Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte Türkiye genelinde yüz binlerce Kürt çocuk, anadilde eğitim hakkından yoksun olarak okullara başlamaktadır. Anadilde eğitim hakkının yok sayılması, yalnızca bir eğitim sorunu değil, aynı zamanda daha geniş çaplı bir asimilasyon politikasının yansımasıdır. Tekçi eğitim sisteminin asimilasyon politikalarını nasıl desteklediği, Kürt çocuklarının kimlik ve kültürel bağlarının nasıl zayıflatıldığı ve bu durumun toplumsal hafıza üzerindeki etkileri ele alınmalıdır.
Tekçi Eğitim Sistemi ve Ulus-Devlet Modeli
Türkiye’de uygulanan ulus-devlet modeli, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana etnik ve dilsel çeşitliliği göz ardı ederek tek bir ulusal kimliği merkeze almış ve bu kimlik üzerinden homojen bir toplum yaratmayı hedeflemiştir. Bu politika, eğitimin en etkili araçlardan biri olarak kullanılmasıyla hayata geçirilmiştir. Türkçe’nin resmi dil olması ve eğitim ile kamu hizmetlerinde tek geçerli dil haline gelmesi, Kürt çocuklarının anadillerinde eğitim almalarını engellemiştir. Bu, sadece eğitimsel bir engel değil, aynı zamanda kültürel bir baskı ve asimilasyon sürecinin göstergesidir.
Tekçi eğitim politikası, Kürt çocuklarını anadillerinden ve kültürlerinden uzaklaştırarak onları ulus-devlet ideolojisine uygun bir yapıya dönüştürmeye çalışmaktadır. Anadilde eğitimin engellenmesi, Kürt toplumunun kimlik ve kültürel bağlarını zayıflatma girişimidir. Bu bağlamda tek dil ve tek kimlik üzerinden işleyen eğitim sistemi, yalnızca eğitimsel bir hak ihlali değil, aynı zamanda kültürel bir yok etme politikasıdır.
Asimilasyonun Derin Kökleri: Hafıza ve Kimlik Üzerindeki Etkiler
Asimilasyon politikaları, dilsel hakların engellenmesiyle sınırlı kalmayıp, toplumların hafızasını ve kimliğini hedef alır. Bu durum, toplumsal hafıza üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne sermektedir. Bir halkın anadilinin ve kültürel unsurlarının yok edilmesi, yalnızca geçmişini değil, aynı zamanda geleceğini tehdit eden bir süreçtir.
Toplumun hafızası, dili, kültürü ve gelenekleriyle doğrudan ilişkilidir. Asimilasyon politikaları hafızayı silmeyi ve kimliği zayıflatmayı amaçlar. Kürt çocuklarının anadilde eğitim alamaması, toplumsal hafızadan kopmalarına ve kimliklerinin zayıflamasına neden olmaktadır. Eğitimde tek dilliğin dayatılması, Kürt toplumunun yalnızca bugünkü değil, gelecekteki kültürel varlığını da tehdit eden bir durumdur. Geçmişiyle bağı koparılan bir toplum, gelecekte kimlik ve kültür bağlarını sürdüremeyeceği gibi, kendi geleceğini tayin etme hakkından da mahrum kalır.
Asimilasyon Politikalarına Karşı Mücadele: Kürt Halkının Dil ve Kültüre Sahip Çıkma Sorumluluğu
Asimilasyon politikalarına karşı en önemli direniş aracı, Kürt halkının kendi diline ve kültürüne sahip çıkmasıdır. Her Kürt bireyi diline sahip çıkarak bu mücadeleye katkı sağlamalıdır. Anadilin sadece eğitimde değil, günlük yaşamda da aktif bir şekilde kullanılması, asimilasyona karşı en etkili direniş yollarından biridir. Aileler, çocuklarına anadillerini öğretme sorumluluğunu taşımalıdır. Evler, dilin ve kültürün korunduğu birer eğitim yuvası olmalıdır.
Kürt diline sahip çıkmak, yalnızca bireysel bir tercih değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Özellikle anneler, çocuklarına anadillerini öğretme konusunda öncü bir rol oynamalıdır. Çocuklarla ilk iletişim Kürtçe olmalı ve bu dil evde yaygın bir şekilde kullanılmalıdır. Dil ve kültür çalışmaları yürüten kurumların ve derneklerin desteği büyük önem taşımaktadır. KURDÎ-DER ve ARSİSA gibi kurumlarla iş birliği yaparak Kürt dili ve kültürünün korunması ve yaşatılması için daha geniş çaplı çalışmalar yürütülmelidir.
Kürt Dili Üzerindeki Tarihi Baskılar
Kürt dili üzerindeki baskılar, köklü bir geçmişe dayanır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kürt mirliklerinin Kürtçeye verdiği önem bilinse de, II. Mahmut döneminde Kürt mirliklerinin ortadan kaldırılması ve Kürdistan’ın vilayetlere bölünmesiyle başlayan baskılar, Cumhuriyet döneminde daha da yoğunlaşmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, Kürt dili üzerindeki sistematik baskılar artarak devam etmiştir. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi devlet kurumları, Kürtçeyi marjinalleştirmek ve resmi dil statüsünden dışlamak amacıyla politikalar geliştirmiştir.
Ancak tüm bu baskılara rağmen Kürt halkı, diline ve kültürüne sahip çıkma mücadelesini sürdürmüştür. Kürt dili üzerindeki baskılar, toplumun dilsel ve kültürel varlığını tehdit etse de, Kürt halkının dirençli yapısı sayesinde dil ve kültür mücadelesi bugüne kadar devam etmiştir. Bu baskıların kalıcı etkiler bırakmaması için her Kürt birey diline ve kültürüne sahip çıkmalıdır.
Anadilde Eğitim Hakkının Önemi ve Uluslararası Boyut
Anadilde eğitim hakkı, yalnızca Türkiye’deki Kürt çocuklarının değil, dünya genelinde birçok etnik grubun karşılaştığı temel bir insan hakkı sorunudur. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası belgelerde, çocukların anadilde eğitim alma hakkı açıkça tanımlanmıştır. Ancak Türkiye’de bu uluslararası sözleşmelere rağmen Kürt çocukları anadilde eğitim hakkından mahrum bırakılmaktadır.
Eğitimde dilsel çeşitliliğin tanınması, demokratik toplumların temel yapı taşlarından biridir. Anadilde eğitim, yalnızca bireylerin eğitimde başarılarını artırmakla kalmaz, aynı zamanda kültürel çeşitliliğin korunmasına da katkı sağlar. Bir toplumun dilsel ve kültürel çeşitliliği onun zenginliğidir. Bu zenginlik, eğitim sistemi aracılığıyla beslenmeli ve desteklenmelidir. Ancak Türkiye’deki mevcut eğitim politikası bu zenginliği yok sayarak, toplumun bir kesiminin kültürel ve dilsel haklarını ihlal etmektedir.
Türkiye’deki tekçi eğitim sisteminin asimilasyon politikalarını nasıl desteklediği ve Kürt çocuklarının anadilde eğitim hakkından yoksun bırakılmasının toplumsal hafıza ve kimlik üzerindeki etkileri incelendiğinde, bu sorunun sadece bugünün değil, geleceğin de büyük bir meselesi olduğu görülmektedir. Asimilasyon politikaları, bir toplumun hafızasını ve kimliğini silmeyi hedefler ve bu sürecin en büyük mağdurları, geleceğin çocuklarıdır.
Anadilde eğitim hakkı, yalnızca Kürt halkının kültürel ve dilsel varlığını korumak için değil, demokratik ve çokkültürlü bir toplumun inşası için de kritik bir adımdır. Türkiye’nin eğitim politikalarını bu bağlamda yeniden gözden geçirmesi ve kültürel çeşitliliği destekleyen bir anlayışla hareket etmesi gerekmektedir. Anadilde eğitim hakkı yalnızca bir dilsel hak değil, aynı zamanda bir toplumun kültürel varlığını sürdürme ve geleceğini tayin etme mücadelesidir. Bu hak, Türkiye’nin toplumsal barış ve demokratikleşme sürecinde elzem bir adım olacaktır.