Connect with us

Genel

‘2023/’24 Eğitim Öğretim Yılı Acil Çözüm Bekleyen Sorunlarla Açılıyor’

Eğitim Sen, 2023/’24 eğitim ve öğretin yılına ilişkin bir rapor hazırladı. Hazırlanan raporda, 2023-2024 eğitim öğretim yılı, Türkiye’de eğitimin karşı karşıya olduğu ve geçtiğimiz yıllar içinde birikerek büyüyen sorunlarının gölgesinde açıldığına dikkat çekilerek, “Özellikle son birkaç yıldır derinleşen ekonomik kriz soncunda artan fiyatlar okul masraflarını ciddi oranda arttırmış, çocuk okutan ailelerin bütçelerini derinden sarsmaya başlamıştır” tespitine yer verildi.

HABER MERKEZİ / AJANS65 TV

2023-2024 Eğitim Öğretim yılının açılması  ile birlikte karşı karışya bulunulan sorunlara ilişkin bir rapor hazırlayan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduğunun altı çizildi. Hazırlanan raporda, “Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürülmektedir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir” eleştirilerine yer verildi. 

‘AİLELER ÇOCUKLARININ TEMEL İHTİYAÇLARINI KARŞILAMADA CİDDİ SORUNLAR YAŞAMAKTADIR’

Raporda şu ifadelere yer verildi:

“Ekonomik kriz ve hayat pahalılığı, gıda fiyatlarının yükselmesi, kırtasiye ve katlanan okul fiyatları nedeniyle aileler, çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi anlamda zorlanmaktadır. Seçim sonrasında peş peşe gelen zamlarla birlikte veliler, çocuklarına günlük harçlık vermekte zorlanmanın yanı sıra beslenme çantalarını dahi dolduramama korkusu yaşamaktadır.

Advertisement

Millî Eğitim Bakanlığı’nın öncelikli gündeminde ise öğrencilerin okul masrafları ve beslenme sorunları değil, İmam Hatip okullarını evrensel alternatif bir model olarak bütün insanlığın hizmetine sunmak, ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) projesi kapsamında okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imam ve vaiz görevlendirilmesi gibi politika ve uygulamalar bulunmaktadır.

Türkiye’nin eğitim sistemi, yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline gelmiştir. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, uzun yıllardır en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir.

Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajlarını ortadan kaldıracak adımlar yıllardır atılmamıştır.

Advertisement

‘ENGELLİLERE YÖNELİK EĞİTİM OLMASI GEREKENİN ÇOK ÖTESİNDE’

Türkiye, engellilerin eğitimi konusunda gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslandığında olması gereken düzeyin çok gerisindedir. Engellilerin eğitim alma ve meslek edinme taleplerini gerçekleştirme olanakları son derece sınırlıdır. Son yıllarda, sayıları hızla artan özel eğitim merkezlerinin denetimsiz uygulamaları nedeniyle engellilerin ve ailelerinin mağdur edildiğine ilişkin örnekler artmaktadır.

Türkiye’de başta eğitim kurumları olmak üzere, genel ve yerel hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi aşamalarında engelli yurttaşların koşulları ve ihtiyaçları dikkate alınmamaktadır. Engellilerin önemli bir bölümü kendi başına ihtiyaçlarını giderememekte, aile bireylerine bağlı ve bakıma muhtaç şekilde yaşamını sürdürmektedir. Türkiye’de okul çağında olup da özel eğitim alamayan çocuk sayısı hala çok yüksektir. Özel eğitim için gerekli bilgi, hizmet ve fiziksel çevre koşullarının özel eğitim kapsamında olan engelli çocuklar için yeterince ulaşılabilir hale getirilmemiş olması düşündürücüdür.

‘4+4+4 DÜZENLEMESİ SINIFSAL BÖLÜNMEYİ ÇOK DAHA NET YAŞANMAYA BAŞLANDI’

Okullarda, özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmesinin ardından sınıfsal bölünmeler geçmişe oranla çok daha net bir şekilde yaşanmaya başlamıştır. Okullarda aidat veren sınıf, aidat vermeyen sınıf ayrımları yapılmakta, aidat veren öğrenciler fiziksel olarak daha temiz ve daha donanımlı sınıflarda okurken, aidat vermeyen öğrenciler daha az donanımlı sınıflarda ve sağlıksız koşullarda eğitim görmeye zorlanmaktadır.

Advertisement

Mevcut eğitim sistemi okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin müşteri olarak görülmesini hedeflerken, eğitim sistemi içindeki sınıfsal eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar ve farklı bölgelerdeki okullar sürekli birbirleriyle rekabet içine sokulmuş durumdadır.

‘LAİK EĞİTİM VE LAİK YAŞAMI TEHDİT EDEN ÇEDES PROJESİ İPTAL EDİLMELİDİR’

Türkiye’de siyasi iktidar eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamalar, eğitimin bütün kademelerinde ve toplumsal yaşamın her alanında karşımıza çıkmaya başladı.

Bugüne kadar eğitim alanında Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalandı. Geçtiğimiz yıllar içinde okullarda hayata geçirilen ortak projeler üzerinden eğitimi dinselleşme süreci hızlanırken, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar adım adım hayata geçirildi.

Advertisement

Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullar ve imam hatip okulları, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı il/ilçe spor müdürlükleri/Gençlik merkezleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet Gençlik Merkezleri iş birliğinde yürütülmekte olan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” (ÇEDES) kapsamında bir süredir ülke çapında toplantılar yapılıyor ve çeşitli kararlar alınıyor.

Dini ve manevi değerleri merkeze alan ÇEDES Projesi, laik-bilimsel eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine aykırı bir içerikte hazırlanmış ve uygulanmaya başladı. Proje “Öğrencilere milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizin benimsetilmesi amacıyla tüm lise, ortaokul, ilkokul ve anaokulları ile il merkezi ve ilçelerde bulunan tüm cami ve Kur’an kursları”nı kapsıyor. Projenin ülke çapında uygulaması için Milli Eğitim Müdürlükleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı il müftülükleri aracılığıyla okullara ‘manevi danışman’ sıfatıyla pedagojik eğitimi bulunmayan vaiz, imam hatip, Kur’an kursu öğreticileri İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere, çeşitli illerde görevlendirmeler yapılmaya başlandı.

Eğitimin bütün kademelerinde eğitimin niteliğini yükseltmek, çocukların özgür ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için somut adımlar atılması gerektiği açıktır. Ancak siyasi iktidar, bugüne kadar yaptığı gibi, din ve inanç alanı gibi son derece hassas bir konuda “tek din, tek mezhep” yaklaşımıyla hareket ederek okullarda öğrencilere dini ve manevi değerleri aktarmayı kendisine görev edinmiştir. ÇEDES Projesi iktidarın eğitim sistemini siyasal-ideolojik çizgisi ve dini-kültürel ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirme hedefinin son örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Advertisement

‘ÇEDES İLE MANEVİ DANIŞMANLARIN ÖNÜ AÇILIYOR’

ÇEDES ile vaiz, imam hatip ve Kur’an kursu öğreticilerinin, İlahiyat Fakültesi mezunlarının eğitim kurumu olan okullarda ‘manevi danışman’ olarak görev yapmalarının önü açılıyor. Manevi danışmanlarla öğrencilerin okul dışında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı kamplarında buluşmaları, okullardaki koordinatör öğretmen ve Gülen cemaatinin “abla ve ağabeyleri” gibi koordinatör öğrencilerle dini telkinler yapan “değerleri eğitimi” çalışmalarına katılmaları sağlanacak. ÇEDES projesi ile Millî Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığına, dinci tarikat ve cemaatlere öğrencileri devşirmenin önü açılacak.

Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiş durumdadır. Bu konuda mesai saatlerinin okul ders planlarının Cuma namazı saatlerine göre düzenlenmek istenmesi, karma eğitim ilkesinin ihlal edilmesi ve benzeri girişimler, kısaca eğitim sisteminin dini kurallara göre biçimlendirilmek istenmesi kabul edilemez.

Laiklik ilkesi ve laik eğitim, toplumdaki farklı inanç, farklı mezhep, farklı kimlik, farklı cinsiyet ve cinsel kimlikler hem inananlar hem de inanmayanların bir arada barış içinde yaşayabilmeleri için son derece önemlidir.

Advertisement

Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı ‘manevi değerleri’ benimsemiş insanlardan oluşmaz. Laiklik anlayışı gereği farklı, inanç, düşünce ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin, sadece bir dinin ve mezhebin öğretilerini, sadece belli bir inancın benimsediği manevi değerleri tüm okullarda ‘tek doğru’ olarak öğretmeye çalışması farklı inançtan öğrencilere yönelik açık bir dayatmadır.

‘ÇEDES LAİKLİĞE VE LAİK EĞİTİME AYKIRIDIR’

Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda ‘eşit yurttaş’ olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, işyerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır. ÇEDES projesi bu yönüyle hem laikliğe hem de laik eğitim anlayışına temelden aykırıdır.

Okulların açılmasına iki hafta kala ders programında köklü değişiklikler yapılması ve din derslerinin sayısının arttırılması laik ve demokratik eğitim ilkelerine aykırıdır. Sendikamız bu konuda Danıştay’a dava açmıştır. 

Advertisement

Türkiye’de yıllardır bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik her türlü uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Çocuklarımızın siyasi iktidarın kendi siyasal-ideolojik hedeflerine ulaşmak için hayata geçirilen ÇEDES ve benzeri projelerin parçası haline getirilmesini istemiyoruz. Bu konuda eğitim emekçileri başta olmak üzere, öğrencilerimizi, velilerimizi ve demokratik kamuoyunu birlikte tutum almak zorundadır.

Okullarımızın dini içerikli faaliyet ve etkinliklerin değil, laik ve bilimsel eğitimin mekânları olması için bütün eğitim ve bilim emekçilerini, öğrenci ve velilerimizi birlikte mücadeleye davet ediyoruz.

‘DEPREMİN EĞİTİME OLUMSUZ ETKİLERİ DEVAM EDİYOR’

Türkiye yüzyıllardır dünyanın en etkin deprem kuşaklarının üzerinde ve deprem riski açısından dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada geçmişte çok sayıda yıkıcı deprem olmuştur. Her deprem sonrasında atılması gereken adımların atılmamasının ve yapılan yanlışlarda ısrar edilmesinin bedelini on binlerce insan canıyla ödemiştir. 

Advertisement

Deprem felaketiyle birlikte sadece binalar değil, ülkenin yönetim rejimi, ekonomisi, doğaya ve bilime meydan okuyan, tamamen ranta dayalı kentleşme politikaları da yerle bir olmuştur.Böylesine büyük bir yıkımın yaşanmasının asıl nedeninin halkın can ve mal güvenliğini değil, sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen rantçı politikaları benimseyen merkezi ve yerel yönetim anlayışı olduğu açıktır.

Bilim insanları deprem kuşağında bulunan ülkelerde doğal afet yaşanma riskinin diğer ülkelere oranla beş kat daha fazla olduğu tespitini yapmaktadır. Dünyada afet gerçekleşme ihtimali ve afetlerin yıllık ortalama sayılarına bakıldığında ilk sırada ABD yer alırken, onu Meksika, Japonya ve Türkiye takip etmektedir.

‘DEPREMDE EĞİTİM SİSTEMİ DE ENKAZ ALTINDA KALDI’

Deprem bölgesinde bulunan öğrencilerin ve öğretmenlerin büyük bir kısmının depremden zarar görmüş, can veya mal kayıpları meydana geldi. Yaşanan depremler sonucunda sadece yapılar değil, eğitim sistemi de büyük ölçüde enkaz altında kalmıştır. Resmi verilere göre depremden etkilenen illerde örgün, yaygın eğitim ve barınma hizmetleri dahil 5 bin 24 özel öğretim kurumunda 555 bin 938 öğrenci/kursiyer faydalanmıştır. Deprem bölgesindeki 16 üniversitede yaklaşık 380 bin öğrenci ile 45 bin akademik ve idari personel eğitim-öğretim faaliyetlerine devam etmiştir. 

Advertisement

2007’de yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği’nden önce yapılan okul sayısı 31 bin 307’dir. 2011-2022 yılları arasında sadece 5 bin okul (yüzde 16’sı) depreme dayanıklılık testinden geçirilmiş, bu sürede bin 500 okul depreme dayanıklı olmadığı için yıkılmıştır. Güçlendirme yapılan okul sayısı ise sadece 2 bindir. Jeoloji Mühendisleri Odası’nın hazırladığı deprem raporuna göre Türkiye genelinde 4 bin 159 okul fay hatları üzerinde yüksek tehlike alanları içinde bulunmaktadır. Yüksek deprem riski altındaki bölgelerde yer alan okulların acilen taşınması gerekmektedir.

‘DEPREM BÖLGESİNDE 203 BİN 483 ÖĞRENCİ EĞİTİM DIŞI KALDI’

2021-22 öğretim yılı verilerine göre deprem bölgesinde 5-17 yaş grubunda yaklaşık 203 bin 483 çocuk eğitim dışındadır.  Yapılan araştırmalar okulla bağı zayıflayan çocukların, afet sonrasında da eğitime dönmeme olasılığının arttığına dikkat çekmektedir. Doğal afetler eğitim hakkının ihlaline yol açabilirken, nitelikli eğitim hakkına erişimdeki engeller nedeniyle çocukların ihmal, istismar ve şiddet riskleriyle karşı karşıya kalma riski bulunmaktadır. Deprem sürecinde okulların bir kısmı kademeli olarak açılırken, bazıları hiç açılmamış, çocukların okula devam etmesi bir ihtiyaç olarak görülmemiştir. Nakilleri yapılan çocuklar için ciddi bir psikolojik destek süreci sağlanmadığından dolayı çocuklar, okullara uyum sorunu yaşamış ve eğitim sürecine katılamamışlardır. Benzer bir durumun 2023/’24 eğitim öğretim yılı başında da yaşanmaması için gerekli önlemler alınmamıştır.

Deprem bölgelerinde çocuklara sunulması gereken uzun süreli psikolojik destek konusunda yetersizlikler söz konusudur. Bir diğer boyutuyla mülteci çocukların deprem sürecini değerlendirmek önemlidir. Bu çocuklar eğitime erişim konusunda sıkıtılar yaşayan çocuklarken afet sonrası eğitim haklarındaki bu kısıtlılık giderek artmıştır. Kız çocuklarına yönelik şiddet ve istismar vakaları artmış, afet sonrası çocuk işçiliğin artması eğitime erişimi büyük ölçüde engellemiştir.

Advertisement

‘EĞİTİME AYRILAN BÜTÇE ÇOK DÜŞÜK SEVİYEDE’

Eğitime ayrılan bütçenin çok düşük seviyede olması, okulların eğitim öğretime hazır olmaması, telafi edici somut bir politikanın olmaması, barınma ve beslenme sorunlarının devam etmesi, çocukların sağlıklı yaşama hakkının bulunmaması aslında eğitim süreci açısından bu dönem çok daha karanlık bir tabloya sahip olduğumuzu göstermektedir.

Deprem bölgesinde kalan öğrencilerin hem psikososyal açıdan yoğun desteğe hem de uygun ders çalışma ortamlarına ihtiyaçları vardır. Ders çalışma ortamların sağlanmasının yanı sıra öğrencilere yönelik rehberlik faaliyetlerinin yaygın ve düzenli yürütülmesi önemlidir. 

Eğitim sürecinde sekteye uğrayacak bir dönemin eğitim hayatının tamamına etki etmesi kaçınılmazdır. Deprem bölgesinde eğitim öğretimin sağlıklı ve güvenli ortamlarda sürdürülmesi için adımlar atılırken, öğrencilere ders çalışma ve etüt ortamlarının oluşturulması, bu ortamların profesyonel kişilerce koordine edilmesi ve depremden etkilenen öğrencilerin yakından takip edilmesi gerekmektedir. 

Advertisement

Depremde yıkılan kentleri yeniden yapılabilir, yıkılan binalar yeniden inşa edilebilir ancak halkın umutlarını yeniden yeşertebilmek için sadece paranın yetmeyeceği açıktır. Para önemli bir araçtır ancak bunun da ötesinde insan varlığına anlam kazandıran insanlık duygusunu, bölgedeki insanlara daha fazla hissettirilmesi gerekir. Bunun temel yolu da başta eğitim olmak üzere, toplumsal hayatın bütün alanlarında yaşanan sorunlara halkın ve sendikaların karar süreçlerine doğrudan katılımını sağlayarak kalıcı çözümler üretmeyi hızlandıracak adımları atmaktan geçmektedir.

‘EĞİTİM HARCAMALARI CEP YAKIYOR’

Son yıllarda özellikle bütçe görüşmeleri dönemlerinde iktidar cephesinden en sık duyulan söz ‘Eğitime en çok payı biz ayırdık’ olmuştur. Eğitim bütçesini sadece sayısal verilerden ibaret görüp, bütçeden eğitim yatırımlarına ayrılan payı göz ardı ettiğimizde bütçeden eğitime ayrılan payın rakamsal olarak arttığını söylemek mümkündür. Ancak bu durum eğitim bütçesinin nereye harcandığı gerçeğinin üzerini örtmemektedir.

Geçtiğimiz yıllar içinde devlet okullarına ihtiyaç kadar ödenek ayrılmaması, kaçınılmaz olarak öğrenci velilerinin eğitimin finansmanına doğrudan katılımını beraberinde getirmiştir. Başta ‘gönüllü bağış’ adı altında toplanan kayıt parası olmak üzere, hemen her okulda çok sayıda kalemde para toplanarak eğitim harcamaları büyük ölçüde velilerin sırtına yıkılmaktadır.

Advertisement

Ülkemizde halkın büyük bölümünün asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücretle çalıştığı dikkate alındığında velilerin öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacağı, özellikle birden fazla çocuğu okula gidecek olan dar gelirli velilerin zorunlu ihtiyaçları dahi karşılamasının mümkün olmadığı görülmektedir.

‘DEVLET OKULLARI ÇÖZÜMÜ VELİLERİN CEBİNDE ARAMAKTADIR’

Geçtiğimiz yirmi yıl içinde bir velinin çocuğu için yaptığı eğitim harcaması katlanarak artmıştır.  Eğitime ayrılan bütçenin yetersizliği nedeniyle uzun zamandır kendi ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalan devlet okulları çözümü velilerin cebinde aramaktadır.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin kendisiyle yapılan bir röportajda “Okullarda ne kayıt parası ne de bağış zorunluluğu var” ifadelerini kullansa da 2023/’24 eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte okullarda kayıt parası ve zorunlu bağış uygulamaları yeniden gündeme gelmiştir. Her kayıt döneminde velilerden istenen ‘kayıt parası’ ve ‘bağış parası’ bu yıl velileri geçmiş yıllara göre daha fazla zorlamıştır. Yoksul semtlerde 2 bin TL ile başlayan bağış talepleri, gelir düzeyi yüksek olan kimi semtlerde 100 bin liraya çıkabilmektedir.

Advertisement

‘VELİLERDEN PARA VE İHTİYAÇ MADDELERİ İSTENMEKTEDİR’

İkamet adresine kayıt yaptırılan öğrencilerin velilerinden daha az ‘kayıt ücreti’ ya da ‘bağış’ istenirken, ikamet dışında kalan bir okula kayıt yaptırılan öğrencilerin velilerinden yüksek miktarlarda bağış istenmektedir. Okulun bulunduğu konumda yaşayan öğrenci velilerinin ekonomik durumuna göre daha fazla bağış istenmesi mümkün olabilmektedir. Çocuğunu çevresinden duyduğu bilinen bir öğretmenin sınıfına kaydettirmek isteyen velilerden öğretmen seçimi için ayrıca ücret talep edilebilmektedir. Bunların dışında velilerden ‘ihtiyaç maddeleri’ listesi adı altında ‘A4 kâğıdı, kâğıt havlu, sıvı sabun, tuvalet kâğıdı’ vb. gibi ürünler talep edilmektedir.

‘KIRTASİYE HARCAMALARI KATLANARAK ARTIYOR’

Okul hazırlıklarında velilerin en önemli gider kalemini kırtasiye harcamaları oluşturmaktadır. 2021 yılında ilkokula başlayan bir öğrenci için en ucuz zincir marketlerde 233,80 TL’ye alınan kırtasiye malzemeleri, 2022’de 640,25 TL’ye alınabilirken, 2023 yılında en az 1337,85 TL’ye alınabilmektedir. Ortalama fiyatlar burada belirtilen miktarın çok çok üzerinde seyretmektedir. 

  KIRTASİYE ÜRÜNÜ  2021 (TL)  2022 (TL)    2023 (TL)  
Okul çantası45,0099,95249,50
Beslenme çantası34,5079,50169,90
Suluk (650 ml) 15,5049,75129,50
2 adet Defter (60 Yp)10,0024,0059,90
Müzik defteri (30 Yp)3,009,0014,95
Makas4,5012,5049,90
Kalem (12’li)12,5049,50130
Kalemtıraş-silgi set7,9519,9549,95
Kalem kutusu8,9518,5049,90
Kuru boya (24’lü)12,9549,9589,95
Pastel Boya (18’li)22,5059,90149,50
Keçeli kalem (12’li)16,9529,9539,95
Abaküs15,0049,9059,95
A4 kâğıt (1 top)24,5087,90135
  TOPLAM  233,80  640,25  1377,85

Okullarda kullanılan yazıların kartuşlarından, tahta kalemine kadar tüm kırtasiye ihtiyaçları öğrenci velilerinden talep edilmektedir. Milyonlarca insanı etkileyen ekonomik kriz, TL’de yaşanan değer kaybı ve yüksek enflasyon nedeniyle diğer bütün harcama kalemlerinde olduğu gibi, kırtasiye harcamalarında da astronomik artışlar yaşanmıştır. Sadece son üç yılda velilerin öğrenciler için yapmış olduğu kırtasiye harcaması miktarı en az 6 kat artmıştır.

Advertisement

Eğitim-öğretimin hukuken parasız olduğu temel eğitimde velilerin ceplerinden yapmak zorunda kaldığı eğitim harcamaları her geçen yıl artmakta, veliler çocuklarını kimi zaman borçlanarak, kimi zaman ‘eğitim kredisi’ çekerek, kimi zaman da gıda harcamalarından kısarak okutmak zorunda bırakılmaktadır.   

Okullara temizlik personeli, güvenlik, kırtasiye malzemelerinin temini için yeterli ödenek aktarılmadığı için idare ve okul aile birlikleri ‘bağış’ almaya mecbur bırakılmakta, bu durum da öğrenci velilerini ciddi anlamda zorlamaktadır. Sorunun kalıcı olarak çözülebilmesi eğitime yeterli bütçe, her okula ihtiyacı kadar ödenek ayrılmasıyla mümkündür. Bunun için atılması gereken ilk adın eğitim bütçesinin en az iki kat artırılması ve milli gelirin yüzde 6’ı alan OECD ortalamasına ulaşmanın hedeflenmesidir.

RAPORUN TAMAMI AŞAĞIDADIR:

Advertisement
Devamı için tıkla
Advertisement
Yorum Yapmak İçin Tıkla

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bölgeden Haberler

Görevlerine İade Edilen Patnos Belediye Eşbaşkanları: İtibar Suikasına Maruz Kaldık!

 Ağrı- Patnos Belediye Eşbaşkanları Emrah Kılıç ve Müşerref Geçer, Tahliye Sonrası Görevlerine Dönüş ve Hukuk Mücadelelerini Anlattı

Özel Haber: İdris YILMAZ

Ağrı’nın Patnos Belediye Eşbaşkanları Emrah Kılıç ve Müşerref Geçer, yürütülen soruşturma sonucu aklanarak tahliye edildikten sonra görevlerine döndü. Eşbaşkanlar, yaşadıkları süreci ve bu süreçteki hukuk mücadelelerini, Ajans65 TV’ye detaylıca anlattı.

Operasyonun Detayları ve İddialar

Emrah Kılıç, “Öncelikle hoş geldin diyoruz sizlere de yani bize kendimizi ifade etme olanağı sunduğunuz için de ayrıca teşekkür ediyoruz,” diyerek başladığı açıklamasında, Haziran ayında beklenmedik bir şekilde gözaltına alınma süreçlerini detaylandırdı. Kılıç, ” Biz bir yere kaçmadık, görevimizin başındaydık. Hiçbir yere gitme, hiçbir yere kaçma durumumuz yoktu. Savcı bizi davet etseydi kendi ayağımızla gider ifademizi verirdik,” diyerek yaşananların bir yıpratma operasyonu olduğunu belirtti.

Advertisement

Kadın Boyutu ve Siyasi Yıpratma

Müşerref Geçer ise, sabah erken saatlerde evinden gözaltına alındığını ve bu durumun büyük bir problem varmış gibi lanse edildiğini ifade etti. Geçer, “Bunu biz de biliyoruz, birçok belediyelerimizde özellikle kayyum atanan belediyelerimizde iktidarın, devletin ilk önce saldırdığı kadın çalışmalarıdır, kadın kurumlarımızdır. Bizler Patnos’un tarihinde ilk kez belediyede kadın birimleri ve kadına yönelik önemli çalışmalara yer vermiştik” diyerek sürecin özellikle kadın boyutuyla bir yıpratma olduğunu vurguladı.

Asfaltlama İşi ve Hukuki Durum

Her iki eşbaşkan da, Patnos Belediyesi’ne ait bir asfaltlama işi ile ilgili yapılan bir kira sözleşmesinin ihaleye fesat karıştırma şeklinde lanse edildiğini, ancak gerçekte böyle bir durumun olmadığını belirtti. Kılıç, “Bütün hesaplar taranmış olmasına rağmen, belediyenin ve ilgili firmanın bir para alışverişi söz konusu değil,” diyerek suçlamaların asılsız olduğunu dile getirdi.

Advertisement

Suçlamaların Asılsızlığı ve Hukuki Mücadele

Eşbaşkanlar, operasyonun hukuki temelsizliğine ve asılsız suçlamalara karşı verdikleri mücadeleyi anlattı. Kılıç, “Belediyemize ait bir asfaltlama işi ile ilgili yapılan bir kira sözleşmesi, ihaleye fesat karıştırma şeklinde lanse edildi,” diyerek sürecin gerçekte ne olduğunu detaylandırdı. Geçer ise, “Bizler burada bir kurumu temsil eden ve önemli bir halk kitlesinin irade olarak beyan ettiği eşbaşkanlarız. Özellikle HDP belediyesi olduğumuz için müfettişler yaptığımız her ödemeyi ve her ihaleyi zerresine kadar inceliyor. Bu güne kadar hiç bir usulsüzlüğümüz olmadı. İddia edilen durum ise eşbaşkanımın ifade ettiği gibi ihale bile sayılmaz. Çünkü ortada bir ödeme yok, somut bir ihale ve kamuoyu zarara uğratan bir durumda yok. Bu nedenle, bizi asılsız suçlamalarla gözaltına aldılar,” diyerek yaşanan hukuki sürecin keyfi ve yanıltıcı olduğunu vurguladı.

Seçim Sürecine Etki ve Politik Arka Plan

Her iki eşbaşkan da, bu sürecin seçim sürecine denk getirilmesinin, siyasi bir yıpratma ve baskı aracı olarak kullanıldığını belirtti. Kılıç, “Seçimler yaklaşıyor, tam adli tatile denk getirecek şekilde Haziran ayında gözaltına alınıyoruz, buradaki amaç belediyeti işlevsiz bir hale getirmek ve bu durum üzerinden kirli bir propagaganda yaratmaktı” diyerek zamanlamanın siyasi motivasyonunu ortaya koydu. Geçer de, “İktidarın kadın çalışmalarına ve eşbaşkanlık sistemine saldırısı devam ediyor, 2019 seçimlerinde belediye seçimlerinde büyük bir başarı elde eden partimizin neredeyse tüm belediyelerinde yaşadığımız olayın benzer bir durumu olan gerçekten uzak ve mükerrer iddialarla kayımlar atandı. Son kalan bir iki belediyeye de demek ki bu amaçla kayyım atamadılar. Bir itibar suikastı düzenleyerek partimizi ve çalışmalarımızı itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Bizim ve tüm arkadaşlarımızın için rahat. Çünkü biz bu yönetimi kişisel rantlarımız için değil toplumsal menfaatler için devir aldık ve ilkelerimize bağlı olarak yönettik-yönetiyoruz” diyerek, yaşanan sürecin siyasi boyutuna dikkat çekti.

Advertisement

Halkın Tepkisi ve Eşbaşkanların Yeniden Göreve Dönüşü

Eşbaşkanlar, halkın kendilerine gösterdiği desteğin, yaşadıkları zorluklar karşısında en büyük motivasyon kaynağı olduğunu ifade etti. Kılıç, “Halkımızın bize olan yaklaşımı, bizim için en büyük motivasyon kaynağı,” diyerek halkın desteğinin önemini vurguladı. Geçer ise, “Kadın müdürlüklerimizi ve eş başkanlık sistemini destekleyen halkımız, bu hukuksuzluğu reddetti,” diyerek halkın tepkisini dile getirdi.

Gelecek Vizyonu ve Belediye Yönetimine Yaklaşım

Son olarak, eşbaşkanlar, geleceğe dair planlarını ve belediye yönetimine olan yaklaşımlarını paylaştı. Kılıç, “Seçim bugün olsa da, Patnos Belediyesi’ni tekrar halkımızla birlikte, eş başkanlık sistemiyle yönetmeye hazırız,” diyerek, gelecek için umutlu olduklarını belirtti. Geçer ise, “Biz halkı esas alan, hizmeti, mücadeleyi ve hukuku ön planda tutan bir gelenekten geliyoruz,” diyerek belediye yönetimindeki temel ilkelerini vurguladı. Bu süreç, yerel yönetimler ve hukuk mücadeleleri açısından önemli bir örnek teşkil ediyor.

Halkın Destek ve Motivasyon Kaynağı

Advertisement

Eşbaşkanlar, bu sürecin halk nezdinde kendilerini daha da güçlendirdiğini ve görevlerine döndüklerinde çalışmalarına devam edeceklerini ifade etti. Geçer, “Bugün biz burada yokken arkadaşlarımız çalışmalarına devam ettiler, o boyutta bir sıkıntı da yaşamadık,” diyerek, eşbaşkanlık sisteminin kırmızı çizgileri olduğunu ve bu sistemi tekrar hayata geçireceklerini belirtti.

Yönetim Anlayışı ve Gelecek Planları

Bu olay, yerel yönetimlerdeki hukuki süreçler ve siyasi mücadeleler açısından dikkat çekici bir gelişme olarak kaydedildi. Eşbaşkanlar, halkın desteğini arkalarına alarak, hukukun üstünlüğünü ve adaleti esas alan bir yönetim anlayışını sürdürme kararlılığını vurguladılar.

 Patnos Belediye Eşbaşkanlarının Görevden Alınması ve Türkiye’deki Belediye Yönetimleri Üzerindeki Siyasi Etki

Advertisement

31 Mart 2019 tarihinde Türkiye’de yapılan yerel seçimler, Halkların Demokratik Partisi (HDP) için önemli bir başarıyı işaret ediyordu. Parti, 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere toplamda 65 belediye başkanlığını kazandı. Ancak bu başarı, bazı belediyelerdeki yöneticilerin görevden alınmalarıyla gölgede kaldı. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, Ağrı’nın Patnos ilçesinde yaşandı. Patnos Belediye Eşbaşkanları, somut olmayan gerekçelerle görevden alındı.

Bu gelişmeler, Türkiye’nin birçok yerinde HDP’nin kazandığı belediyelerde benzer bir sürecin yaşandığını gösteriyor. 19 Ağustos 2019’da Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir belediyelerine kayyum atanmasıyla başlayan süreç, üç yıl içinde HDP’nin kazandığı 65 belediyenin 48’ine kayyum atanmasıyla devam etti. Bu atamalar, HDP’nin yerel yönetimlerdeki etkinliğini büyük ölçüde azalttı ve demokrasiye yönelik endişeleri artırdı.

Patnos Belediye Eşbaşkanlarının görevden alınması, siyasi temsil ve yerel demokrasinin işleyişi açısından önemli bir vakadır. Bu olay, Türkiye’deki yerel yönetimlerin geleceği ve demokratik süreçler üzerindeki siyasi etkileri açısından dikkat çekici bir örnek teşkil etmektedir. Yerel seçimlerde güçlü bir aday profili ile çıkan HDP, seçimlerden sonra yaşanan bu gelişmelerle ciddi bir siyasi baskıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, demokratik meşruiyet ve siyasi çeşitliliğin korunmasının önemini bir kez daha gündeme getirmiştir.

Advertisement
Devamı için tıkla

Genel

Hakkari’de 3 Harfli Markette Skandal: Çocuğu Depoya Kilitlediler

Hakkari’de ‘üç harfli’ olarak tabir edilen zincir marketlerden birinde yaşanan olay büyük tepki çekti. İddiaya göre bir çocuk, bir çikolata yüzünden market deposuna kilitlendi ve 2 saat boyunca da burada tutuldu.

HABER MERKEZİ – Hakkari Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (HESOB) Başkanı Muharrem Tekin, kent merkezinde bulunan bir zincir markette bir çocuğun “bir çikolata yüzünden market deposuna kilitlendiği” iddiasında bulundu.

Duruma tepki gösteren Tekin, çocuğun depodaki halini ve masanın üstünde çaldığı iddia edilen 2 adet çikolatanın göründüğü fotoğrafı paylaştı.

Başkan Tekin sosyal medya hesabından konuya ilişkin şu paylaşımı yaptı:

Advertisement

“Hakkari’de 3 harfli zincir marketlerden biri bu çocuğu bir çikolata için 2 saat boyunca depoya kapatmış. Sonra babasına haber veriyorlar. Babası markete gelince çocuğunun depoya kapatıldığını görüyor. Sizin o milyon dolarlarınızı o çocuğun tek bir tırnağına kurban ederiz. Bu zincir marketin yetkilileri babadan ve bu çocuktan özür dileyip, yaptıkları bu utanç davranışın farkına varmazlarsa, ismini açıklar, oradan alışveriş yapılmaması yönünde protesto kampanyaları başlatacağız.”

Hakkari’de 3 harfli zincir marketlerden biri bu çocuğu bir çikolata için 2 saat boyunca depoya kapatmış. Sonra babasına haber veriyorlar. Babası markete gelince çocuğunun depoya kapatıldığını görüyor.

Sizin o milyon dolarlarınızı o çocuğun tek bir tırnağına kurban ederiz. + pic.twitter.com/FAbOsUT9Ks

Advertisement

HAKKARİ BAROSU’NDAN TEPKİ

Hakkari Barosu Çocuk Hakları Merkezi de sosyal medya hesabından konuya dair şu açıklamayı yaptı:

“Kamuoyuna yansıyan ve Hakkari’de bulunan zincir marketlerden birinde, bir çocuğu 2 saat boyunca depoya kapatmak suretiyle ve üstelik ağırlaştırıcı sebeplerle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen şahısların bu onur kırıcı eylemi; çocuğun toplumsal yaşamdaki fiziksel ve psikolojik sömürüsünü içeren bir tehdit niteligindedir. Çocuğun üstün yararı geregince ilgili fotoğrafın yayınlanmaması gerektiğini belirtmekle sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz.”

Advertisement
Devamı için tıkla

Genel

Yürüyen Merdiven Küçük Çocuğun Parmaklarını Kopardı

Konya Ereğli’de alışveriş merkezinde 1.5 yaşındaki Mert Ali yürüyen merdivende düşerek yaralandı. 3 parmağı kopan çocuk, ilk yardım sonrası Konya’ya sevk edildi, inceleme başlatıldı.

Konya’nın Ereğli ilçesinde bulunan bir alışveriş merkezinde dün saat 17.00 sıralarında meydana gelen talihsiz bir olayda, 1.5 yaşındaki Mert Ali Taban ailesiyle birlikteyken bir üst kata çıkmak üzere yürüyen merdivene bindi. Bu sırada, küçük Mert Ali dengesini kaybederek düştü.

Kazanın etkisiyle Mert Ali’nin 3 parmağı yürüyen merdivenlere sıkıştı ve maalesef kopma meydana geldi. Ailesinin çığlıkları üzerine olayı fark eden alışveriş merkezi görevlileri hemen merdiveni durdurdu ve durum polis ile sağlık ekiplerine bildirildi.

Advertisement

Kanlar içinde kalan Mert Ali, olay yerine hızla ulaşan sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından Ereğli Devlet Hastanesi’ne acil olarak kaldırıldı. Ayrıca, tamamen kopan parmağının bir kısmı, polis ve görevliler tarafından yapılan aramalar sonucunda merdivende bulundu. İlk müdahalenin ardından, kopan parmakların yerine dikilmesi için Mert Ali, Konya’ya sevk edildi. Bu üzücü olayla ilgili olarak gerekli incelemeler başlatıldı.

Bu kaza, alışveriş merkezlerindeki yürüyen merdiven güvenliği konusunda ciddi endişeleri gündeme getirdi ve yetkililerin bu konuda daha dikkatli olmaları gerektiğini vurguladı.

Advertisement
Devamı için tıkla

Genel

ÖZEL HABER… ‘DAĞITILAN KİTAPLAR İLE EĞİTİM SİSTEMİ UYUMLU DEĞİL’

2023-2024 Eğitim Öğretim yılının başlaması ile birlikte ek kaynak tartışmaları da yeniden gündemdeki yerini aldı. Öğretmen F.D. eğitimde ek kaynak ve ek kaynakların belli yayın evlerinden alınmasının eğitimde FETÖ’cü anlayışın halen kendisini dayatması olarak yorumlarken, Eğitim Sen Van Şube Başkanı Murat Atabay ise mevcut eğitim sisteminde ek kaynak almanın zorunlu olduğunu belirterek, “varolan eğitim sistemi sınav endeksli bir eğitim sistemi. MEB’in verdiği kaynaklar ise bu sisteme uyumlu değil. Özellikle merkez okullar başarıyı hedeflediklerinden, zorunlu olarak ek kaynaklara yönelmektedirler” ifadelerini kullandı.

ÖZEM HABER: MUHİTTİN BOTAN

2023-2024 Eğitim Öğretim yılı başlarken, yaşanan ekonomik kriz ve fahiş fiyat artışları velileri kara kara düşündürüyor. Geçen yıllara nazaran fiyatı 4-5 kat artan kırtasiye malzemeleri velileri kara kara düşündürürken, ek kaynak alımları velileri daha da zor durumda bırakıyor.

BAKANLIKTAN EK KAYNAK YÖNETMELİĞİ

Eylül 2021 yılında Milli Eğitim Bakanlığı yayımladığı genelgede ek kaynaklar konusuna değinerek, “Bakanlık tarafından belirlenmeyen ders kitapları ile okutulacak diğer eğitim araçları öğrencilere aldırılamaz” tespitine yer veriliyor ve ardından şu ifadeler kullanılıyor: “Söz konusu madde hükmüne ve daha önceden yapılan uyarılara rağmen Bakanlığımıza ulaşan dönüşlerden okullarımızda yardımcı materyallerin (öğrenci çalışma kitabı, öğretmen ve öğrencilere kaynak ve yardımcı olacak basılı ve elektronik ortamdaki her türlü ders araçları) sınıf içerisinde kullanıldığı, bu materyallerden ödev verildiği ve dolayısıyla velilerin de eğitim materyallerini almaya mecbur kaldıkları anlaşılmaktadır. Öğrenme-öğretme süreçlerinde uygun eğitsel materyal kullanımı; öğrencilerin bilgileri hatırlaması, pekiştirmesi, öğrenmelerinin kolaylaşması ve zenginleşmesi, derse katılımlarının artması açısından önemli katkılar sunmaktadır.

Bu nedenle, öğretmen ve öğrencilerimize dağıtımı yapılan ders kitaplarının yanında öğrenme-öğretme sürecine destek olmak için birbirinden farklı eğitsel özellikleri ile amaçları olan ve yazımız eki listede detayları bulunan yardımcı kaynaklar Bakanlığımız tarafından yayımlanıp kullanıcıların erişimine açılmaktadır. Bakanlığımızca öğretmen ve öğrencilerimize dağıtımı yapılan ders kitapları ve ek listede yer alan yardımcı kaynakların dışındaki diğer materyallerin; okullarda/kurumlarda reklam ve tanıtımının yapılmasına izin verilmemesi ve velilere maddi külfet oluşturacak uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir. Bu kapsamda yönetici ve öğretmenlerimizin konu hakkında bilgilendirilmeleri hususunda gereğini rica ederim.”

Advertisement

Genelgeden de anlaşılacağı üzere bakanlık, “siz herhangi bir materyal aldıramazsınız, alınması gereken her türlü kaynak ve ek kaynağı biz hazırlayıp vereceğiz” denilmektedir.

‘EĞİTİM SİSTEMİ VE MEB’İN VERDİĞİ KAYNAKLI UYUMSUZ’

Şuan varolan eğitim sisteminin yanlış olduğunu savunan Eğitim Sen Van Şube Başkanı Murat Atabay, bu eğitim sisteminin hem öğrencileri hem de eğitim emekçilerini haksız bir yarışın içerisine soktuğunu kaydederek, “şuanki eğitim sistemi, sınav odaklı bir sistem. Kişinin yeteneğini, ilgi alanlarını ortaya çıkartan bir eğitim sistemi değil. Dolayısıyla tasvip ettiğimiz bir sistem değil. Bu bir yana, bakanlığın basımını yaptırdığı kaynaklar ile eğitim sistemi de uyumlu değil” dedi.

Bakanlığın kaynak, ek kaynak alımını bir nevi yasakladığını, ancak eğitim sisteminin de sınav endeksli bir sistem olduğunu, bakanlığın dağıttığı kaynakların ise bunu karşılamadığını söyleyerek, “böyle olunca, özellikle de merkez okullar başarıyı hedeflediklerinden zorunlu olarak ek kaynaklara yöneliyor. Çünkü okul başarısı artırmak, LSG’de, YKS’de daha fazla başarılı öğrenci çıkartmak için ek kaynak aldırıyorlar. Öğretmenler de sınıflarının en başarılı sınıf olması için onlar da ek kaynak aldırmak zorunda kalıyorlar” dedi.

Advertisement

‘OKUL DA ÖĞRETMEN DE VAROLAN EĞİTİM SİSTEMİ İÇERİSİNDE BAŞARILI OLMAYI HEDEFLİYORLAR’

Atabay, eğitim sisteminin, test odaklı olduğunu hatırlatarak, “öğrencilerin mümkün merketebe daha çok soru çözmesi gerekiyor. Çünkü başarı ölçütü sınavlar olan bir eğitim sisteminden bahsediyoruz. Okulun başarısı, öğretmenin başarısı, öğrencinin başarısı bu şekilde belirleniyor. Dolayısıyla öğretmen mevcut eğitim sistemi içerisinde en iyi başarıyı yakalamak için çabalıyor ve ek kaynak aldırmak durumunda kalıyor” şeklinde konuştu.

‘BELLİ YAYIN EVLERİ VE KIRTASİYELER ÖN PLANA ÇIKIYOR’

Belli yayın evlerine yönelik kaynakların alınmasına yönelik de değirlendirmelerde bulunan Atabay, “Zaman zaman, ‘sınavlarda şu yayın evlerine ait kaynaklarda sorular çıktı’ gibisinden şeyler konuşuluyor. FETÖ’de de benzer şeyler vardı. Kendilerine yakın yayın evleri ile anlaşır, onların yayınevlerinden çıkan yayınlardan sorular çıkardı. Böylece her kes onların kaynaklarına yönelirdi” dedi. Her ilde anlaşmalı olunan belli kırtasiyelerin bulunduğunu, aynı şekilde anlaşmalı olunan yayın evlerinin bulunduğunu söyleyen Atabay, “Hükümet kendisine yakın yayın evleri ile çalışıyor, onları ön plana çıkartıyor. Merkezi ve yerel tekelleşme var” değerlendirmesini yaptı.

‘ÖĞRETMENLER YAYIN EVLERİNE SORU SATIYOR’

MEB’in verdiği kaynak ve ek kaynakların sınav ve başarı odaklı olmadığını hatırlatan Atabay, “çok sayıda öğretmen yayın evlerine soru satıyor. Ciddi bir organizasyon ve emeğin karşılığı verilerek kaliteli, sınav odaklı, sisteme uyğun kaynaklar oluşturulabilir. Tekrardan altını çizmekte fayda var, biz bu eğitim sisteminin kesinlikle yanlış olduğunu belirtiyoruz. Ama madem sistem değiştirilmiyor, o halde sistem ile uyumlu kaynak ve ek kaynaklar dağıtın” şeklinde konuştu.

Advertisement

‘EK KAYNAK EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNİ YOK EDİYOR’

Meselenin ek kaynak alıp almamanın ötesine geçitiğini de kaydeden Atabay, “Eğitimde ciddi bir fırsat eşitsizliği var. Örneğin, Ankara’nın Çankaya ilçesinde eğitim gören bir öğrenci ile Van’da eğitim gören bir öğrenci aynı koşyullara ve fırsata sahip olabilir mi? Aynı şeyi Van için de söyleyelim; Van’ın merkez okullarında eğitim gören bir çocuk ile kentin ücra köşelerinde eğitim gören çocuklar aynı fırsata mı sahiptir? Bu sorulara olumlu cevaplar vermek mümkün değil. Alınan ek kaynaklar, bahsettiğimiz eğitimde fırsat eşitliğini adeta ortadan kaldırıyor. Bu ekonomik koşullarda zar zor geçimlerini sağlayan aileler, ek kaynak alma koşullarına sahip değiller. Dolayısıyla kimi okullar sınavlara çok daha iyi hazırlanırken, kimi okullar da bundan oldukça uzakta. O okullarda bulunan öğretmenler ek kaynak almak isteseler de velilerin yoğun tepkisi ile karşılaşıyorlar” dedi.

‘ÇOCUKLAR EĞİTİMDEN DIŞLANIYOR’

Devam eden ekonomik krizin sanılandan çok daha derin olduğunu da sözlerine ekleyen Atabay, “ne yazık ki okula aç gelen çocuklar var. Kendi çocuğuna bir lokma bir şeyler hazırlama şansına sahip olamayan aileler, ek kaynak nasıl alsınlar ki? Ama sistem de bu şekilde, çocukların geleceği de bu sistem üzerinden yekilleniyor. Haliyle her yönüyle fırsat eşitliğini ortadan kaldıran bir durum ile karşı karşıyayız. Tüm bu söylediklerimizi bir araya getirdiğimizide, mevcut sistem ve ekonomik durum yan yana getirildiğinide, ekonomik dumununa göre çocukların eğitimden dışlandıklarını görüyoruz” tespitinde bulundu.

ÖĞRETMEN F.D.: BAŞARIYA ODAKLANAN OKULLAR EK KAYNAK ALMAK ZORUNDA

Van’da bir ortaokulda öğretmen olan F.D. de ek kaynak alımının zorunluğu olduğunu kaydederek, “bizlerin sistemi benimseyip benimsemediği bir yana, mevcut sistemde başarılı olan öğrenci, öğretmen ve okulların ek kaynak almaktan başka seçenekleri yok. Özellikle de merkez okullar başarı odaklı okullar olduğundan ek kaynak alıyorlar” dedi.

Advertisement

Merkezi sınavlarda sorular sorular ile dağıtılan kaynak ve ek kaynakların pek bir alakasının olmadığını da söyleyen öğretmen F.D. eğitimde FETÖ anlayışının halen de kendisini dayattığını söylerken, mevcut eğitim sisteminde fırsat eşitsizliğinin daha da derinleştiğini sözlerine ekledi.

VELİLER ÖĞRETMENLERİ ŞİKAYET EDİYOR

Ek kaynak alımı, velilerin de hoşnutsuzluğuna yol açıyor. Kimi veliler kaynak alımına yanaşmıyorken, kimi veliler de çareyi öğretmenleri ve okul idaresini şikayet etmekte buluyor.

Ek kaynak talebinde bulunulmasından rahatsız olan Ayşe isimli bir veli, çareyi “Şikayet Var” yazmakta buluyor ve şikayetini yu şekilde dile getiriyor:

Advertisement

“Kardeşim devlet okuluna gidiyor. Neredeyse tüm hocalar kaynak kitap istiyor. İngilizce hocasının istediği kitap seti ise 3.500 TL. Bunu zorunlu kılıyorlar ve bundan ders işleyip sınav yapıyorlar. O zaman MEB neden kitap dağıtıyor? Neden kaynak kitap aldırmak okullarda yasaklanmıyor? MEB’in dağıttığı kitaplar derslerde kullanılmayacaksa boşuna kağıt israfı yapılıyor. Buna bir çare bulunmalı. Herkesin bu kadar durumu olsa devlet okuluna değil özel okula gönderirdik. Devlet okullarında kaynak kitaplar yasaklanmalı. Bu konuda acil dönüş yapılmasını talep ediyorum.”

Devamı için tıkla

Genel

Öğrenci ve Velilere Uyarı: ‘Burs Veriyorum’ Diyenlere Dikkat!

Öğrenci ve velilere önemli bir uyarı yapıldı. Dolandırıcıların bu kez adresi, maddi durumu kötü olan öğrenci ve veliler oldu. Maddi durumu iyi olmayan öğrenci ve velilere “burs verme” vaadiyle dolandırıldıkları ortaya çıktı.

AJANS65 TV – Gazeteci Murat Ağırel, dolandırıcılıktaki yeni yönteme dikkat çekti. Dolandırıcılar, bu kez maddi durumu iyi olmayan öğrenci ve velileri hedef alıyor. Ağırel, “Farkındaysanız ekonomi ne zaman bozuldu ve enflasyon tepetaklak oldu, dolandırıcılık vakaları, karapara aklama sistemleri, sanal bahisler, kumar vb. tüm toplumu bozan olaylar arttı” tespitlerine yer verdi. 

Bu günkü köşe yazısında veli ve öğrencileri bekleyen büyük tehlikeye dikkat çeken Ağırel, “Özellikle dolandırıcılık konusunda mağdurlardan ele geçirilen paranın takibinin imkânsızlaştırılması adına yeni bir sistem kurdular” uyarısını yaptı.

Ağırel köşe yazısında şu bilgililere yer veriyor:

Advertisement

‘HESAP KİRALAMA!’

“Yüzde 5 kazanç vaadi, burs vaadi veya “icralık olanlara, sicili bozuk olanlara, kredi borcunu ödeyemeyenlere, paraya ihtiyacı olanlara, gün içerisinde kefilsiz kredi sağlıyoruz” vaatleri ile başvuranların hesaplarını kiralıyorlar.

Binlerce hesap dolandırıcılar tarafından atlama hesap olarak kullanılıyor. Dolandırıcılıktan veya sanal bahisten elde edilen para yurttaşların hesaplarına sıra ile aktarılıyor. Aktarılan para en sonunda takibi çok zor olan kripto paralara çevriliyor.

Anne ve babalara sesleniyorum, yurttaşlara çağrı yapıyorum uyarılarımı lütfen dikkatlice okuyun.

Advertisement

‘MAĞDURLAR GRUPLAR KURMAYA BAŞLADI’

Bir grup vatandaş bana ulaştı. Artık sayıları o kadar fazla hale gelmiş ki grup kurarak başlarına gelen felaket hakkında ne yapmaları gerektiğini konuşur vaziyete gelmişler. Kimisi öğrenci, kimisi ev hanımı, kimisi işsiz, kimisi emekli…

Anlatayım.

İ.N. isimli genç bir öğrenci kardeşimiz. www.bursveriyoruz.net adlı bir siteye burs başvurusunda bulunuyor. Sedef Agar isimli (ad, soyad sahte olabilir) bir kişi “0533 024 81 68” numaralı telefondan İ.N. isimli öğrenciye ulaşıp “Dokuz ay boyunca geri ödemesiz burs desteği sağlıyoruz. Her ay hesabınıza kesintisiz 2.500 TL para yatıracağız” diyor. Devamla, “Başvurunun onaylanması adına IBAN numaranıza 105 TL aktarım sağlandı. Vermiş olduğumuz IBAN’a 103 TL olarak iadesini sağlar mısınız? 2 TL işlem ücreti kesiyor banka, sizden gitmemesi için açıklama kısmı oluyor para aktarırken oraya isim soyisminizi veya burs için gönderilen paranın iadesini yapınız. 3 gün içerisinde size mesaj ile dönülecektir” ifadeleriyle mesaj gönderiliyor.

Advertisement

Genç kardeşim hesabında Sedat Kılıçaslan isimli kişi tarafından ve Enes Sumeli adlı kişilerden gönderilen 205 TL parayı görüyor ve aynı IBAN numarasına değil de başka bir IBAN numarasına gönderilmesi istendiği için durumdan şüpheleniyor. Genç kardeşimize tehdit üzerine tehdit mesajları geliyor. Ardından “0507 407 45 65” numaralı telefondan genç kardeşimizin babasına ulaşıyorlar ve “Parayı bize iade edin, yoksa senin ve kızının a…, bilgileriniz elimde, bu bilgiler ile kızının da senin de hayatını bitireceğim…” diye tehdit ve hakaretlerde bulunuyorlar. Baba konu hakkında şikâyetçi oldu.

UYDURMA VAKIFLARLA ‘BURS VERME’

Ya ailelerin haberi olmadan bu tuzağa düşen gençler?

Sosyal medyada uydurma bir vakıf adı ile “Burs veriyoruz” vaadi diye gençlere ulaşıyorlar. Ya da gençler ailelerine destek olabilmek adına reklam verilen sitelere başvuru yapıyorlar. Yaptıkları başvuru hayatlarını kâbusa çeviriyor. Dolandırıcılar gençlerden tüm kimlik bilgilerini ve öğrenci bilgilerini alıyorlar ve elektronik para uygulamalarını indirmelerini ve hesap açmalarını istiyorlar. Destek alacağını düşünen gençler ne yazık ki dolandırıcıların ağına düşüyor. Adlarına elektronik para uygulamalarından hesaplar açılıyor. Dolandırıcılık faaliyetlerinde kullanıyorlar.

Advertisement

KREDİ ÇEKME SORUNU OLANLAR DİKKAT!

Diğer bir yöntem ise “kredi çekme sorunu yaşayan herkese profesyonel danışmanlık hizmeti ile profesyonel çözüm” vaadi ile kişilere ulaşıp hesap bilgilerini alıyorlar. Hem ek gelir elde etmek isteyen hem hesaplarının düzelmesini isteyen kişiler tüm banka hesaplarını dolandırıcılara teslim ediyorlar. Dolandırıcılar bahis veya dolandırıcılık paralarını bu hesaplara aktarmaya başlıyorlar. Hesap sahibi bihaber şekildeyken kendisine gelen mahkeme evrakını gördüğünde dolandırıldığını ve artık kendisinin de dolandırıcılık suçlaması ile karşı karşıya kaldığını anlıyor. Hayatları kâbusa dönüyor ve ağır ceza mahkemelerinden ceza alıyorlar.

Değerli dostlar…

Bu dolandırıcıların kimlikleri gerçek olmadığı için bulunması zor oluyor ancak hesap sahipleri gerçek kişiler olduğu için tüm dolandırıcılık davasında yargılanan bu kişiler oluyorlar. Dolandırılan insanların mağduriyeti giderilse dahi açılan kamu davasında mahkûm oluyorlar.

Advertisement

Hata yaparak dolandırıcılara hesaplarını kiralayan bu kişiler asıl dolandırıcıların peşine düşmüş ve tespit etmeye çalışmışlar.

Dolandırıcıların hesaplarını takip eden bu kişilerden birisi, TRANSCAN adlı kripto hesapta toplanan dolandırıcılık parasını tespit etmiş. Ekran görüntüsüne göre hesapta tam 12 milyon 105 bin dolar para var. Paranın dakika dakika hesaplara girişini belgelemişler.

Uzatmayayım… Tek dileğim yöntemlere aşina olup dikkatli olmanız.” (Cumhuriyet)

Advertisement
Devamı için tıkla

Genel

Vahşice Katledilmişti, Ailesi Para Karşılığı Davacı Olmadı

Tüm ülkenin hayretler içerisinde izlediği İstanbul Esenyurt’taki tekel bayisindeki cinayette, katledilen Batuhan Bayındır’ın ailesi para karşılığında davacı olmaktan vazgeçti.

AJANS65 TV – İstanbul Esenyurt’taki Güzelyurt Mahallesi’ndeki tekel bayisine gelen 4 kişinin, 28 Temmuz gecesi tartıştıkları kişilere ateş etmesi sonucu Yunus Emre Erzen ve Batuhan Bayındır hayatını kaybetti, Yusuf Erzen yaralandı. Saldırıyla ilgili gözaltına alınan 8 kişiden 4’ü tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Tv100’ün haberine göre yaşamını yitiren Batuhan Bayındır’ın ailesi 3 milyon liranın yanı sıra 2 ev, 1 kamyonet ve 1 araba karşılığında şikayetini geri çekti.

Aynı teklifin Yunus Emre Erzen’in ailesine de yapıldığı öğrenildi. (HABER MERKEZİ)

Advertisement
Devamı için tıkla

Çok Tıklananlar


KAPAT