.
‘NE EKONOMİST OLMASI NE DE DİNİ REFERANSLARI EKONOMİYİ İFLASTAN KURTARABİLDİ’
Diğer Türkiye manzarasını zaten hep birlikte görüyorsunuz. Saraya günde 15 milyon lira harcayan, lüks ve şatafat içinde yaşayan saray sevdalıları var. Tek ihaleyle ihya olan müteahhitler var, faiz ve savaş baronları var. Hayali fonlarla zengin olan yandaş müteahhitler var. Komisyon görüşmeleri biten 2024 bütçesi de bu iki Türkiye manzarasının vesikasıdır. Bu bütçede kimlere kaynak ayrılıyor? Kendi ideolojisini topluma yaymak isteyen Diyanet İşleri Başkanlığına 91 milyon ayrılıyor. Garanti ödemeleri adı altında milyonları cebe indiren yandaşlar var. Türkiye’nin temel sorunlarını derinleştirerek 40 milyarı kasasına indiren savaş baronları var. Şirketlerden alınması gereken 2 trilyondan vazgeçerek sermayeyi sevindiren bir iktidar var. Bütçe kaynakları doğru kullanılırsa, savaş baronları yerine emeklilere 5 bin değil 80 bin TL ikramiye verebiliriz. Engelli istihdamını yüzde 3’lerden yüzde 6’lara çıkarabiliriz. 20 bin engelli yurttaşımızı hemen işe alabiliriz. Depremden en çok etkilenen okul ve hastaneleri depreme dayanaklı hale getirebiliriz. Biri “Faiz sebep, enflasyon sonuç” demişti. Hatta faize ilişkin, “Nas neyi gerektiriyorsa onu yapacağız” demişti. Fakat ne ekonomist olması ne de dini referansları Türkiye ekonomisini iflasa götürmekten kurtarabildi. Türkiye ekonomisi iflas ederken faiz lobileri gülmeye devam ediyor.
‘ASGARİ ÜCRET 25 BİN TL OLMALI’
2024 bütçesinin en önemli kalemlerinden birisi de faize ve faiz lobilerine ödenecek paradır. 1 trilyon 254 milyar lira yeni bütçede faiz ve lobilerine ayrılmış. Ekonomistim diyen Erdoğan yine yanıldı. Eğer gerçekten o ekonomistse, bu ülkede kıt kanaat yaşamını sürdüren yurttaşların tamamına Nobel Ekonomi Ödülü verilmesi gerekiyor. Asgari ücret çalışmalarının yapılacağı bir döneme girdik. Türk-İş, açlık sınırını 14 bin lira olarak belirledi. Türk-İş’in belirttiği açlık sınırının altında bir asgari ücretle vatandaşlarımızın yarısından çoğu yaşamlarını idame etmek zorunda kalıyor. KESK’e bağlı BES, yoksulluk sınırını 50 bin 750 lira olarak belirledi. Evet, her şey ortada. Açlık sınırının 2500 lira altında bir ücretle yaşamak zorunda kalan asgari ücretli gerçeği var. El insaf diyoruz. Günlük 15 milyon lira harcayan Saray’ın 11 bin 400 lirayı bu topluma reva görmesi halktan ve emekçiden ne kadar yana olduklarını gösteriyor. 1 Aralık’ta Asgari Ücret Komisyonu toplanacak. Biz de asgari ücret konusunda bir çalışma yürüttük. HEDEP olarak diyoruz ki asgari ücret 25 bin TL olmalı. Asgari ücret yoksulluk sınırının yarısı olmalıdır ve her ay yoksulluk sınırına göre düzenlenmelidir. Gelin hep birlikte bu kanun teklifimizi bugün Meclis’ten geçirelim. Bunu hem sokakta hem de Meclis’te destekleyelim.
‘AKP’Lİ BELEDİYELER ARTIK NASIL PARA YİYECEKLERİNİ ŞAŞIRMIŞ DURUMDA’
Geçen gün Sayıştay raporları açıklandı. AKP belediyelerinin Sayıştay raporlarına göre ne kadar büyük usulsüzlük ve yolsuzluk yaptığına şahit olduk. Özellikle Konya, Muş, Bursa, Kocaeli, Trabzon ve Erzurum büyükşehir belediyeleri resmen yağmalanmış. Birkaç örnekle AKP’li belediyelerin ne yaptığını anlatmaya çalışacağım. Süs havuzu ve kafe ihalelerini, sadece zorunlu afet ve acil dönemlerde yapılması gereken 21B ile yapmışlar. Yani açık ihale yapmıyorsunuz, istediğiniz müteahhitti 3 dosya ile çağırıyorsunuz, müteahhittin istediği firmaya ihaleyi veriyorsunuz. AKP belediyelerinde paramızın 21B teklif usulüyle yapılan ihaleler ile nasıl çarçur edildiğini Sayıştay tespit etmiştir. Muş’ta nasıl para yiyeceklerini bilmiyorlar, kar festivali yapıyorlar. “Hoş Geldin Bebek Projesi” başlatmışlar. Bu yoksullukta, bu yoklukta, bu kıtlıkta hoş geldin etkinliklerinin düzenlenmesi AKP’li belediyelere aittir ve bu da tarihe not düşülecektir. Beyoğlu Belediyesinde ilginç bir durum var. Normalde otopark işletmeleri, belediyeden ruhsat alıyor ama Beyoğlu Belediyesi kaçak otopark çalıştırıyor. O da yetmemiş, Ümraniye Belediyesi kendisinin olmayan Orkestra Müdürlüğü adı altında bir müdürlük açarak oraya müdür atamış. İhtiyacı olan bir vatandaş var ve onun için özel bir olmayan müdürlük icat etmişler.
‘AKP 3Y İLE YANİ YEME, YUTMA VE YÜRÜTME İLE BELEDİYELERİMİZİ TALAN EDİYOR’
Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar var diye iktidara gelen AKP, bugün yine 3Y ile yani yeme, yutma ve yürütme ile maalesef bütçemizi ve belediyelerimizi talan ediyor. En fazla borç ve usulsüzlüğün yapıldığı belediyeler de kayyım belediyeleridir. Van Büyükşehir Belediyesinin borcu 2 milyar lirayı aşmış. Bir kenti 10 defa ihya edebilecek bir paradan bahsediyorum. Paranın nereye gittiğini Vanlı arkadaşlar çok iyi biliyor. Yine Mardin’deki soygun ve talanı anlatmaya saatler yetmez. Resmen Mardin Belediyesi soyuluyor. Belediye başkanlığını yaptığım borçsuz Siirt Belediyesinin kayyımla birlikte yüz milyonlarca lira borcu bulunmaktadır. Diyarbakır’da, Amed’de, Amed’in ilçelerinde, Bağlar’da yapılan yolsuzluğun haddi hesabı yok. Kamuoyuna da çeşitli vesilelerle yansıyor. Dolayısıyla em dibêjin em ê van qeyûmên diz bişînin, em ê van talanciyan bişînin, em ê van dijminên Kurdan bişînin. Em ê cardin şaredariyên xwe têxin mala gelan, têxin mala Kurdan.
AKP’nin tüm belediyelerinde gerçek anlamda yozlaşma olduğunu belirtmek istiyorum. Onların işi halkın parasını çarçur etmektir. İşte AKP’nin özü tam da çarçur etmedir. Bizler HEDEP olarak; bu talan düzenine karşı geliyoruz, bu talan düzenine itiraz ediyoruz. Bizim yerel yönetim anlayışımızda demokrasi vardır. Kendimize güveniyoruz, başaracağız. Bu konuda 25 yıllık deneyimimiz var. Tekrar belediyelerimizi kayyımlardan kurtararak halkın evi ve bahçesi yapacağımıza söz veriyoruz huzurunuzda.
‘“ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK, KÜRT SORUNUNA ÇÖZÜM” TALEBİ DÜNYANIN EN MEŞRU TALEBİDİR’
İmralı’daki mutlak tecrit ve Kürt sorunundaki çözümsüzlük devam ediyor. Cezaevlerindeki tutsaklar, “Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” talebiyle 27 Kasım-15 Şubat tarihleri arasında açlık grevi yapacaklarını açıkladılar. Bu talep dünyanın en meşru talebidir. Mahpushanelerde binbir zorlukla yaşayan tutsakların açlık grevine gitmemesi için aslında bize büyük bir sorumluluk düşüyor. Buna itiraz edecek olan dışarıdakilerdir, halkımızdır, emekçilerdir. Maalesef bütün zorluklara rağmen cezaevlerinin açlık grevi başlatması da bizlere büyük bir mesaj ve ders olmalıdır. Bu açlık grevleri hepimize mücadeleyi büyütme çağrısıdır. Tutukluların taleplerine sahip çıkmak ve başarıya ulaştırmak hepimizin görevdir. Bu tarihi göreve sahip çıkmak için daha güçlü ses çıkarmalıyız. Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikalarını hep birlikte mahkum etmemiz gerekiyor.
‘BU PROTOKOL KİRLİ VE IRKÇI BİR KAĞIT PARÇASIDIR, BİR PAÇAVRADIR’
Biliyorsunuz seçim öncesi yapılan bir protokol yayınlandı. Özdağ’ın paylaştığı belge, 100 yıllık ret ve inkar politikalarının aynı zamanda vesikasıdır. Halklarımıza inkar ve imha dayatan bu güncel kağıt parçasını kabul etmediğimizi huzurlarınızda dile getirmek istiyoruz. Bu protokol bir utanç kaydı olarak tarihe not düşecektir. Ne halkta karşılığı vardır ne de gerçekle bir bağı bulunmaktadır. Kirli ve ırkçı kağıt parçasıdır, bir paçavradır, aynı zamanda Çöktürme Planının da bir parçasıdır. Sizin gizli bir protokol yapmaya ihtiyacınız yok. Zaten AKP-MHP iktidarı aleni bir şekilde bu inkar ve imha politikalarını yürütüyor. Elbette Kürtler yediği ayazı unutmazlar. İradesini yok sayan kayyım zihniyetine tokadı vuran Kürt halkının, bu irade gaspını kapalı kapılar ardında devam ettirenlere, bu konuda çalışma yürütenlere de önümüzdeki dönem gereken dersi vereceğinden eminim.
‘HEDEP VAR OLDUKÇA IRKÇI HAYALLERİ GERÇEK OLMAYACAKTIR’
Kimsenin kaygısı olmasın; HEDEP var oldukça ırkçı hayaller gerçek olmayacaktır. HEDEP oldukça; Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin ve kadınların dışlandığı yeni bir yüzyıl olmayacaktır. Gün geçmiyor ki iktidar yargısı ve ortakları partimize kumpas kurmasın. 11 parti kapatıldı, davalar açıldı. Yerlerine yenilerini kurduk. Biz büyüdükçe iktidar korkuyor. Hiçbir şey bulamadılar, bu sefer de tam yerel seçime gideceğimiz bir süreçte bizi uğraştırmak için HEDEP’in ismine kafayı taktılar. Çünkü kafaları hukuksuzluktan ve adaletsizlikten başka bir şeye çalışmıyor. Neymiş efendim HEDEP ismi HADEP’e benziyormuş. Tebrik ediyorum. Şapkadan tavşan çıkarmışlar. Türkiye’de ilk defa mı bir partinin adı ya da kısaltması kapatılmış bir siyasi partiye benziyor?
‘YARGININ PARTİMİZİN KISA ADIYLA İLGİLİ TUTUMU KÜRTLERE OLAN DÜŞMANCA TAVRINI GÖSTERİYOR’
Seçimlerde ittifak yaptığınız Yeniden Refah Partisinin adı Refah Partisine benzemiyor mu? Kaldı ki amblemi de neredeyse aynı olan bir parti. Buna benzer onlarca parti olmasına rağmen yargının uğraştığı tek parti biziz. Biz onun ayrımcılığını, onun özellikle Kürtlere ve partimize dönük düşmanca tavrını görüyoruz. Kimisi aklıyla vezir oluyor, kimisi var aklıyla rezil oluyor. İşte bunlar da aklıyla rezil olanlardır. Biz bunu böyle göreceğiz ve görmeye devam edeceğiz. Şunu bir türlü anlamadılar. Biz ne zaman bir binadan, bir tabeladan, üç harften ibaret olduk? Partimiz kapanınca, ismimiz değişince, yasaklanınca bu mücadeleden vaz mı geçeceğiz? Kürdü, emekçiyi, Alevi’yi savunmaktan, adalet, demokrasi ve özgürlük aramaktan vaz mı geçeceğiz? Tabii ki vazgeçmeyeceğiz. İşte bunu, örgütlü ve güçlü mücadelemizle en başta iktidara ve onun siyasi uzantısı olarak davranan yargıya bildirmek gibi büyük görevimiz var.
Gençlik Meclisimiz değiştirmeye, dönüştürmeye, siyasette özne olmaya devam edecektir
Gençlik Meclisimize dönük iktidarın baskısı her geçen gün devam ediyor. Gün yok ki gençlere siyasi soykırım operasyonları yapılmasın. Gençlerin dinamizminden, kararlı mücadelelerinden korkuyorlar. Hemen her gün siyasi operasyonlarıyla gençleri sindirmeye çalışıyorlar. 24 Aralık’ta da Gençlik Meclisimizin 1. Gençlik Kongresi var. Her türlü baskıya rağmen gençlik kongremizi güçlü bir şekilde yapacağımızı belirtmek istiyorum. Gençlik Meclisimiz değiştirmeye, dönüştürmeye, siyasette özne olmaya devam edecektir. Hukuksuz gözaltı ve baskılar nafiledir. Genç başladık, genç başaracağız.
‘ADAYLARIMIZI DEMOKRATİK VE KATILIMCI BİR YÖNTEMLE, KENTİN UZLAŞISIYLA BELİRLEYECEĞİZ’
Uzun süredir yerel seçimlere yönelik çalışma içindeyiz. Bütün hazırlıklarımızı tamamladık artık yola koyulma ve başarma zamanıdır. Aday başvurularına başladık. Bu başvuruların yegane mercii halkımız olacaktır. Halkımız kimi işaret ederse, adaylarımız onlar olacaktır. Adaylarımızı demokratik ve katılımcı bir yöntemle, kentin uzlaşısıyla belirleyeceğiz. Halklarımız, üyelerimiz, STKler ve örgütlü toplumsal muhalefetin en geniş katılımıyla adaylarımızı belirleyeceğiz. Kent uzlaşısını sağlamak için yerel eğilimlere de başvuracağız. Demokrasi sınavını başarıyla tamamlayacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Kentlerimizi hep birlikte yönetme iddiasındayız. Kendisine güvenen, halkın sorunlarını dert edinen, bireysel çıkarlarından önce halkın özgürlük taleplerini ve çıkarlarını önceleyen herkesi aday adaylığı için başvuru yapmaya çağırıyoruz. Önümüzdeki dönemde, başta yerel seçimler olmak üzere, bu ülkeye barış gelinceye kadar kararlı bir şekilde mücadele edeceğimize olan inancımla saygılarımı sunuyorum.” (HABER MERKEZİ)